Savaş tamtamları

Doğru tespitler, derinlikli analiz, ilişki ve çelişkilerin bir çerçeveye oturtulması ve sonuçta mevcut durumun gerçeği yansıtan bir resmi…

Değeri ve yararı inkâr edilemez.

Güzel de, “somut durumun somut tahlili” bu mudur? 

Önce dünyayı, sonra Türkiye’yi alarak düşünelim.

Dünya: Emperyalist odakların bugünkü sıkıntıları ve yönelimleri; özel ilgi çeken ve üzerinde hegemonya mücadelesi verilen coğrafyalar; Rusya, Çin ve İran gibi ülkelerin tutturmaya çalıştıkları yol; ekonomik, siyasal ve ideolojik alanlarda yaşanan krizlerin iç içe geçip bir yumak oluşturması; işaretleri görülmeye başlayan yeni bir başkaldırı dönemi…

Diyelim, bunları ağırlıklarına göre hesaba katan bütünlüklü bir “dünyanın bugünkü durumu” analizi yaptınız.

Ya sonrası?

Türkiye: AKP’nin kendi rejimini oturtma çabaları; yaklaşan seçimler; AKP’nin “gerileme” olasılığı; Kürt siyasetinin ne yapacağı; sermaye sınıfının özel kaygıları; emperyalist odakların kafasındaki Türkiye senaryoları…   

Diyelim, bunları ağırlıklarına göre hesaba katan bütünlüklü bir “Türkiye’nin bugünkü durumu” analizi yaptınız.

Ya sonrası? 

***

Amacımız, işi yokuşa sürmek, eli yüzü düzgün analizlere burun kıvırıp bunları değersiz saymak değil. Ancak, en değerli analizlerde bile eksik olan bir yana dikkat edilmesi gerekiyor: Yapılan analizlerin hemen hepsi senkronik (eşzamanlı) özelliktedir. Yani analizler zaman çizgisi üzerindeki belirli bir noktaya, belirli bir duruma odaklanıp orada kalmaktadır.  

Oysa diyalektik düşüncenin olmazsa olmazı, senkronik analizin diyakronik (artzamanlı) analizle buluşmasıdır. Başka bir deyişle, verili duruma ilişkin analizlerin geriye, tarihe dönük yoklamalar ve çıkarımlarla zenginleştirilmesidir…

Faydası nedir? 

Diyakronik boyut yoksa en gelişkin senkronik çözümleme bile size gelecek konusunda kabarık bir olabilecekler listesi sunar. Diyakronik boyut ise bu kabarık listeyi sadeleştirir. Gerçi olabilecekleri teke indirgemez, tek bir istikamet göstermez; ama senkronik çözümlemenin belki de hiç hesaba katmayacağı başka ve kuvvetlice bir olasılığa daha işaret eder.

O zaman?

***

O zaman şu: Dünyanın bugünkü durumuna ilişkin analizlere diyakronik boyut katıldığında karşımıza en güçlü olasılıklardan biri olarak savaş çıkmaktadır.  Birinci ve İkinci Dünya Savaşları gibi olmayabilir, bunlar kadar sürmeyebilir, o kadar büyük insan kayıplarına yol açmayabilir. Ama son dönemlerde tanık olunan daha “lokal” denebilecek savaşlara göre ölçeğinin çok daha büyük olması muhtemeldir. 

Dünya kapitalizminin bugünkü krizi, karşılıklı jeopolitik konumlanışlar, belirli coğrafyalar (sadece Orta Doğu da değil) üzerinde kızışan hegemonya iddiaları, geçmişe dönük bir bakışla birlikte görece en fazla savaş olasılığına işaret etmektedir…

Kuşkusuz, mutlaka olacak demiyoruz; ama güçlü olasılıklar arasındadır. 

Ve olmamasını güvence altına alacak herhangi bir dünya gücü ve otoritesi de yoktur.  

***

Ya Türkiye?

Senkronik analizler diyakronik analizle desteklendiğinde görülebilen, dünyaya ilişkin olarak söylenenden çok da farklı değildir: İç savaş…     

Bir kez daha, “mutlaka böyle olacak” demiyoruz; ama güçlü bir olasılık olarak ortada durduğunu kabul etmek durumundayız. 

Hemen ekleyelim: Senkronik analizin 2015 seçim sonuçları dâhil Türkiye’nin yakın geleceğine yönelik olarak işaret edeceği herhangi bir durumun, “yeni” denebilecek herhangi bir siyasal tablonun “iç savaş” olasılığını azaltması bir ölçüde mümkündür, ama büsbütün ortadan kaldırması mümkün görünmemektedir. 

Ancak gene de, Türkiye söz konusu olduğunda, dünya için söylenenlerden daha fazlasını söyleyebilecek durumdayız. 

Bir ülke söz konusu olduğunda iç savaş, ne olursa olsun, o ülkenin egemen sınıflarının baştan ve kararlılıkla angaje olabilecekleri bir durum değildir. Emperyalist odaklar ise daha farklı bir konumda yer alırlar; duruma göre isteyebilirler de istemeyebilirler de…

***

AKP gitmiş gitmemiş… Başkanlık sistemine geçilmiş geçilmemiş… “Kürt sorunu” çözülmüş çözülmemiş… Ve akla gelebilecek başka durumlar… Hiçbirinin ya da hepsinin birlikte ufuktaki iç savaş olasılığını gündemden büsbütün düşürmesi mümkün değildir. 

Sadece “iç savaş” olasılığı ve bunun ötelenmesi bağlamında söylüyoruz: Bunun için Türkiye’de yeni bir rejime ihtiyaç vardır; yeniden kuvvetler ayrılığı, yeniden gerçek yargı denetimi, yeniden milli bakiye (ya da barajsız bir seçim sistemi); yeniden çift meclislilik…

Yanlış anlaşılmasın: “Yeniden 27 Mayıs” falan demiyoruz…