Özellikle bir konuda herhangi bir tereddüde yer olmamalı, Türkiye’de milyonlarca emekçinin, onurlu insanın gerçek kurtuluşunun tek bir yolu vardır; Sosyalist Devrim.
Para babalarının iktidarına, onların sömürüye dayalı bozuk düzenine son veremediğimiz sürece eşit-özgür, barış içinde kardeşçe yaşayacağımız bir ülke kuramayız. Devrimci Komünist Özne esas olarak bu hedefe odaklanmalı, programatik olarak bu hedefi tanımlamalı, buna göre örgütlenmelidir.
Yukarıdaki saptama aynı zamanda bugün AKP karşısındaki muhalefetin başarısızlığının en önemli nedenlerinden birisini ortaya koyuyor. AKP gibi sınıfsal duruşu, karakteri net bir partinin karşısında başarılı bir muhalefet hareketi örgütlemenin yolu, muhalefete önderlik edecek öznelerin mevcut düzenin ötesini işaret edebilmesidir. Güncel görevlerin devrimci bir içerikle kavranmasının, üstlenilmesinin ve altından kalkılabilmesinin yolu, bu bağın kurulabilmesidir.
İktidara odaklanmak önemlidir, ancak bu lafzi düzeyde kalmamalı. Devrimcilerin her tür gericilikten halkın yaşamına ve geleceğine dair karar verme hakkı olduğunu savunmakla, karar iradesinin göklerden yeryüzüne inmesi savunmakla ayrıştıklarını hatırlamalıyız. Daha somut olarak söylersek, sosyalist iktidar gökten inmeyecekse, belli bir mücadele sürecini deyim yerindeyse devrimin yolunu da tartışmamız gerekiyor. Mücadele çeşitli evrelerden geçecek, kayıplar, kazanımlar olacak bu süreçte devrimciler, sosyalizm daha geniş kesimlerin güvenini kazanacak ki emekçiler iktidar olabilsin.
Stratejik Hedef netliği
Bu mücadele sürecinin olabildiğince açık biçimde tanımlanmasında fayda var.
Örneğin “stratejik hedef” kavramıyla, amaca (emekçi iktidarı) giden yolda mutlaka ulaşılması gereken yalın-anlaşılır bir hedefe işaret ediyoruz.
Tanımlanacak hedefin en başta amaca, temsil ettiğimiz sınıfın çıkarlarını uygun olması gerekir. Olabildiğince somut, görece kısa vadede gerçekleşebilir, mevcut güçler dengesi açısından başarılabilir olması önemlidir. Fazla uzatmayalım, harekete geçirilmesi hedeflenen güçler açısından uğrunda mücadele etme enerjisi üretilebilecek bir hedef olarak görülmesi gerekir vb.
Tüm bunlar yan yana geldiğinde bize göre, Türkiye devrimi açısından içinde bulunduğumuz zaman diliminin stratejik hedefi, zaman zaman sadece RTE adıyla da anılan AKP/Saray İktidarının yıkılmasıdır.
Bu Türkiye emekçilerinin kurtuluşuna giden yolun en önemli adımlarından birisidir. Sadece bir benzetme olduğunun altını çizerek yazayım, belli bir soyutlama düzeyinde şu bile söylenebilir: 1917 Rusya’sında Çarlık Bolşevikler açısından ne anlama geliyorsa, bizim için AKP/Saray iktidarı aynı anlama gelmektedir.
Bir parantezle başka bir yazıda ele almak üzere değinip geçeceğim, Türkiye solunun ilk karar verilmesi gereken başlıklardan birisi budur. Eğer bu hedefin doğru biçimde tanımlandığı noktasında bir görüş birliği varsa, bundan sonraki tartışmaların da bunun üzerine inşa edilmesi gerekir. Böyle yapılırsa tüm politik tutum alışlar, eylemler, ayrışmalar veya ittifaklar/birlikler de hem daha anlamlı hem daha anlaşılır olur. Örneğin, bu hedefin doğru olup olmadığı üzerinden sürdürülecek bir tartışma bile, soyut biçimde yaftalar asmaktan, “küfürleşmeler”den çok daha anlamlı olacaktır.
Güncel Görev
İçinden geçtiğimiz günlerde Türkiye büyük bir hesaplaşmaya doğru gidiyor.
Bir tarafta AKP/Saray iktidarına karşı tepkisi birikmiş, büyümüş ancak an itibariyle kendisine bu mücadelesini ortaya koyacak bir mecra bulamayan büyük bir toplumsal kuvvet var. Diğer tarafta bu öfkenin fazlasıyla farkında ve durduğu, sendelediği anda artık toparlayamayacak durumda olduğunu bilen bir iktidar. Baskı ve şiddetin iktidar tarafından bu kadar sık kullanılmasının bir nedeni de budur.
Ancak iktidar bu süreci sadece şiddet-zor kullanarak aşamaz. AKP/Saray İktidarı, bu büyük hesaplaşmaya savunmada girmeme, süreci belirleme ve yönlendirme inisiyatifini kaptırmama adına elindeki en büyük kozlardan birisi olan Anayasa değişikliği veya daha somut adıyla Başkanlık Sistemi tartışmalarını devreye sokmuş durumda.
Bunu Tayyip Erdoğan’ın kişisel hırsı veya fantezisi olarak görmek yanlıştır. 15 yıldır sermaye ve emperyalizm adına yürütülen sürecin kalıcılaştırılmasının hukuki formülasyonu olarak görebiliriz.
Erdoğan’a atıfla söyleyecek olursak Başkanlık/Anayasa tartışmasıyla amaçlanan fiili rejime hukuki bir kılıf uydurma girişimidir. 15 yıldır süren kavganın sonucunun, onlar açısından kesin zaferin ilan edilmesidir.
Bir başka açıdan söylersek, AKP sahada tam başaramadığını şimdi masada kazanmaya çalışıyor. Başkanlık adı altında, hilafet, saltanat, diktatörlük inşasının ve buna karşı mücadelenin güncel anlamı budur.
Türkiye Devrimi’nin yolu AKP/Saray iktidarının yıkılmasından, AKP/Saray iktidarının yıkılmasına giden yol Başkanlık hevesinin boşa çıkarılmasından geçiyor.