Saray Darbesi'ne teslim olmayacağız!

Tıpkı 1999 büyük depreminden sonra herkesin deprem uzmanı olması gibi 15 Temmuz akşamı gerçekleşen darbe girişiminden sonra da hepimiz darbe uzmanı olduk. Bir kısmı iletişim ve haberleşme alanında yaşanan gelişmeler nedeniyle, bir kısmı bilinçli bir yönlendirme çabasının ürünü olarak ortaya saçılan pek çok "bilgi" hepimizi darbeye dair teknik tartışmalar yürütmeye mahkum ediyor.

İşin bu kısmının tümüyle önemsiz olduğunu elbette söyleyemeyiz. Ancak herkesin birbiriyle aynı anda hem ortak hem düşman olduğu, doğası gereği çok hızlı yaşanması gereken 15-16 Temmuz gecesine gereğinden fazla odaklanmak, geleceğe dair sağlıklı değerlendirmeler yapmayı ve sağlıklı tutum takınmayı zorlaştırıyor. 

Bugün meselenin teknik detaylarından daha fazla ihtiyacımız olan budur.

GÖREV: AKP/SARAY REJİMİNE KARŞI MÜCADELE

15 Temmuz'da yaşanan darbe girişiminin en önemli yanı, doğrudan iktidara en yakın isimler tarafından gerçekleştirilmiş olmasıdır. Halka en küçük bir değer vermeyen, AKP ile pek çok konuda aynı dünya görüşüne sahip bu silahlı müdahale girişiminin Türkiye'ye ve emekçi halkımıza hiçbir faydası olamazdı. Sadece bu nedenle bile bu girişimi doğrudan karşıya almak gerekiyordu.

Ancak 16 Temmuz itibariyle darbe girişiminin bastırıldığını ve AKP/Saray iktidarının bu durumu kendi darbesi için kullanmaya başlaması, üzerinden atlanabilecek bir durum değildir.

16 Temmuz sabahı itibariyle Türkiye'deki AKP/Saray merkezli karşı devrimci tehdit daha da büyümüştür. O an itibariyle tüm ilerici güçler için görev, buna karşı ikiriciksiz bir karşı duruş örgütlemektir.

Solda yaygın olarak gördüğümüz "ne darbe ne dikta" sloganı esas olarak bu nedenle yanlıştır. Darbe girişimi yenilmiştir, AKP/Saray iktidarı ise saldırganlaşmaktadır. Bugün öncelikli görev bu saldırganlığı durdurmaktır. 

Bir ara not olarak ise, "ne o ne bu" tutumunun, bu tutumu ifade eden özneyi oyunun dışında konumlandırdığı gerçeğine işaret etmiş olalım.

OHAL İLE YASAL ZEMİN

Türkiye dünyaya bir ilki daha armağan etti. Bir “müjde” olarak sunulup, küçük topluluklar tarafından bile olsa sokaklarda araç konvoyları ve kornalarla kutlanan Olağanüstü Hal ilanı yaşanmış bir durum değildir. 

OHAL kararını, darbe girişiminin hemen ardından Erdoğan’dan gelen "Allah'ın bir lütfu” şeklindeki değerlendirmeyle birlikte düşünebiliriz.

Sokaklardaki güruh, çok açık bir karşı devrimci siyasal karakter taşıyan ve toplumun tüm ilerici kesimlerini baskı altına almak için sokaklara salınan bir tehdit gücüdür. Ancak büyük bir kuvvet oluşturamadıkları da kolayca görülebiliyor.

Dün akşam alınan OHAL kararı doğan bu boşluğu da doldurma arayışının bir ürünüdür. 

Amaçları konusunda hiçbir tereddüt olmamalı. Hedefledikleri siyasal-toplumsal düzeni inşa etmek için bu zemini kullanmaya çalışacak, OHAL’i de, toplumun ilerici, eşitlik-özgürlük-barış yanlısı ve laik güçlerini susturmanın bir aracı haline getirmeye çalışacaklar. Bunu özellikle vurgulamak gerekiyor. İktidar ve yandaşlarının, bu uygulamanın sadece darbecilere karşı daha etkili bir mücadele için kullanılacağını söyleyerek durumu normal gibi göstermeye çalışmaları, açık bir oyundur. 

MÜCADELEYE DEVAM

Ancak tereddüt edilmemesi gereken bir nokta daha var: Çok uzun zamandır her tür baskı, şiddet ve zulüm politikaları uygulayan, büyük kitle katliamlarına imza atan bu saldırgan politikalara rağmen, Türkiye halkları AKP/Saray iktidarına teslim olmadı. Bu karşı-darbe veya “saray darbesi”, yasal adıyla OHAL de bizi susturmayacak.

Bunu açıkça ifade ettikten sonra, son bir noktaya daha işaret etmemiz ise zorunlu. 

Geride kalan bir haftanın en üzücü tarafı sosyalist hareketin böylesi büyük alt üst oluşların yaşandığı bir tabloda bir güç olarak yer alamamasıdır. İki gerici güç ülkemizi kanlı bir iç savaşa sürüklerken, sosyalist hareket toplu olarak izleyici konumunda kalmak zorunda olmuştur. Bunu görmemek veya çeşitli mazeretlerle açıklamaya çabalamak yerine hızla çözümler üretmek durumundayız. 

Ülkemizi zor ve karanlık günler beklemektedir. Bu koşullarda gerici-işbirlikçi-halk düşmanı bir iktidar olarak gördüğümüz AKP/Saray Rejimi ile mücadelesinde tek bir adım geri atmayacak, ülkemizin tüm ilerici, eşitlikçi, özgürlükçü, kardeşlik ve adaletten yana kesimlerinin bir araya gelmesi için çabalarımızı yoğunlaştırarak devam etmeliyiz. Türkiye sosyalist hareketinin sorumluluk ve niyet sahibi tüm örgütlü güçleri, ülkemizin geleceğini bu kirli ve kanlı çekişmenin taraflarına teslim etmemek, eşit ve özgür bir Türkiye’nin kurulması için mevcut eksik ve yanlışların ortaya konacağı cesur bir muhasebe için görev üstlenmelidir.  

Türkiye’nin, bağımsız ve örgütlü bir halk hareketinin sahneye çıkıp ülkenin kaderini eline almasından başka hiçbir çıkış yolu kalmamıştır.

Dün OHAL ilanın hemen ardından İleri Haber'e söylediğimiz sözleri tekrar edip bitirelim:

Bu ülkenin ilerici insanları, emekçiler, devrimciler-komünistler bu iktidar ne yaparsa yapsın teslim olmayacak. Madem onlar zaten uzun süredir bu iktidar nedeniyle tek bir olağan gün yaşayamadığımız bir ülkede OHAL ilan etti, biz de aynı gece bir kez daha ilan edelim; bu ülke halkı AKP/Saray iktidarını mutlaka yıkacak!