Seçimlerde ne yapmalı?

Nihai hedef ve varoluş ilkeleriyle, güncel siyasal çıkar ve amaçlar arasındaki, başka türlü söylersek, “stratejik” hedefler ile “taktik” adımlar arasındaki gerilim sosyalist hareket için hep sorun olageldi.

Bernstein’ın, yirminci yüzyılın başlarında ortaya attığı, “güncel amaç her şey, nihai hedef hiçbir şey!” formülü, zamanla “reel” ya da “oportünist” siyaset anlayışının özlü anlatımı, uygulama kılavuzu oldu. Avrupa’da önce sosyal demokratlar, sonra da komünistler bu yoldan yürüdüler. Bu uzun hikâyenin özeti şudur: Bu hareketler, zamana ve duruma göre değişen gerekçelerle, güncel siyasal hedefler için devrim ve sosyalizm programlarından vazgeçtiler. Sonuç ortadadır: Yok oldular! Nihai hedeflerinden, varlık nedeni olan temel ilkelerinden vazgeçen bir oluşumun bağımsız bir hareket olarak yaşaması olanaksızdır. Yok olmasa da, böyle bir hareket, etkisizleşmeye, kenarda kalmaya, Frenkçesiyle “marjinalleşmeye” yazgılıdır.

Marjinalliğin bir de bizde çok rastlanan daha “devrimci” bir çeşidi, onun da bir teorisi var. Verili bir tarih uğrağında, verili bir toplumda emekçilerin, yoksulların düzen tarafından karşılanamayan güncel gereksinmelerine bir mücadele ve eylem programıyla yanıt vermek yerine, zaman ve mekân bağlamından “özgür” doktriner bir edayla genel doğruları yineleyen, soyut sosyalizm propagandası ile yetinen bir hareket, ana mücadele kulvarının dışında, kenarında kalır. Marjinalcilik, düzen dışı olabilmeyi, kendinden menkul bir öncülük anlayışıyla ana mücadele eksenlerinin ve hatta emekçi kitlelerin de dışında durmaya bağlayan bir siyaset ve yaşam kültürüdür.

Bu kadim sorunu daha sonra açarız. Bu giriş notlarını şöyle bağlayalım: Devrimci, komünist bir siyaset için, doğru teori, doğru strateji ve ilkelerle birlikte, toplum gündemine müdahale etme, gündem belirleme, emekçilerin kulağını yakalama yetisi, bunlar için de yaratıcılık, taktik esneklik, risk alma cesareti ve özgüven gerekiyor.

***

Konumuz 7 Haziran seçimleri.

Tartışmaya, “kiminle ittifak?” sorusuyla başlamak, oy ve yüzde hesapları üzerinden seçim mühendisliği yapmak, önümüzdeki her bakımdan kritik dönemi sabah akşam seçim konuşarak tüketmek, seçme ve seçilme hakkına her türlü engelin konulduğu seçimleri her şeyin başı ve sonu saymak, parlamentoda temsili kutsamak elbette yanlıştır.

Burada sözü uzatmamak için bir not: Öncesiyle, sonrasıyla seçim döneminde izlenmesi gereken mücadele yol ve yöntemleriyle ilgili düşüncelerim şurada var: http://www.toplumsol.org/haziran-secimlerine-5-kala-5-soru-haluk-yurtsever-2/

Devam edelim.

Sosyalist ve devrimciler için seçimlerin, seçim günü yapılacaklarla sınırlı, seçim günü sonuç alınacak bir düzlem olmadığını biliyoruz. Bağımsız sosyalist siyasetin toplumsal destek ve temsil kapasitesinin sınırlı, seçme seçilme koşullarının bu ölçüde elverişsiz olduğu koşullarda yapılabileceklerin sınırları bellidir. 

Bütün bunlar doğrudur. Dahası da vardır. Ancak, Lenin’in sözüyle siyaset, aritmetikten çok cebire benzediği için sınırlar görelidir ve devrimcilik, her zaman sınırda savaşmaktır. Sınırlar değişmez ve değiştirilemez değil. Örneğin şu günlerde, belki de yakın tarihimizde ilk kez, bir iç savaş yasası olan taslağa karşı parlamento içi ve dışı toplumsal muhalefet güçleri birlikte hareket edebiliyorlar.

Dolayısıyla, genel doğrular, hiç kimseyi, hiçbir siyasal özne ya da aktörü şu sorulara yanıt verme sorumluluğundan kurtarmıyor: Tüm çekince, kayıt ve çözümlemelerimiz saklı kalmak koşuluyla, seçim sürecinde, seçimin kendisiyle ilgili olarak ne diyeceğiz, ne yapacağız? Kulağı ve gözü sosyalistlerde olan emekçi seçmene, eşimize, dostumuza seçim günü ne yapmasını önereceğiz?

Bu sorulara genel doğru ve klişeleri tekrarlayarak yanıt vermek topu taca atmaktır. Tutumsuz kalan, ya da çok kez olduğu gibi, oy kullanacak yoldaş ve yurttaşlara o gün ne yapmamaları gerektiğini söyleyen bir siyasal özne devre dışı kalır.

Bunlar ve seçimlerin siyasal içeriği ve olası sonuçlarıyla ilgili değerlendirmeler bir yana (bu değerlendirmeleri daha yaparız) bu seçimlerde, net tutum belirlemeyi zorunlu hale getiren, kanımca çok önemli, bize özgü çok somut üç neden daha var.

Bir: Erdoğan’ın ve AKP’nin bugüne dek iktidarda kalmasını sağlayan, bundan sonra da sağlayacak olan biricik kaynak sandıktır. Dahası, askeri darbe olasılığının yok denecek ölçüde zayıfladığı bugünün Türkiye’sinde düzen içi iktidarı belirleyecek tek kaynak sandıktır. 30 Mart ve 10 Ağustos 2014 seçimlerinde, diktatörün sandık gücünü nasıl yaşama dönme öpücüğüne dönüştürdüğünü, iç ve dış sermaye güçlerini alternatifi olmadığına nasıl ikna ettiğini gördük. AKP’nin kurmakta olduğu “totaliter demokrasi” rejiminin meşruiyet peçesi de sandıktır. Bütün işaretler, bu seçimde AKP’yi sandıkta geriletmenin mümkün olduğunu gösteriyor. Zorlamak gerekiyor.

İki: Türkiye, seçime katılma oranının yüksek olduğu bir ülkedir. Bu oran, örnek olsun, ABD (yıllardır yüzde 50 civarında) , AB (son Avrupa Parlamentosu seçimlerinde yüzde 42) , Yunanistan (son seçimde yüzde 60 civarında); Mısır (Mübarek’in devrilmesinden bu yana yapılan tüm seçim ve referandumlarda yüzde 30-50 civarında)  ortalamalarının çok üstündedir.  Bu, dünyadaki genel eğilimin tersine, ülkemizde emekçilerin seçeneksizliğin beslediği bir çaresizlikle seçimi ve sandığı hâlâ bir hak kullanma, durumları değiştirme aracı olarak gördüğünü gösterir. Aslolan devrimci bir seçenek üretmektir.  Ancak verili gerçeği de gözardı edemeyiz. AKP’den kurtulmak, AKP sonrasında inisiyatif sahibi olmak için bu seçimlerde AKP’yi geriletecek en optimum seçeneği bulmak ve gereğini yapmak durumundayız.

Üç: Bu seçim yüzde 10 barajının yıkılması için çok önemli bir fırsattır. HDP barajı geçse de geçmese de.

***

Daha somuta geliyoruz.

Haziran Hareketi’nin bu seçimlerde ne yapacağı, ne diyeceği önemlidir ve dışındakiler için olduğu kadar, içindekiler için de merak konusudur.  Haziran, kuruluş felsefesiyle ve iddialarıyla tutarlı davranarak seçimlere ilişkin tutumunu, açık ve işlevli bir siyasal tartışma örgütleyerek, anket ve eğilim yoklamaları yaparak, sonunda da Türkiye Meclisi’ni toplayarak kararlaştırmalıdır. Kuruluş hukukunun, dönemin ve ortamın isteği budur.

Herhangi bir nedenle bunların yapılmaması, seçim siyasetiyle ilgili söz ve karar özgürlüğünün meclislere ve örgütlü, bireysel bileşenlere iadesi anlamına gelecektir.

Her durumda tartışma yürüyecek, inanıyorum ki, ortak akılla doğru yol bulunacaktır.

Sorumlu, ama aynı zamanda hızlı, kararlı ve cesur davranma zamanıdır.