Bu ülkede belgesel türü dışında futbolda parlamış insanları odak alan, belirli bir derinliğe sahip roman yazılacak ya da film yapılacaksa Şenol Güneş bir “karakter” olarak başta gelen adaylarımız arasındadır.
Aklımıza gelen diğer adaylar Metin Oktay ve Metin Kurt’tur.
Eğer karakter, kendi iç fırtınaları, çelişkileri, acıları, sevinçleri, hırsları, iddiaları, gelen ya da gelmeyen başarılarıyla özel bir bireyse, bunları belirli bir tarihsel dönemin ortamı ve koşulları bağlamında yansıtmak gerekiyorsa, futbol dünyasından fazla isim bulmak pek mümkün değildir.
Açmaya çalışacağız; ama önce biraz “istatistik.”
***
Türkiye liginin ya da bugünkü adıyla Süperligin 58 yıllık geçmişi vardır. 58 yıl, 58 şampiyonluk demektir. 58 şampiyonluğun 51’i İstanbul’un “üç büyüklerine” gitmiştir. Bu şampiyonlukları kazanan teknik direktörler arasında İstanbul’da doğup büyüyen sadece 1 kişi bulabiliyoruz: Gündüz Kılıç.
1961-62 ve 1962-63 sezonlarında Galatasaray’ı şampiyon yapmıştır.
Esasen 58 şampiyonluğun 35’i yabancı teknik adamlar tarafından kazanılmıştır. Çalıştırdığı takımı şampiyon yapan 11 “yerli” teknik direktör arasında Kılıç dışında İstanbullu yoktur.
Gelgelelim, bu işin asıl döndüğü yer İstanbul’dur. Üstelik bu konuda konuşan, yazan, ekranlarda boy gösteren, fetva veren, astığı astık kestiği kestik futbol uleması da İstanbul’da ikamet eder.
Çok katı, çok titizdir: Dünya şampiyonluğu olan bir teknik adamı “Yeniköy kasabına” benzetir; “futboldan anlamadığını” ya da “bunadığını” tespit ettikleri arasında dünyaca ünlü, şampiyonluk kazanmış teknik direktörler vardır. “Alman köylüsü” diye küçümsediğinin ya da “ateist” olduğunu söyleyenin tez elden postalanması için kulis yapar. Ama futbolcular söz konusu olduğunda ara sıra esneklik gösterdiği de olur: Örneğin Dirk Kuyt’u “teknik kapasitesi sınırlı olmasına rağmen” profesyonelliği nedeniyle sineye çekebilecek ferasete sahiptir (!).
Ha bir de kimin nasıl giyindiğini, saçını başını, Türkçesini, diksiyonunu, “aurasını” mercek altına almayı ihmal etmez. Sahada hangi başarı kazanılırsa kazanılsın, İstanbul merkezli futbol uleması bu özellikler açısından kendi testinden geçemeyenlere hep mesafe koyar, şöyle ya da böyle ayağını kaydırmaya çalışır.
İşte, doğma büyüme Trabzonlu, futbolculuk yıllarında İstanbul’un “üç büyükleri” bir yana Trabzonspor dışında başka hiçbir kulüpte oynamamış, Türkçe öğretmeni Şenol Güneş, milli takımı dünya üçüncüsü yaptıktan sonra (“ama hiçbir Avrupa takımıyla oynamadık ki”) yetmiyormuş gibi bir de Beşiktaş’a iki yıl üst üste şampiyonluk kazandırmıştır.
“Haddini aşmıştır…”
***
Şenol Güneş’i, futbolculuk ve teknik direktörlük kariyeri, bir de yaptığı açıklamalar, verdiği mülakatlar dışında hiç tanımıyoruz.
Ancak, kimi değinilerindeki “zor anlaşılırlık”, çelişkili ifadeler, yaptığı atıflar; “sıradan” biri, sadece ve sadece bir futbol adamı olmadığını gösterme çabaları, ciddi bir basınç altında, kendine göre bir “iç hesaplaşma” içinde olduğuna işaret etmektedir.
Kendi iç fırtınalarıyla birey, yapılan iş ya da çalışılan “sektör” ve sektörün ortamı/çevresi üçgenine oturan “dramatik” bir konumlanış olduğunu söyleyebiliriz.
Dolayısıyla Martin Eden (Jack London) referansı rastlantı sayılamaz. Okuyup okumadığını bilemiyoruz; ama Julien Sorel (Stendhal-Kızıl ve Kara) deseydi de olurdu. Hırslı, iddialı, kendini kabul ettirme çabasındaki birey, onun değerleri, bu değerlerle içinde bulunulan ortam arasındaki çelişkiler, bağdaşmazlıklar ve bunların sonucu olan gelgitler…
Martin Eden’i sözgelimi Fatih Terim okuyup üzerinde konuşma gereğini duysaydı kendisi farkında olsun olmasın romanın “Nietzscheci” yorumuna eğilim gösterirdi…
Güneş ise karakter olarak bu yoruma yatkın görünmemektedir. Ego şişiren, asıp kesen, yüz ifadeleriyle “patron benim” diye bağıran bir Güneş dönemi olabileceğini hiç sanmıyoruz. Olamayacağı için de kurtlar sofrasında “direnmeye çalışan” bir Güneş’le “lanet olsun” deyip gidecek bir Güneş gelgitlerine tanık olmamız daha büyük olasılık gibi görünmektedir.
En azından bu sofrada çerez olmayacağı kesindir.
Birilerine “seni evinden aldırırım ha” demeyeceği de…
Çelişkili ve yer yer anlaşılmaz ifadelerinin, “Türkçeyi kullanma yetersizliğine” değil kendi iç dünyasını çelişkileriyle birlikte olduğu gibi dışa vurma özelliğinden kaynaklandığını sanıyoruz.
Her şey bir yana, şampiyonluk Beşiktaş’a nasıl yakıştıysa, bugünkü durumda Beşiktaş da Şenol Güneş’e yakışmıştır.