Evet, seçimden önceki son yazı…
Yarın seçim var. Sonuçlar yarın gece aşağı yukarı belli olur. Kimileri “seçmenin hangi mesajı verdiğini” çözmeye çalışırken başkaları ülkenin yakın dönemde içinden geçeceği siyasal süreçlere ilişkin tahliller yapacaktır.
Biz de yapacağız.
Ama bu seçim sonrasına kalsın. Burada seçimlere uzanan üç dört aylık dönemin sol-sosyalistler açısından genel bir değerlendirmesini yapmaya çalışalım.
Belki biraz “acı” konuşacağız, ama bize göre durum aşağıdaki gibidir.
***
Hemen söyleyelim: Son üç dört aylık dönemde solun kendi içindeki seçim tartışmalarına düş kırıcı bir seviyesizlik ve ilkellik damga vurmuştur…
Burada, kesinlikle ve kesinlikle, oy kullanılıp kullanılmayacağına, kullanıldığında hangi partiye oy verileceğine ilişkin tercihlerden söz etmiyoruz. Gündemde solcular, sosyalistler olduğuna göre zaten “absürt” tercihler söz konusu olamaz ve yarın sandığa yansıyacak (ya da bir anlamda yansımayacak) tercihlerin hepsi meşrudur, saygıdeğerdir.
Kastettiğimiz, tercihler değil, bir, bu tercihler savunulup gerekçelendirilirken başvurulan argümanların ilkelliği ve iki, tercihleri farklı olanlara yönelik eleştirilerin anlamsız sertliği, saldırganlığı, hatta kudurganlığıdır…
Daha iki yıl önce büyük Haziran günlerini yaşamış, seçmenin ve sandığın değil bu günlerin ve sokağın verdiği “mesajlarla” büyük umutlar biriktirmiş bir topluluğun seçim ortamında bambaşka bir havaya girmesinde, kılıç çekip oraya buraya sallamaya başlamasında bir “anomali” vardır.
Zamanında ancak belirli bir derinlik taşıyan teorik, ideolojik ve siyasal tartışmalar sonucunda başvurulan suçlayıcı tanımların daha ağırlarının bu kez sadece seçimler bağlamında dillere dolanması da “anomali” ötesinde sanki bir tür cinnet gibi görünmektedir:
Kuyrukçu, liberal, apolitik, yetmez ama evet’çi, ulusalcı, Kürt düşmanı, ırkçı, milliyetçi…
Bunları dedirten, seçimlere ilişkin kimi tercihlerdir, sadece bundan ibarettir.
Böyleyse, bundan sonra kimse “Canım seçimler de ne ki” gibisinden devrimcilik tafrası atmamalıdır. Madem herkesin meşrebi seçimlerdeki tercihlerle ortaya çıkıyor, madem en sert “ideolojik suçlamalar” seçimlerdeki tutumla karşılığını buluyor, o zaman varsa yoksa seçimler:
“Ak koyun kara koyun seçimlerde verilen oyla belli olur…”
“Aynası oydur kişinin lafa bakılmaz…”
“Bana seçimlerde kime oy verdiğini söyle, sana ne olduğunu söyleyeyim…”
Bu mu?
Buysa alın hayrını görün…
***
AKP geriler gerilemez, HDP barajı aşar aşamaz, şu olur bu olur…
Hangisi olursa olsun, ne sol için çok güzel günlerin tescilli başlangıcı ne de “müthiş bir liberal saldırının” uvertürü olarak görülmelidir. İşte, ilkel argümanların ve şirazesinden çıkmış eleştirilerin kaynağında, bu iki öngörüden birine ya da öbürüne neredeyse obsesif derecelerde bağlanma durumu yatmaktadır.
Haziran’ı yaşamış olanlara yakışmayan bir durumdur; ama gene de bu ayın 7’sinden sonra düzelme ihtimali vardır. Yabancı filmlerde dendiği gibi:
“Geçti artık, geçti, her şey düzelecek…”
***
Geçebilir, düzelebilir dedik…
Peki, bu işin retroaktif (geçmişe dönük, makabline şamil) yanları hiç mi olmaz?
Yani, seçim sathı mailinde görülen cinnete yakın durumlar “düzelmeyip” bu kez geçmişte sağlandığı düşünülen mutabakatların, oluşturulan yapılanmaların yeniden sorgulanmasını gündeme getirebilir mi?
Buna da izin verirsek, yuh olsun bize!