Sınırları dar çizilmiş konular tartışılırken “büyük resme de bakalım” denir. Bundan kastedilen genellikle dünyanın durumudur.
Sosyalist hareket 70’li yıllarda “büyük resme” bakışta ayrışma yaşadı. 60’ların sonuna doğru belirginleşen farklı yönelimler 70’lerde ayrı yerlere oturdu. Ayrışan damarlardan birini “Sovyetik çizgi” oluşturuyordu.
“Büyük resme” buradan bakıldığında devrim sürecinin üç bileşeni sayılır, ardından “sosyalizm” denmeyecekse “barış, demokrasi ve toplumsal ilerleme” denirdi. Böylece “toplumsal ilerleme” belirli bir çizginin alametifarikası haline geldi. Bir kesime bu nedenle “ilerlemeci” dendi.
Hemen vurgulayalım: “Toplumsal ilerleme” Marksist miras açısından bir tahrifatı, devrimcilikten revizyonizme geçişi ifade etmiyordu. Aslında “toplumsal ilerleme” tam tamına Marksizm kaynaklıydı. Örneğin Manifesto’ya bakıldığında kapitalizmin gelişiminin bir toplumsal ilerleme olarak görüldüğü su götürmezdi.
Daha eski kaynak ise Aydınlanma düşüncesiydi. Marksizm de bu düşünceden çıkmıştı ve Aydınlanma öncesi düşüncenin döngüsel tarih anlayışına karşı bir “ilerleme” fikrine işaret ediyordu. Dahası, başka olanca farklılığa, ulaşılan sonuçlardaki köklü ayrılığa rağmen Marksist düşünce ile liberal aydınlanmacılık bu “ilerleme” fikrinde buluşuyordu…
Şimdi, güncel sorularımızı soralım:
“Toplumsal ilerleme” ne oldu?
Büyük resme bu açıdan bakıldığında görülen nedir?
***
Yanıtımız köşelidir: Toplumsal ilerleme geçmişte kalmıştır; günümüzde dünya ölçeğinde “toplumsal ilerlemeden” söz edilmesi abestir…
Tarihsel olarak kapitalizmin doğuşuna ve gelişmesine belirli bir açıdan “ilerleme” atfedilmesi sakıncalı değildir. Ama bugün bu uzun tarihsel dönemin sonuna, sınırlarına gelinmesiyle ortada “ilerleme” denebilecek bir şey kalmamıştır. Teknoloji ve iletişim gibi alanlardaki büyük atılımların “bir tarafın elinde” insanlığa getirdiklerinin net bilançosunu “ilerleme” saymak mümkün görünmemektedir.
Toplumsal ilerleme, bir, bu anlamda geride kalmıştır.
İkincisi: 20. yüzyılda, dünya kapitalist sisteminin sosyalist sistem karşısında kendine çeki düzen verme ihtiyacı duyduğu bir dönem yaşanmıştır: “Refah devleti”. Kuşkusuz kapitalizmin kendi dinamiklerinin sonucuydu; ama böyle bir yan gerekçesi de vardı ve bir “ilerlemeyi” temsil etmekteydi.
Şimdi bu da geride kalmıştır.
Kısacası, “toplumsal ilerlemeden” söz etmek artık mümkün değildir.
***
Çok mu karamsar?
Böyle sayanları anlamak güçtür. Kapitalizmde insanlık adına bir gelecek göremeyenlerin “karamsar” sayılması, burjuva ideolojisinin kendini fazla belli etmeyen yan etkilerinden biri sayılmalıdır.
“İyimser” sayılmak için “Bu kapitalizm ne yapar eder bir çıkış yolu bulur” diye iman etmek ya da Schumpeter’i hatırlayıp “Tamam, yıkım var, ama yaratıcılık da” demek mi gerekmektedir?
Sosyalistler, kurdeşen dökme pahasına kapitalizmin geleceğini sermaye sınıfından, onun ideologlarından ve siyasetçilerinden daha fazla düşünüp dert etme gibi bir mecburiyet hissetmemelidir. Aralarından çok akıllı olanların bu akıllarını başka yerlerde kullanmaları daha faydalı olacaktır.
Bunları geçelim ve konuyu yazının sınırları içinde bağlamaya çalışalım.
Üç noktaya değinip bitireceğiz:
- Kapitalizmin geleceği, her biri “yeni normal” sayılmak üzere birbirini izleyen “toplumsal gerileme” uğraklarıyla şekillenecektir. Bir oturma, görece uzun süreli bir istikrar dönemi beklenmemelidir. Uluslararası ilişkilere gelince; ne Britannica’lı ne de Americana’lı bir “pax” (barış) dönemi mümkün değildir.
- İktidar hedefi ve imkânları olmayan, “bilinçsiz” kapitalizm karşıtı tepkiler artacak ve yaygınlaşacaktır. Bu arada bir dönem yere göğe sığdırılamayan “yeni toplumsal hareketler” ya sönümlenecek ya da verili düzen içinde kendi başlarına hiçbir yere varamayacağını görüp daha “sınıfsal” ve “radikal” tercihlere yönelmek zorunda kalacaktır.
- Günümüzde, epistemolojik yanları da olan bir gerçeği hiç unutmamak gerekmektedir: Bugün eylemli olmak, değiştirmenin berisinde, anlamanın ve yorumlamanın da ön koşulu haline gelmiştir. Hep belirsizliklerden, olumsallıklardan söz ediyoruz ya; sosyalizmin kanlı canlı bir alternatif olarak kendini göstermesi, kimsenin kuşkusu olmasın, görünürdeki özne/taraf sayısını, belirsizlikleri azaltacak, karmaşık tabloyu sadeleştirecektir.
Dönem, kapitalizmin bu kez şapkadan hangi tavşanı çıkaracağını değil bizim “yeni” neler söyleyip yapabileceğimizi düşünme dönemidir.