Özeleştiri de içeren bir yazı

Yakın geçmişte “yurtseverliğin” Türkiye’de sosyalizmin kitleselleşmesinde önemli bir motif olabileceğini savunmuştuk.

Konu açılmışken bu bağlamda eski bir hesabı da kapatalım:

2000 yılı başlarında, ÖDP’nin o zamanki Genel Başkanı bizim yurtseverlikle ilgili söylediklerimiz için “ÖDP’de kalsaydı yurtseverlik falan diyemezdi, başka yere gitti şimdi konuşabiliyor” demişti.

Oysa yurtseverlikle ilgili görüşlerimizi ÖDP’nin merkezindeyken de dile getiriyorduk. Örnek vermek gerekirse, 1999 yılı başında İstanbul’da gerçekleştirilen, kendileri de ÖDP’nin merkezinde yer alan Bülent Forta ve Ertuğrul Kürkçü ile birlikte Tanıl Bora’nın katıldığı bir panelde (Milliyetçilik ve Barış Politikaları) görüşlerimizi açıkça dile getirmiştik. Recaizade Mahmut Ekrem’in Bihruz Bey’ini örnek vererek milliyetçiliğe kozmopolit yaklaşımlarla karşı durulamayacağını, bir panzehir aranıyorsa bunun yurtseverlik olabileceğini söylemiştik (bu paneldeki konuşmalar için, Bir Adım dergisi, Mart 1999, s. 33-47).

Bu hesabı kapanmış sayıyoruz.

***

Hep anlatmaya çalıştığımız gibi, yurtseverlik milliyetçilikle aynı şey değildir. Milliyetçilik, modern döneme ait, kendi bütünlüğü ve kapsamı olan bir ideolojidir. Yurtseverlik ise bir ideoloji değil bir motiftir; dolayısıyla daha köklü ve kapsamlı bir ideolojiye eklemlenir. Bu ideoloji milliyetçilik de olabilir sosyalizm de…

Buraya kadar söylediklerimizi bugün de sahipleniyoruz ve bu konuda herhangi bir “özeleştiri” gereği duymuyoruz. Ancak, “küreselleşme milliyetçiliği” denilen olgu o yıllarda bile ortadayken, Türkiye’nin böyle bir rotaya yerleşeceği aşağı yukarı ortaya çıkmışken ve solun geniş kesimler üzerindeki etkisi sınırlıyken, sosyalizmin yurtseverlik gibi fazla “serbest” bir motifi kendi ideolojik-siyasal duruşuna kolayca eklemlemesi mümkün değildi.

İşin bu yanını görmekte eksik kaldık.

***

Bugün gelinen noktada “yurtseverlik” temasını tamamen rafa kaldırmayı önermiyoruz. Ancak bugünkü dünya ve Türkiye koşullarında, üstelik sosyalist ideolojinin etkisi belirli sınırları aşamamışken, yurtseverliğin “üzerinden yürünecek” ana damarlardan biri olması mümkün görünmemektedir. Sosyalistler olarak kendi abdestimizi ne kadar sağlam sayarsak sayalım ana damar deyip yurtseverlik üzerinden gidildiğinde enfeksiyon ihtimali vardır; daha geniş kesimler söz konusu olduğunda ise yurtseverlik, doğrudan milliyetçiliğe çıkan kestirme bir yol da olabilir.

Bugün için durum böyledir.

Daha açık olması için geçmişten bir örnek verelim: Türkiye İşçi Partisi 1960’lı yıllarda “Bugün 35 milyon metrekare vatan toprağı Amerikan işgali altındadır” dediğinde ne kimse bunun ardından “milliyetçi” olmuş ne de TİP milliyetçilikle suçlanmıştı. Bu sterilliği sağlayan, TİP’in o dönemdeki göreli etkisinin yanı sıra, dincisinden ülkücüsüne kadar sağın tüm renklerinin tam boy Amerikancı olmasıydı.

Yani o dönemde yurtseverlik sola yazıyor, sağ ise demagojik ve sahtekârca olsa bile “anti-emperyalist” ve “anti-Amerikan” görünüm vermeyi riskli sayıyordu.  Bugün ise yurtseverlik daha çok,  bir mıknatıs durumundaki otoriter, milliyetçi, giderek faşizan odakların çekim alanındadır.

Zamanında bizim de göremediğimiz bir “trend” daha söz konusudur: 25-30 yıl kadar önce küreselleşme edebiyatı alıp yürümüşken pek çok kesim karşı tepkileri en çoğu “mikro-milliyetçilik” gibi dar bir çerçevede görme eğilimindeydi; bugün ise mikrosu falan kalmamıştır.

Birileri yaşasaydı rahatlıkla “Ne mikrosu ulan, makro makro!” diyebilirdi.

***

Geleceğimiz yer ise şu:

Eğer Türkiye’de sosyalizmin hangi başat temaya yükleneceği, hangi ana damarı işleyeceği ve nereden yürüyeceği gibi bir gündem varsa ve böyle bir gündemi tartışmak makulse, verilecek yanıt bizce şu olmalıdır: Olmazsa olmaz’ı “tabandaki” ve “yerelliklerdeki” dayanışma ağları olmak üzere, ideolojik, siyasal ve örgütsel düzeylerde adıyla sanıyla faşizme karşı mücadele…

Anti-kapitalizm bu mücadelenin her uğrağına ve hücresine içerilmiş olmalıdır; demokrasi boyutu olmalı, ama “kuvvetler ayrılığının” ve “meclisin yeniden güçlenmesinin” ötesine geçmelidir; anti-emperyalizm, vurgusu dönemlere göre artmak üzere mutlaka anti-kapitalizm içinde bir yere oturmalıdır.

Yurtseverlik de bu genel çerçeve içinde yerli yerine oturabilecektir.