Geçen gün Erkan Baş da yazdı (Analiz ve Kahve Falı): Sol, isabetli çözümlemeler yapabiliyor, mevcut durumu doyurucu biçimde açıklayabiliyor… Ama iş müdahaleye ve yönlendirmeye geldiğinde yetersiz kalıyor…
Doğrudur…
Doğrudur; ama bu dengesizlik biraz da işin doğası gereği değil mi?
Bugünkü nicel yetersizliği önceleyen, başka bir doğadan söz ediyoruz.
Gelişkin analiz her zaman çok yönlü, çok boyutludur. Kapsamlıdır; çok sayıda faktörü ve olasılığı hesaba katar. Ne var ki analiz uğrağındaki bu zenginliğin olduğu gibi siyasete ve siyasal pratiğe taşınması mümkün değildir.
Niceliğiniz ne olursa olsun…
“Taşıyacağız” demek, sonuçta hiçbir şey yapmamayı kabullenmek anlamına gelir.
Çünkü siyaset, analiz uğrağında mutlaka olması gereken çok yönlülüğün sadeleştirilmesini gerektirir.
Peki, sadeleştirme mutlaka gereklidir de her sadeleştirme doğru mudur, gerçekten sol mudur, devrimci midir?
Olmadığını anlatmaya çalışacağız.
***
Kendileri küçükken büyük siyaset yapmaya heveslenenler vardır. Ortadaki iki taraftan ya da dalgadan birine tutunmaya, böyle yol almaya çalışırlar. 2010 referandumunda “yetmez ama evet” deyip AKP tarafına yamananlar gibi…
O da bir tür sadeleştirmeydi.
Bugünse, kendilerince kurdukları emperyalizmli, ABD’li, NATO’lu, AB’li, Rusya’lı, PKK-PYD’li, Orta Doğu’lu vb. karmaşık denklemi, cemaate karşı AKP yanlılığıyla sadeleştirip siyaset yaptıklarını düşünenler vardır.
Evet, bir tür siyasettir… Ama sol değildir, devrimci hiç değildir…
O zaman sadece belirli bir kesim için değil solun geneli için söyleyelim:
Hangi gerekçeyle olursa olsun AKP’ye şu ya da bu ölçüde hayırhah bakmak, “bu ülkeyi ve insanlarını hangi kalıba sokmak istiyorsan sok; yeter ki şu ABD-NATO ile arayı aç” demektir…
ABD ekseninden ve NATO’dan kopması kesinlikle düşünülemeyecek bir siyasal yapılanmanın bu ikisiyle (AB’yi de katarsak üçüyle) girdiği al takke ver külah oyunlarında figüranlık demektir…
Türkiye’nin laik birikimini, sanki başka yobaz odaklar yokmuş gibi dar bir cemaat karşıtlığıyla sulandırmak, laiklik mücadelesinin karşısındaki hedefi daraltmak demektir…
Demokrasi deniyorsa, “FETÖ’cü darbe karşıtlığı” ortamında anti-demokratik, otoriter, dinci-faşizan ne varsa, ne yapılırsa hepsini sineye çekmeye hazırım demektir…
Yeni yetmez ama evetçilikten başka bir şey değildir.
***
Başka bir örneğe geçelim.
Tersi kabul edilemeyecek bir önerme elbette doğru sayılabilir; ama değer taşıdığı her zaman söylenemez. Örneğin:
“Şimdi örgütlenme zamanıdır…”
İyi de, ne zaman değildir ki?
İşte bu da bir sadeleştirme ve çözüm önerisi: “Bizde örgütlenin…”
Herhangi bir sosyalist örgütün hiçbir zaman gündemden düşmeyecek, her daim geçerli asli görevinin, yani insan kazanmanın, örgütlemenin ve büyümenin, daha sonraki kritik uğraklarda önemli çözüm ve çıkışların etkeni olacağı su götürmez.
Ancak, işlerin şirazesinden çıktığı, yarın ne olacağını kimsenin kestiremediği, birilerinin ortadaki kargaşayı fırsat bilip ülkeye tuhaf bir elbise giydirmeye koyulduğu bu koşullarda tek başına “bizde örgütlenin” daveti çözüm sayılabilir mi?
Sadeleştirmedir; ama doğru mudur?
Daha ötesi, siyaset midir?
Şurası kesin doğrudur: Özellikle günümüz Türkiye’sinde, sosyalist bir örgütün saflarında yer almak başka her şeyden önce insanın kendini gerçeklemesinin, yaşamını anlamlandırmasının başlıca kanalı haline gelmiştir. Gelgelelim siyaset, bu birey-örgüt diyalektiğinin kendisi olamaz, ona indirgenemez.
“İnsan kazanalım, sonra siyaset yaparız” denmez; insanı siyasetle kazanmak gerekir.
***
Sonuç: Bugün Türkiye’de sol siyaset adına yapılabilecek sadeleştirmelerin bir sınırı vardır. Tek bir noktaya odaklanıp oraya yüklenmenin, başka noktalarda büyük kayıplara uğrama riskini artırdığı bir dönemden geçiyoruz.
Ne kadar sadeleştirirsen sadeleştir, emek-emekçi düşmanlarına ve dinci gericiliğe karşı mücadele, sol çizginin olmazsa olmazları olarak kalmalıdır. Bunların “anti-emperyalist yönelim” beklentilerine ve/ya da sözde “milli mutabakat” temelli demokrasi hayallerine kurban edilmesi bağışlanmaz bir hata olacaktır.
Sonra, “örgütlenelim” elbette…
Ama şunu da bilerek: Sadeleştirme işlemindeki sınırları gözeterek, birleşik bir güçle yapılacak müdahalelerin yaratacağı genel ortam ya da hava, “örgütlenelim”i en başa koyanlara da yepyeni imkânlar sunacaktır.