Dilimizde “çarıklı erkânıharp” deyimi vardır. “Kurnaz ya da uyanık” köylüyü anlatmak için kullanılır. Öyle eğitimi falan yoktur; ama her şeyi bilir görünür, herkese nasihat eder, kolay kolay kül yutmaz…
Ülkede köylülük ağırlığını büyük ölçüde yitirdi. Şimdi bir tür kentlilik ağır basıyor ve nüfusun eğitim düzeyi de eskisine göre yükselmiş sayılır. Bugün karşımızda kentli, belirli bir eğitim görmüş ama okumayan, siyasete ilgi duyan ama ciddi çözümlemelerden çok nokta atışlı tespitlere ve her şeyi açıklayan sihirli formüllere meraklı yeni bir erkânıharp var.
Çarık giymediğine göre ne diyeceğiz?
Mevsime göre değişeceği söylenebilir: Çizme, bot, mokasen… Ama yazın en sıcak günlerini yaşadığımız şu sıralar sandaletli olduğunu söyleyebiliriz:
Karşınızda sandaletli erkânıharp…
***
Sandaletli erkânıharp ikisini de okumamış olabilir; ama tarzının bir yanda Attila İlhan’ın diğer yanda Kemal Tahir’in anlatılarına uygun düştüğünü söyleyebiliriz. Onun için güncel her olumsuzluk mutlaka çok ama çok özel bir tarihsel kırılma anından ya da bir ilk günahtan kaynaklanır. Önce ekmekler bozulmuş olmasa bile geçmişte bir noktada bir şey bozulmuştur ve arkası çorap söküğü gibi gelmiştir.
Sandaletli erkânıharbin ille de solcu olması gerekmez; ama solcuysa bu ülkede solun neden pek dikiş tutturamadığını da belirli bir kırılma anıyla ya da ilk günahla açıklayacaktır. Öyle uzun uzun düşünmesine, ciltlerle kitap okumasına gerek yoktur. Örneğin şöyle başlayan bir anlatı ona yetecektir:
“Dışarda giderek hırçınlaşan Paris yağmuru öç almak istercesine camları döverken La Closiere des Lilas’ta karşımda Senegal göçmeni genç Baptiste, hararetli tartışmamıza devam ediyoruz; ona Stalin döneminde sosyalizmden adım adım nasıl uzaklaşıldığını, Sultan Galiev’in başına gelenleri anlatırken yüzü biraz ekşiyor, ama…”
Sandaletli erkânıharp, buradan ve buna benzer şeylerden yürüyecektir. “Ben onu bunu bilmem arkadaş…” havasında başlayan cümlelerle bugün ne yaşıyorsak hepsinin antropolojik, tarihsel, sosyolojik, ekonomik, kültürel vb. köklerini şöyle ya da böyle, ama tek bir formülle açıklayacaktır. Pek kitap okumasa bile iyi bir sosyal medya izleyicisidir. Bakar, “Bu tespitler çok konuşulacak” ya da “(…)’den tartışma yaratacak açıklamalar” gibi sözlerle lanse edilen şeyler varsa hemen atlar…
Çünkü kendi sihirli formülüne bunlardan hareketle ekler, güncellemeler getirebileceğini düşünür.
***
Sandaletli erkânıharp, aslında kırsal kesimdeki çarıklı erkânıharple başlayıp sonra “sallandıracaksın bir ikisini” ve “biz bu kafayla adam olmayız” diye kentleşerek devam eden bir erkânıharbiye zincirinin son halkası sayılabilir.
“Son halka” diyorsak biraz durup düşünmekte yarar vardır.
Çağımız “bilgi çağı” kesinlikle olmasa bile enformasyon çağıdır. Bu arada sosyalizm çökmüş, dünyamız “küresel köy” haline gelmiş, büyük güçler burnunu her şeye daha fazla sokar olmuş ve Türkiye’nin “jeopolitik önemi” daha da artmıştır (zaten hep artar). Üstelik bütün bunlara ilişkin yorumlara herkes rahatlıkla ulaşabilmektedir.
Bu durumda, sandaletli erkânıharbin ilgi alanı fazla genişleyip dağılmayacak, belirli bir başlığa odaklanacaktır:
“Türkiye üzerine oynanan oyunlar”.
Başlık buysa, sandaletli erkânıharbin bir temel “tezi” olacaktır. Bu teze göre, tarihsel süreçler ve bu süreçler sonucunda ortaya çıkan durumlar çeşitli tarafların mücadelesinin bir bileşkesi, sonucu olarak yaşanmaz; hepsi, usta bir oyuncunun tasarladığı ve uyguladığı hamlelerden ibarettir. Usta bir satranççı nasıl bilmem kaç hamle sonrasını tasarlayabiliyorsa sandaletli erkânıharbin gözünde tek özne olan “üst akıl” da öyle yapabilmektedir.
Bu durumda, örneğin, AKP gibi bir parti 56 yıl sonra iktidara gelsin diye 1946 yılında “çok partili rejime” geçildiğini söylemek mümkündür. 1923 Cumhuriyeti’nin, 95 yıl sonra yerine “başka bir cumhuriyet” gelsin diye kurulduğunu söylemek de…
Nasıl, hiç de “absürt” sayılmaz, değil mi?
***
Sandaletli erkânıharbin yeni maceraları?
Yeni maceraları olmayacak, eski minvalde devam edecektir.
Yalnız, mevsimler değiştikçe, çarığa geri dönmemek üzere sandaletin yerini başka tür ayaklıklar alacaktır.