Başlıktaki cümlenin, tüm varlığıyla “reis”e biat etmiş birileri tarafından söylenmesine alışmış durumdayız.
Bugünlerdeyse aynı cümle bir başka kesim tarafından sıklıkla dile getiriliyor, bizim konumuz bu. Açıkça söyleyelim, “HAYIR” kuvvetlerinin içinden geçtiğimiz süreçte en önemli zaaflarından birisi saflarımızdan sökülüp atılamayan bu korkudur. Hiç vakit kaybetmeden “HAYIR” enerjisini düşüren ve zaman zaman hareketsizliğe yol açan bu karamsarlık duygusunu yenmemiz gerekiyor.
Geldiğimiz aşamada toplumsal muhalefet, sonuç ne olursa olsun bir başarı kazanmıştır. Bunu sandık sonucu olarak da tescil ettirip ettiremeyeceğimiz ise önümüzdeki kısa sürenin temel sorunudur.
Sıkça yapıldığı gibi anket sonuçlarına işaret edecek veya referandum falı açacak değiliz. “Mühim olan inanmak” gibi karikatürize edilmiş bir psikolojik terapi yoluyla da bu sorundan kurtulmak mümkün değil. Yapabileceğimiz tek şey önümüzdeki 25 günlük süreyi tüm gücümüzü ve enerjimizi AKP/Saray Rejimi'ne ağır bir yenilgi yaşatmak üzere kullanmak.
16 Nisan gününe kadar her türlü korku, kaygı bir yana bırakarak sadece buna odaklanmalıyız.
‘HAYIR’ İÇİN ATAK VAKTİ
Sık sık hatırlatma ihtiyacı duyuyoruz, referandum takviminin fiilen işlemeye başladığı ilk günlerde “HAYIR” sesinin bu kadar yüksek çıkacağını pek az kişi düşünüyordu. Bugün ortaya çıkan tablo tereddütsüz “HAYIR” diyecek kimi kesimlerde bile şaşkınlık yaratmış durumda. Buna rağmen hala pek çok “HAYIR” demeyi düşünen yurttaşımızın, referandum sonucu olarak “evet” çıkacağını bekliyor olması tüm değerlendirmelerin üzerinde ortaklaştığı belki tek sonuç.
“HAYIR”ın bu kadar güçlü bir çıkış yapmasının yarattığı şaşkınlık yerini iktidarın bu gidişatı değiştirecek girişimlerini beklemeye bırakmış durumda.
Bu durumun “HAYIR” cephesindeki topyekün titreklik ile ilgili olduğunu söyleyebiliriz.
Bunu biraz açmaya çalışalım.
“HAYIR” cephesi referandum sürecine önemli bir avantajla girdi. 15 yıldır ülkeyi tek başına yöneten iktidar cephesi, süreç içerisinde pek çok açıdan teşhir olmuş durumda. AKP/Saray doğal tabanı içinde bile, “başkanlık” için militanca kavgaya girme enerjisi yaratamıyor. AKP içinden, artık açık açık dile getirilen şikayetler/tehditler bunun bir göstergesi.
En geniş anlamıyla bizim cephede ise referandum, sadece Başkanlık girişimini engelleme değil aynı zamanda AKP/Saray Rejimi'ne sağlam bir tokat atma fırsatı olarak görülüyor.
Ancak özellikle Tayyip Erdoğan’ın 15 yıldır sürekli olarak yapay gerilimler yaratarak, buna ek olarak parayı, devlet olanaklarını ve medya gücünü kullanarak toplumu yönlendirme konusunda elde ettiği başarılar referandum sürecini de en fazla belirleyen faktör.
“HAYIR” cephesi ama en fazla da CHP bu nedenle ısrarla gerilimden kaçan bir yaklaşım sergiliyor. CHP’nin tercihini, hele içinde bulunduğumuz şu aşamada, tartışmak bizim işimiz değil. Ancak CHP’nin bu yaklaşımının solun tümü üzerinde bozucu bir etki yaratıyor. Referanduma herhangi bir gerilim olmadan, başka bir biçimde söylersek siyasi tansiyonu yükseltmeden girildiğinde “HAYIR” çıkacağı yaklaşımı bize göre tartışmalıdır.
Referandum aynı zamanda politik bir hesaplaşmadır ve toplumun geniş kesimlerinin bu karşılaşmada açık biçimde taraflaştırılması bu işin doğasında vardır.
Mesele taraflaşmak, karşı karşıya gelmek değil, bu taraflaşmanın politik hattının doğru kurulmasıdır.
Kapitalist sömürü düzenini alaşağı etmeyi hedefleyen devrimci güçlerin, referandum tartışmasını AKP/Saray rejiminin topyekün ortadan kaldırılması hedefini içeren bir politik hattı kuvvetlendirmek için de değerlendirmek durumundadır.
Üstelik böylesi bir “mızrak ucu” sivrilmediği sürece hali hazırda “kararsız” veya “evetçi” olan kesimlerin tercihlerinin “HAYIR” yönünde değişmesi için de bir neden kalmayacağını hatırlatalım. Dolayısıyla, devrimci güçlerin düzen sınırlarını zorlayan politik bir hattı kuvvetlendirmesinin bir bütün olarak “HAYIR” seçeneğini güçlendirici bir rol oynayacağından hiç şüphe etmemek gerek.
Önümüzdeki kısa sürede devrimcilerin bir kaç adım öne çıkması, bir bütün olarak “HAYIR” cephesinin öncü kuvvetleri olarak sorumluluk üstlenmesi mutlak bir zorunluluktur. “HAYIR”ın politik temsiliyeti ve belirginleşmiş sözleri devrimciler tarafından temsil edilebilir.
Devrimciler bu tarihsel sorumluluklarının gereğini yerine getirebilirse, Tayyip Erdoğan’ın bulup bulacağı tek yol, bir an önce kaçıp kurtulmanın yolu olur.