Dört bir koldan organize olmuş bir kötülüğün muhatabı oluyoruz.
Her geçen gün, şiddetin çeperini genişletiyorlar ve “kendine müslüman” iktidarları ile tepemize çullanıyorlar.
Çürüme, dalga dalga toplumun her kesimine bulaşmış durumda. Adını koymaktan çekindiğimiz ve konduramadığımız ne varsa, dönüp dolaşıp karşımıza çıkıyor. Herkes kendi çürümesinin, sapmasının mubahını yaratıyor. “Ne var canım bunda” diyerek tıslayan bir “duygu” yitimi, başımıza bela ediliyor yeniden, yeniden.
Bulunan bahaneler, büyük bir özgüven ile gözümüze sokuluyor.
Darlanıyoruz elbette ve sitemlerimiz bile “ama”, “fakat” denilerek el çabukluğuyla hapsediliyor. “
Toplumun hafızasızlığına sırtını dayamış o hoyratlık, hayatın her alanında karşımıza dikiliyor. Eleştirmek “linç”, hakikat “radikalizm” oluveriyor. Hoyratlık ortaklığı hemen yancısını buluyor ve kendisinin durduğu yere biriktirip örüyor duvarını çevremize.
Sıkıldık bundan evet.
Derdi anlatan her sesi boğanlardan, dünün yancıları ile kol kola girip, ellerinin kirini üzerimizde yıkayanlardan, hiçbir şey yokmuş, olmuyormuş gibi davranabilme hünerlerinden, “dün dündür, bugün bugündür” pragmatizmini hayatlarının gustosu yapıp, akıl verenlerden, her ne olursa olsun yakaları bozulmayanlardan sıkıldık lakin bütün bu sıtkı sıyrılmışlığımızı ortaklaştırıp, sözün ve duruşun gücünü göstermezsek, nefes alamayışımızdan şikayet eden, şikayet ettikçe huysuzlaşan bireyler olmaktan öteye gidemeyeceğiz.
Sözü, dili, duruşu büyük bir güç haline getirmenin yolunu yaratmadıkça, mahkum kalacağız hoyratların hükmüne..
Lümpenlerin dünyası, kendine benzeştirmeyi başardıkça, itaat ettirdikçe güçleniyor ve en acısı, onların dünyasına “bizdenmiş” gibi yapanların verdiği destek bunu meşrulaştırıyor ve biz lanet ettiğimizle kalakalıyoruz öylece.
Hayatın her alanında yükselen sesler var. Hayatın her alanında, tüm olan bitene karşı inatla yaşamı, hakikati savunanlar var lakin bir bütün güç haline gelip karşılarına çıkmadıkça, savuracaklar her birimizi, bir kenara.
İnadı, hayatı savunmayı, taleplerimizi siyasetin odağına oturtan ve yalnız olmadığımızı birbirimize dokunarak çoğaltan, tüm farklılıklarımızı kapsayarak, birbirimizi büyüten, güçlendiren ve gelecek iradesini, temel hedefler ve ilkeler etrafında birleştiren bir hattı kurabilirsek, gelecek düşümüzün hiç de yalnız olmadığını göreceğiz ve bu duygu sarıp sarmalayacak hepimizi.
Yapabiliriz duygusunu kazanmak zorundayız yeniden.
Ve evet bunu yapabiliriz, az değiliz çünkü.
Dik durabilmek, gelecek fikrinin ve onun inadının parçası olmak ve orayı güçlendirerek, el vererek sesimiz haline getirmek, bugünü savunmanın, yarını kazanmanın aklını korur mutlaka.
Farklılıklarımızın bir zenginlik olduğunu, her birimizin enerjisinin, birikiminin, deneyiminin kıymetli olduğunu unutmadığımız ve bunu yarını kazanma inadıyla buluşturduğumuz anda, belki iktidar olamayacağız ama hiç kimse de bize kendi kişiliksiz siyasetini dayatamayacak.
Bir yalanın peşinden gitmek ve çizdikleri mecburiyet sınırları içerisinde, inanmadığımız şeyleri yapmak zorunda kalmayacağız. Kendi iradelerimizin değerini hiçleştiren her anlayışa “dur” demenin vaktini kaybetmemeliyiz bu yüzden.
Bir yalanı yaşamamak için inadımızı ortaklaştırmanın zamanıdır belki de şimdi.