En baştan, doğrudan söyleyelim: Seçimlerde şu ya da bu partiye oy kullanma dâhil, insanların siyasal eğilim ve yönelimlerinin birtakım psikolojik durumlardan hareketle yorumlanması pek isabetli bir iş değildir…
Peki, işin içinde en azından “siyasal psikoloji” denilen şey hiç mi yoktur?
Olabilir; ancak bu psikoloji ilk kaynak, çıkış noktası, somut tutumların önceleyeni olamaz. Siyaset söz konusu olduğunda “psikolojiyi” nerede görürseniz görün, bilin ki temelinde mutlaka bir siyasal yorum, değerlendirme ve karar vardır. Doğrudur yanlıştır, karmaşıktır basittir; gelişkindir ilkeldir… Şudur budur; ama her durumda önce siyasaldır…
Burada öncelikle geniş halk kesimlerinden; siyasetle biraz olsun ilgilenen, şu ya da bu partiyi destekleyen, seçimlerde oy kullanacak/kullanan insanlardan söz ediyoruz. Kendilerince, önce bir siyasal değerlendirme yaparlar. Değerlendirme, dediğimiz gibi yanlış, basit ve ilkel de olabilir; ama her durumda siyasal bir değerlendirmedir. “Psikoloji”, varsa, bunun tamamlayanıdır.
AKP’ye karşı olan geniş kesimler mi?
Kalkıp “psikolojiden” bakacak olursak bu insanlar önce coşuyor, “tamam işi bitirdik” diyor, sonra düş kırıklığı yaşıyor, bir ara yeniden heyecanlanıyor, ardından şok geçirip kendi içine kapanıyor, derken dışa açılır gibi oluyor…
İzleyebilene aşk olsun…
Oysa mesele çok daha basittir: Bu insanlar siyasal bir değerlendirmeden hareketle coşa gelmişler, siyasetin akışı coşkularının karşılığını vermede yetersiz kalınca bu kez yeni bir siyasal değerlendirmeyle şu ya da bu “ruh haline” kapılmışlardır.
Kısacası, özel ruh halleri siyasetin akışının sonuçlarıdır; yoksa siyasetin akışı insanların ruh hallerinin toplamından çıkmaz.
Bu durumda, insanlara uzanmaya, onları şu ya da bu yöne sevk etmeye, mesaj vermeye, örgütlemeye, harekete geçirmeye çalışan siyasal özneler de en başta yalın siyasal gerçeklerden hareket etmelidir; “psikolojik durumları” boş verip verili siyasal durumun üzerine kendi siyasetiyle yürümelidir.
Öbür türlü siyasal özne, ilgili kişilerin psikolojilerini çözümleyerek gerçeği bulmaya çalışan kara film (film noir) özel dedektiflerine benzer (dolaylı esinlendirici kaynak: Yağız Ay, “Twin Peaks’in Huzursuzluğu”, Yeni Sinema, Nisan/Mayıs 2015, s. 101).
***
Sonra, bir tuhaflığın da altını çizmek gerekir.
Bu ülkede AKP’nin peşinden giden, destekleyen, seçimlerde oy veren milyonlarca insan vardır. Neden böyle yaptıklarının birtakım çıkarlarla, AKP’nin yaptığı kimi “iyi şeylerle”, liderlik kültüyle, yanlış tercihlerle, “kandırılmışlıkla”, kısacası siyasetle açıklandığını duyduk da “psikolojiyle” ya da “özel ruh halleriyle” açıklandığına pek tanık olmadık. O taraf öyleyse bu tarafın, yani AKP’ye karşı olan, önemlice bir bölümü solda sayılabilecek kesimlerin durumu neden önce “psikolojiyle” açıklanıyor?
Tuhaflık buradadır.
Peki, daha önceleri de böyle yapılır mıydı?
Doğrusunu söylemek gerekirse, siyasal tutum ve yönelimlerin özellikle psikolojik durumlardan hareketle açıklanması daha önceleri pek başvurulan bir yol değildi.
Ancak, geçmişte hiç örneği olmadığı da söylenemez.
1977 yılında seçimlere giren Türkiye İşçi Partisi, kendi başarısızlığına neden olan CHP’ye yönelik büyük oy kaymasını “toplumsal panikle” açıklamıştı.
Yani işin içine bir miktar psikoloji de katmıştı…
O kadar da yanlış bir tespit değildi belki; ancak bu panik de temelde siyasal bir tercihin üzerine gelmişti:
İnsanlar o dönemin Milliyetçi Cephe (MC) iktidarlarını bir daha görmek ve yaşamak istemiyorlardı.
Bu kadar basitti…