“Sosyolojik analiz” mi? İstemez, kalsın…

Bunca olgunun ardından “kural” demekte sakınca yoktur: Sermaye egemenliğinin özellikle yozlaşmış, çürümüş, hatta lümpen siyasal dönemlerine ve iktidarlarına, bir tarafta hep “gelişkin” ya da “derinlikli” sayılan özel teoriler, analizler ve tespitler eşlik eder…

İlle de doğrudan yandaş olmaları, tam içinde yer almaları gerekmez. “Anlamlandırma”, “izah etme”, “yerine oturtma” ya da “hakkını verme” çabaları da bu kapsamdadır. Azgın gericiliğin ilk planda göze çarpan kütlüğü ve ilkelliği aldatıcı olabilir. Çünkü geri planda mutlaka ve mutlaka kimi özel “felsefi yaklaşımlar”, “teoriler”, “tarih yorumları”, “sosyolojik tespitler” olacaktır.

Yedi deniz süprüntüsü Mussolini’nin İtalyan faşizmi, Curzio Malaparte, Gabriel D’Annunzio ve Luigi Pirandello gibi isimlerle yakın ilişki içinde olmuştur. Meczup Hitler’in Almanya’daki rejimi Heidegger gibilerinden yakın destek bulabilmiştir. “Chicago çocuklarından”, Şili’de Pinochet rejiminin ekonomik danışmanı Milton Friedman Nobel ödüllü bir iktisatçıdır…

Post-Marksist, post-modernist vb. düşünce akımlarının Reagan-Thatcher gericilik dönemine eşlik etmesi yalnızca bir rastlantı mıdır?

Örnekleri, felsefeden kültür ve sanata, iktisattan sosyolojiye kadar uzanan geniş bir alanda çoğaltabiliriz. Ancak, bunların arasında sosyolojinin özel bir yeri vardır. Felsefeden ve siyasal iktisattan farklı olarak Marksizm’i öncelemeyip onun ardından gelen bir bilim dalı olduğundan bir bakıma Marksizm’e göre, onun “eleştirisi” ve “boşlukları” üzerine kurulmuştur. Dolayısıyla özellikle netameli, oraya buraya çekiştirilebilir ve her hizmete koşulabilir bir daldır.

***

“Sosyoloji” dedik, onunla devam edelim.

II. Dünya Savaşı’nı izleyen soğuk savaş dönemini, aynı dönemde körüklenen anti-komünist histeriyi, bu arada kaynak ülke olarak ABD’de başını Senatör Joseph McCarthy’nin çektiği cadı avını hatırlayalım.

Azgın bir gericilik dönemi olduğunda bugün herkes mutabık görünmektedir.

Peki, bunu da “anlamaya”, “izah etmeye” çalışanlar olmamış mıydı?

Sorunun yanıtını, yakınlarda değerli bir çalışması yayınlanmış olan Cangül Örnek’te buluyoruz. Örnek’in aktardığına göre, “izah etme” çabalarında sosyoloji okumuş herhangi birinin tanıyacağı iki isim öne çıkıyor. Talcott Parsons ve Seymour Martin Lipsett. Bu iki sosyoloğun da katkıda bulunduğu The Radical Right (Radikal Sağ) başlıklı derleme hakkında Örnek’in değerlendirmesi şöyle:

“(…) The Radical Right, yaşananlara sosyolojik ve psikolojik bir açıklama getirmeye çalışmaktaydı. Ancak böylece, yaşananlar Soğuk Savaş politikalarından ve ideolojisinden tamamen koparılarak yorumlanmaktaydı. Sağcı anti-komünizmin sorumluluğunu, yükselen alt orta sınıflara yükleyen analiz, bu sürece öncülük eden ya da örtük onay veren kesimlerin yükünü hafifletmekte, bir anlamda yapılanları nesnelleştirmekte ve anonimleştirmekteydi.” (Cangül Örnek, Türkiye’nin Soğuk Savaş Düşünce Hayatı, Can Yayınları 2015, s.122).

Size hayli “yakın” ve “tanıdık” gelmiyor mu?

***

Sahi, neler duymadık ki?

AKP iktidarının ilk 8-10 yılında kürsü ve/ya da köşe sosyologları döktürmüş de döktürmüştü. Türkiye’de yaşananlar en başta merkez-çevre teorisiyle açıklanmalıydı… Kemalist zorbalık dönemleri boyunca kendi dar çevresine kapanmak zorunda kalan mütedeyyin kitleler şimdi siyasal, toplumsal ve kültürel yaşamda yerlerini almaya başlamışlardı… Neoliberal politikaların beraberinde getirdiği sınıf atlama imkânlarını görenler, AKP iktidarını bunun aracı sayıp siyasete ağırlıklarını koyuyorlardı…

İyi de, her şey bunlarla başlayıp gene bunlarla mı bitiyordu?

Sermaye sınıfının, dışarıdan destek alan; siyasal, toplumsal, ideolojik ve kültürel boyutlar da içeren bir yeniden yapılanma hamlesi, bir hegemonya tazeleme girişimi, bu anlamda tam bir sınıfsal taarruz hiç mi söz konusu değildi?

***

Çok şükür, artık bitmişe benziyor.

Kürsü/köşe sosyologları artık sosyolojiyi bırakıp siyasete odaklanmış görünüyorlar.

En hayırlı koalisyon nasıl olur, “yaptığı iyi şeyler de olan” AKP son burun sürtülmesinden sonra siyasal tabloda yerini nasıl koruyabilir, şimdi bunun hesaplarını yapıyorlar.

Ama kim bilir? Belki de sosyolojiye bir süre ara vermişlerdir.

Eğer kurulacaksa, koalisyon hele bir kurulsun, belki bu kez onun “sosyolojisini” yapacaklardır ve şimdi buna hazırlanıyorlardır...

Ne olur yapmayın, insanı şu sosyoloji denen şeyden ikrah ettirmeyin…