Uber halk sağlığına zararlı olabilir mi?

Öncelikle şunu söyleyeyim, toplu taşıma kullanamayacaksam İstanbul’da ilk tercihim Uber, sonrasında ise bildiğim durak taksisi olur. Yoldan çevirdiğim taksilere ilişkin yorumlarım, sosyal medyada yapılanlardan çok farklı olmayacak. O yüzden “tercih”imi baştan ortaya koyayım.

Ama tercih ayrı şey, taraf olmak ayrı. Bizim tarafımız belli, tabii ki işçi sınıfı ve onun parçası sürücüler. Ama hem terbiyesiz bir taksi şoförü, hem de halkın sağlığını tehdit eden bir hafriyat kamyonu, beton mikseri şoförünün tavır ve hareketlerinin tam da karşısındayız. Ancak daha önce bir yazımda belirttiğim üzere düzensiz çalışma programlarıyla tükenen uzun yol kamyon şoförlerinden, parça başı ücretle çalıştırılan hafriyat kamyonlarına, beton yetiştirmesi için küfür yiyen mikser şoförlerinden o veya bu gerekçeyle saatlerce çalışan taksi şoförlerine, rahatsız olduğumuz muamelenin, tavır ve hareketlerinin maddi belirleyenlerinin başında çalışma koşulları olduğunu da görmek gerekiyor. Milyon TL mertebesinde taksi plakaları, mafyalaştığı iddia edilen taksi sektörü vs. hakkında bilgim ise yeterli değil, o yüzden çok ayrıntıya giremiyorum. 

Ama Uber sürücülerine dikkat çekmek istiyorum. Bir açıdan bakarsanız kibar, mükemmel hizmet sunan insanlar. Ama bir yandan bakınca da emeğin üretim süreçlerinde ne hale getirileceğine dair fantastik kurguların ete kemiğe bürünmüş hali, Black Mirror dizisinin bir bölümünde sürekli puanlanarak toplumsal statü kazanabilen, yüksek puan kazanabilmek için herkese yapmacık şekilde iyi davranma zorunda  kalan insanlar gibi Uber sürücüleri. İsmini biliyorsunuz,  puan veriyorsunuz, yüksek puanlı sürücüler daha fazla tercih ediliyor, güveniliyor sistemde kalıyor. Kimi zaman “abi rica etsem yüksek puan verir misin, bu aralar nedense hep düşük vermişler” dedirten emek süreci masaya kesinlikle yatırılmalı. Sosyal medyaya bir bakın, Uber sürücüleri için söylenenler nedir? “Kapıyı bile açtı abi”, “hep güleryüzlüler”, “halimi hatırımı sordu, özür dileyerek rahatsız etmek istemem konuşmak istemiyorsanız dedi”… Sürekli gülümsemek, iyi davranmak, herşeyi sineye çekmek zorunda kalan hosteslerden, satış görevlilerine, banka memurlarından, çağrı merkezi  çalışanlarına değin uzanan bir emekçi kesiminin üretim sürecine sokmak zorunda kaldığı “duygusal emek”ten söz ediyoruz aslında.

Hochschild (1983) tarafından havayollarında çalışan hosteslere ilişkin yapılan bir çalışmada ilk kez kullanılmış bir kavram “duygusal emek”. Hochschild'e göre duygusal emek “herkes tarafından gözlemlenebilen mimiksel ve bedensel gösterimler yaratabilmek için hislerin yönetilmesi” (Hochscild, 1983'den aktaran Özkaplan). Uzun çalışma saatlerine karşın gülümsemek zorunda kalmak, mide ağrısı çekerken sürekli şikayet eden yolcuyu anlayışlı bir yüz ifadesiyle onaylamak zorunda kalmak, sürekli “acaba Uber cep telefonu uygulamasından ana kaç puan verecek” endişesi taşımak… Ve bugünlerde elinde bıçağıyla kendisine ve yolcusuna saldıracak lümpen bir taksicinin, kendisini yolcu olarak çağıran bir grup serseri taksicinin hedefi olur muyum stresiyle saatlerce çalışmak…

Gelelim başlığa!

Evet, gelelim başlıktaki konuya, bir başka boyuttan bakmaya. Britanya’nın en büyük sendikalarından olan GMB sendikası, Uber sürücülerinin uzun ve yorucu çalışma saatlerinden dolayı, halk sağlığı için tehlike arz ettiğini, Uber sürücüleri için maksimum çalışma saatlerinin belirlenmesi gerektiğini söylüyor. Ayrıca belli bir bölgede faaliyet gösteren en fazla araç sayısı konusunda da bir kısıtlama getirilmesi gerektiğinin altını çiziyor. Bu sürücüler/emekçiler arasındaki rekabeti ortadan kaldırıp daha kurallı bir taksi sektörü için de gerekli görünüyor.

Geçen Eylül ayında Londra Ulaştırma Dairesi, Uber’in lisansını “halk sağlığı ve güvenlik gerekçeleriyle” uzatmayı reddetmişti. Westminister Sulh Mahkemesi’ndeki duruşmaya görüş belirtmesi amacıyla çağırılan GMB Sendikası temsilcisi, Uber firmasının sürücüleri tehlikeli bir biçimde uzun çalışma vardiyaları halinde, üstelik yalnızca yaşamlarını idame ettirecek kadar bir ücret karşılığında çalıştırdığını belirtti. 15 saatlik günlük çalışma rejiminin kamu sağlığı açısından ciddi risk yarattığını da ekleyen sendika temsilcisi, sendikalarına üye olan Uber sürücülerinden çok daha kapsamlı bilgileri mahkemeye sunacağını da eklemişti.

Uber’in iş modeli sürücüleri daha fazla çalışmaya itiyor.  Sürücüler Uber hesabı statülerini kaybetmeyle karşı karşıya kalacaklarından,  yolculuk taleplerinin en az %80’ini kabul etmek zorunda bırakılıyor. Hani çok beğendiğimiz ve kabul edilen “iki adım yol için bir şey demedi”, “gecenin bir vakti mesaisi bitmesine yakın beni Taksim’den Sabiha Gökçen’e bıraktı” gibi taleplerimiz oluyor ya bunun gibi her türden talebin en az %80’ini kabul etmezseniz, Uber sisteminden atılma riskiniz var. Ayrıca sürücüler Uber çabuk servis garantisi verdiğinden, özellikle küçük bölgelerde birbirlerine rakip hale getiriliyor. 15 saat çalışmış işinin sonuna gelen bir sürücü o an sistemde görünüyorsa bir arkadaşına “benim yerime sen gidiver istersen” diyemiyor, müşteri kendisine en yakın kimse onu çağırıyor, sürücüler de gitmek zorunda kalıyor.

Özellikle İstanbul’da minibüs ve taksi şoförlerinden yaka silkmiş pek çok insan için Uber’in sunduğu hizmet ve sürücülerinin insani yaklaşımları kesinlikle büyük mutluluk, sosyal medyada konuyla ilgili yazılanlar da bunun göstergesi. Ama ortada bir iyi hizmet varsa, bunun hangi koşullarda, kimler sayesinde ve ne pahasına verildiğini bilmek gerekiyor.  

 

http://www.huffingtonpost.co.uk/entry/uber-drivers_uk_5a396a9ee4b0c65287accfe9

Nurcan Özkaplan, Duygusal Emek: kadın emeğinde metalaşmanın yeni yüzü http://calismatoplum.org/sayi21/ozkaplan.pdf

Hochschild, Arlie Russell(1983); The Managed Heart: The Commercialization of Human Feeling, Berkeley and Los Angeles: University of California Pres.