Sandık yorgunu kuşak ve ötesi

Solda pek çok konuyu tartışıyoruz, tartışmaya devam edeceğiz. Emperyalizm, Türkiye, bölge, saray rejimi, yakın dönemdeki olasılıklar derken önümüzdeki hafta başında bizleri bekleyen “referandumdan çıkan bu sonuca göre ne yapmak gerekir?” tartışmaları…  

Ancak, bunların hepsini kesen bir başka konu var ki pek tartışılmıyor. Solun insan kaynakları neler?  Bu kaynaklar geçmişe göre günümüzde hangi farklı özellikleri taşıyor? Bu özelliklerin ne kadarı veri alınmalı ne kadarının üzerine üzerine gidilmeli?

Şimdilik gençliği, en yeni kuşakları alalım. Solun insan kaynakları arasında önemli bir yeri olduğunu herhalde herkes kabul edecektir. O zaman soralım: Belirgin özellikleri neler?Geçmişteki genç kuşaklardan nerelerde farklılık sergiliyor? 

***

Pek fazla dillendirilmeyen, çok basit bir veriyle başlayalım: Günümüzün genç kuşağı sandık yorgunudur.

18-25 yaş aralığına “gençlik” dersek, bizim kuşağımız 7 yılda iki genel seçim yaşamıştır. Bizden hemen sonraki kuşak da kendi gençliğinde yine 7 yıllık dönemde iki genel seçim görmüştür. Günümüz gençliğinin seçim portföyü ise pek kabarıktır: 2010’dan 2017’ye uzanan dönemde üç genel seçim, bir yerel seçim, bir cumhurbaşkanlığı seçimi ve 16 Nisan’dakiyle birlikte iki referandum…  

Bu sandık yorgunluğunun sandık bezginliğine, giderek umursamazlığa dönüşmesi ciddi bir tehlikedir. 

Fiili ve olası sonuçlarıyla irdelenmesi gereken bir durumdur. Sadece şunu not ederek geçelim: 1960’ların “Filipin demokrasisi” etiketlemesi eleştirilebilir; ama gene de beş yıl içinde beş kez “yüzde 12,7 oranındaki kararsızlar dağıtıldığında şöyle bir durum ortaya çıkıyor...” hesapları yapmaktan daha iyiydi…    

***

Günümüzdeki genç insan kaynakları geçmiştekine göre farklı özellikler taşıyabilir.Ancak, burada dikkatli olmak, bugün gözlenen kimi özelliklere “eskiden hiç böyle değildi” diye bakmamak gerekir. 

Örneğin bugün genç kuşaklar partili ya da bir biçimde “örgütlü” denebilecek mücadele tarzından görece uzak duruyorlarsa bu salt “bugünün sorunu” gibi görülmemelidir. 

Bizim bilebildiğimiz 1960’lardan bu yana böyledir. 

Türkiye’de solun en etkili, en yaygın ve kitlesel olduğu dönemlerde bile “gevşek”, “esnek” ve formellik taşımayan bağlanmalar, formel anlamda “üyelik” dediğimiz durumlara çok daha baskın olmuştur. 

“Böyle gelmiş böyle gider” demiyoruz; sadece ortada geçmişe göre ciddi bir farklılık olmadığını vurguluyoruz. Özetle, örgütlenme çabalarını sürdürürken bu gerçeği de dikkate alarak vazgeçilmez olan parti/örgüt formunu çevreleyen “ara seferberlik” (mobilizasyon) formları üzerine düşünmek gerekir diyoruz. 

***

Türkiye solu, özellikle genç kuşaklar söz konusu olduğunda örgüt ve örgütlülük gibi konularda benimsediği kimi değerlerin ağırlıklı olarak “içrek” özellikler taşıdığını, bunların “dışa dönük yüz” olarak insanlara pek cazip gelmeyebileceğinidikkate almalıdır. 

Örneğin, sosyalizme eğilimli bir gencin “şöyle çelik çekirdekli, demir disiplinli bir yer olsa da gidip yazılsak” dediği durumlar ne Türkiye’de ne de dünyada hiçbir zaman olmamıştır. Bunlar, politizasyonun ve örgütlenmenin ön değerleri değil, bağlanma sonrasında kazanılacak/kazandırılacak değerlerdir.  

Öteden beri bilinir: Sosyalizm propagandası, örgüt propagandası ve örgütün propagandası birbirinden ayrı şeylerdir. 

***

“Günümüz gençliği” dendiğinde bizce gerçekten farklı üç özelliğe dikkat çekip bitirelim. 

Birincisi: Günümüzün iletişim teknolojileri ve olanakları düşünüldüğünde güncel olana, sadece bugüne ilişkin malumat (enformasyon); tarihsel boyuta sahip bilgiye duyulan ihtiyacı köreltmektedir. Açık konuşmak gerekirse bu “teknolojik cehalet” sol için hiç de hayırlı değildir ve üzerine üzerine gidilmesi gerekir. 

İkincisi: Eski kuşaklardan farklı olarak bugün “ben ne olacağım” kaygıları “Türkiye nereye gidiyor” duyarlılıkları kadar ağırlık kazanmaktadır. Pek olumlu olmasa bile bizce sadece oturup dövünülmesi gereken bir durum sayılmamalıdır; tam da “Marksizm ve birey” bağlamında devreye girilmesi gereken noktadır. 

Üçüncüsü: Kimi Marksistlerin bir zamanlar bir kenara bırakılmasını savundukları, “Marx’ın Marksizm öncesi” saydıkları yabancılaşma temasını özellikle genç kuşaklar için işleyip geliştirmenin zamanıdır.