Tonguç’un enstitüleri

Köy Enstitülerinde beni en çok etkileyen kitap okuma alışkanlığı olmuştur. Tüm öğrencilerin ve öğretmenlerin ayda en az iki, yani yılda en az 24 kitap okuma zorunluluğu vardı ve bu lafta kalmıyor, uygulanıyordu. Öyle ki kimi enstitülerde aşçı, temizlikçi gibi çalışanlar da bu kurala uyuyordu. Öğrenciler çapa yapmaya, duvar örmeye bile giderlerken yanlarında kitaplarını götürüyorlardı.

Bu yazının başlığı Köy Enstitüleri de olabilirdi, belki de doğrusu buydu ama Tonguç ve Köy Enstitüleri o kadar özdeşleşmiş ki sözcüğün değişimi, anlamı değiştirmiyor. Evet, eğitimbilim alanında bu ülkenin en özgün girişimi (üniversitelerde manav açma dışında) bundan 79 yıl önce, 17 Nisan 1940 tarihinde kabul edilen 3803 sayılı yasa ile resmileştirilmişti. Elbette bunun bir de geçmişi vardı:

1931 yılına gelindiğinde nüfusun yaklaşık yüzde 80’i köylerde yaşıyordu. Ayrıca Cumhuriyet, tüm çabalarına karşın okuma yazma oranını ancak yüzde beşten, yüzde onların biraz üzerine çıkartabilmişti. Üstelik bu oranlar tüm ülke için geçerliydi;, köylerde okuma yazma bilen neredeyse yok gibiydi. Diğer yandan Kemalist devrim kırsal kesimde istenilen karşılığı bulmuyor, buna bağlı olarak da gerekli dönüşüm sağlanamıyordu. Tüm bunların sonucu ise, açıkça ifade edilmese bile kırsal kesimde siyasi otorite boşluğu oluyordu. Birbiriyle iç içe olan iki sürecin, emeğin ve aklın özgürleşmesini gerçekleştirmeden  sorunların üstesinden gelinemeyeceği açıktı.
Şunu söylemeye çalışıyorum: Köy Enstitüleri uygulaması, yarı-feodal üretim ilişkilerinin egemen olduğu bir toplumda sıçrama yapmak için gerekliydi. Evet, toprağa bağımlılığa son vermeden bir şeylerin değişmesi olanaksızdı. Ancak diğer yandan tek başına mülkiyet ilişkilerinin değişmesi de yetmezdi, sistemin sürmesi için özgür akıl gerekiyordu. İşte Köy Enstitülerini bu bağlamda ele almak gerekir.

Önce, Saffet Arıkan’ın milli eğitim bakanlığı sırasında, bizzat Mustafa Kemal’in önerisiyle Köy Eğitmenleri Kanunu kabul edilir. Artık bundan sonra işin başında 1935 yılında İlköğretim Genel Müdürlüğüne getirilen İsmail Hakkı Tonguç vardır. Önce Eskişehir (Mahmudiye ve Çifteler) ve İzmir’de (Kızılçullu) kurslar açılır ve üç yıllık köy okulları için eğitmenler yetiştirilmeye başlanır. Köylerine dönen eğitmenler binlerce kişinin okuma yazma öğrenmesini sağladıkları gibi önemli bir kesimi için de ilkokul eğitimine devam edebilmelerinin yolunu açar. Planlanan eğitmen sayısı 20 bin iken, kapatıldıklarında mezun edilen eğitmen sayısı 9300 idi. 

Bahattin Uyar’ın yazdığı Tonguç’un Eğitmenleri kitabında ders programlarından anekdotlara kadar konuyla ilgili tüm ayrıntılara ulaşılabilir. Köy Enstitülerine giden yolda önemli bir kilometre taşı olan bu projenin benzerlerine sosyalist ülkelerin ilk dönemlerinde rastlamakolası. Hatta sadece eğitmen yetiştirmek için değil, gereksinim duyulan diğer mesleklerde de geçici ama hızlı çözüm bulmak amacıyla, örneğin Çin’deki “çıplak ayaklı doktor” örneğinde olduğu gibi, uygulanmıştır. Son bir not, Osmanlı Meclis-i Mebusan’ında 1913 yılında Kastamonu Milletvekili İsmail Mahir Efendi’nin eğitmen okulu benzeri bir öneride bulunduğunu biliyoruz.

Tonguç’un Eğitmenleri. Bahattin Uyar, Öğretmen Dünyası Yay., 2000. Baskısı yok, sahaflarda 38-40 TL.

Eğitmen kurslarına işin ilkokulu gibi bakarsak, bir üst aşaması yani ortaöğrenimi de Köy Enstitüleridir. 21 ayrı bölgede açılan enstitülerde 1940-1954 yılları arasında 17341 öğretmen ve 1248 sağlık memuru yetiştirilir. Mezunların hepsi köy okullarına geri dönüp sadece yoksul köylü çocuklarını eğitmekle kalmaz, geri kalmış köyleri her açıdan canlandırma, köylülere yurttaşlık bilinci kazandırma, hakkını aramayı öğretme, imamın otoritesinden kurtarma gibi işlevleri de yerine getirir. Ekonomik anlamda nitelikli iş gücü yaratırlar. Artık Tonguç ve Enstitüleri dünya eğitim literatürüne girmiştir.  

Tonguç ve Enstitüleri. Pakize Türkoğlu, İş Bankası Yay., 6. Baskı, 2017. Etiket fiyatı 40 TL.
Evet, enstitülerin hedefi belliydi ama yine de belirtmek gerekir ki Tonguç’ta sosyalizan bir yan vardı. Örneğin, en çok etkilendiği eğitim bilimci Ethem Nejat’tır. Biliyorsunuz, Ethem Nejat TKP önderlerindendir ve Mustafa Suphi ile katledilenler arasındadır. Enstitülerin bölgelere dayalı örgütlenmesi ve kesimlere ayrılması da Türkiye’ye gelip rapor hazırlayan Belçikalı eğitimci sosyalist Omer Buyse’nin önerisidir.  

Enstitülere köy ilkokullarından mezun olanlar alınıyordu. Amaç öğretmen olarak geri döndüklerinde uyum sorunu yaşamamalarıydı. Ancak ilk yıllarda köyde ilkokulu bitiren kız öğrenci sayısı çok az olduğu için, kasabada ilkokulu bitiren köylü kızlar veya kasabalı yoksul kızlar da enstitülere alınmıştı.  
Köy Enstitülerinde beni en çok etkileyen kitap okuma alışkanlığı olmuştur. Tüm öğrencilerin ve öğretmenlerin ayda en az iki, yani yılda en az 24 kitap okuma zorunluluğu vardı ve bu lafta kalmıyor, uygulanıyordu. Öyle ki kimi enstitülerde aşçı, temizlikçi gibi çalışanlar da bu kurala uyuyordu. Öğrenciler çapa yapmaya, duvar örmeye bile giderlerken yanlarında kitaplarını götürüyorlardı.

Enstitülerde eğitim sistemi olarak yaparak öğrenme özelliği ön plana çıksa da kolektivizm de önemli bir yer tutuyordu. Sivrilen birkaç öğrenciyi ön plana çıkarmak yerine, öncelikle herkesin etkinleştiği bir eğitim ortamı yaratılmaya çalışılıyordu. Eğlenceler de böyleydi. Rolleri birkaç kişinin yüklendiği, başkalarının edilgen izlediği, dinlediği eğlencelere enstitülerde çok az yer veriliyordu. Gençlerin eğlenmesinde önemli olan her bireyin etkinleşmesiydi.  Bu düşünce de lafta kalmıyordu, örneğin Çifteler Köy Enstitüsünde 1200 kişinin aynı anda halk oyunu oynadığı bilinmektedir. 

Spor konusu da böyleydi. Bir örnek gerekirse: Hasanoğlan (Ankara) Köy Enstitüsünde futbol sahasının çevresine tribün yapılmasını isteyenlere Tonguç, “Buna gerek yok, futbol burada seyirlik değil; herkesin katılabileceği, isteyenin oynayabileceği bir etkinlik olmalıdır.” demiştir. Pek bilinmez ama Türkiye’nin ilk kadın futbol takımı da Hasanoğlan’da kurulmuştu. 

Pakize Türkoğlu’nun hacimli (700 sayfa civarında) kitabında Köy Enstitülerinin bütün özelikleri ele alınmaya çalışılmış. “Tonguç ve Enstitüleri” okuduğum en iyi Köy Enstitüsü kitaplarından biri. İnceleme ve anılar gerçekten ustaca birleştirilmiş; teorik bir değerlendirmeyi okurken birden kendinizi, kendisi de enstitü mezunu olan Türkoğlu’nun anıları içinde buluyorsunuz. Keyifle okunuyor.

Enstitülerin üçüncü basamağı ise Tonguç’un sistemin beyni ve kalbi olarak tanımladığı Hasanoğlan Yüksek Köy Enstitüsü idi. 1942 yılında açılan ve sadece üç dönem mezun verebilen bu okulda enstitülere öğretmen, müfettiş, yönetici yetiştirmenin dışında köy incelemeleri için bir merkez oluşturmak hedefi de vardı. Ders programı içerisinde “köy araştırmaları tekniği” isimli ders bulunuyordu. Bildiğim kadarıyla burada yapılmış ciddi bir araştırma yok ama toplam ömrü beş yıl olan bir kurumdan da fazla bir şey beklememek gerek. Ancak dünyanın ilk ve tek köy temalı yüksek öğretim kurumu her açıdan bence kıymetliydi. Yazık oldu.

Hasanoğlan Yüksek Köy Enstitüsü. Niyazi Altunya, Ali Kınacı. Telgrafhane Yay., 2019. Etiket fiyatı 12 TL.

Tüm bunları gerçekleştiren İsmail Hakkı Tonguç; sadece uygulayıcı değil, aynı zamanda eğitim üzerine bilimsel araştırmalar da yapan bir kişiydi. Konuyla ilgili yazdığı kitap sayısı 14’tür. Ceyhun Atuf Kansu Tonguç’un Kitapları isimli denemesinde bunların en önemlilerini ele almaktadır. Elbette en güzeli doğrudan Tonguç’un yazdıklarını okumaktır ama hem kısa bilgi hem de Kansu’nun değerlendirmeleri açısından bu kitap/broşür de ilginç olabilir. Tonguç sürekli, enstitülerin köyün ekonomik ve toplumsal durumunda da değişikliğe yol açacağını söylemesine karşın, sadece eğitim yoluyla üretim ilişkilerinin değişmesi beklenemez ve Tonguç da bunu bilecek bir entelektüeldi. Bu nokta benim açıklayamadığım bir durumdur.

Tonguç’un Kitapları. Ceyhun Atuf Kansu. Çankaya Belediyesi, İsmail Hakkı Tonguç Belgeliği Vakfı, Cumhuriyet  Gazetesi ortak yayını. 2. Baskı, 2019.  17 Nisan 2019’da  Cumhuriyet gazetesi eki olarak verildi. Satışı yok,  Belediye, Vakıf veya Gazeteden bulunur mu bilmem ama sahaflarda 12 TL

Neyse, biliyorsunuz, Köy Enstitüleri ilk ciddi darbeyi 1946’da CHP’den aldı. Önce Hasan Âli Yücel ve Tonguç tasfiye edildi, sonra okulların düzeniyle ve ilkeleriyle oynanmaya başladı ve DP 1954 yılında resmen kapattı. Bunda gerek CHP gerekse DP içerisindeki büyük toprak sahiplerinin siyasette etkin olmasının rolü olduğu bilinmektedir. Çok mu şaşırtıcı? Değil, dedim ya üretim ilişkilerine dokunmadan aydınlanma hamlesi biraz ütopik kalmaya mahkumdur. 
Konuya yakın olanlar fark edecektir, Köy Enstitüleri konusunda çok sayıda kitap yayınlamış olan Yeni Kuşak Köy Enstitüleri Derneği yayınlarından hiç söz etmedim. Bir sonraki yazım onlarla ilgili olacak; konuyu da tartışmaya devam edeceğim.