Soru basit: Belirli bir dünya görüşünü, ideolojiyi, akımı vb. benimsememe durumu aynı zamanda ve zorunlu olarak ona cepheden karşı olma anlamına mı gelir?
Bizce gelmez.
Yabancı dillerde “non” ön ekiyle “anti” ön eki arasında belirgin bir ayrım gözetilir. Örneğin “non-communist” dendiğinde bundan “komünist olmayan” anlaşılır. Komünist olmayan kişinin komünizmle ilgili konumunda belirli bir edilgenlik vardır ve “komünist olmama” o kişinin tüm düşünce ve eylem dünyasını her dönemde baştan sona belirleyen bir faktör değildir.
Buna karşılık “anti-komünizm”, salt komünist olmamanın çok ötesinde bir konumdur; burada komünizm karşıtlığı aktiftir ve kişinin tüm düşünce eylem dünyasını her dönem belirler.
Örnekler çoğaltılabilir:
Bir dünya görüşü ve düşünce sistemi olarak Marksizm “liberalizmin” dışındadır. Marksizm liberal olmayan bir dünya görüşüdür; ama Marksizm’in tanımı “anti-liberalizm”e indirgenemez…
Kimi kadınlar feminist olmayabilirler (non-feminist) ; ama bu konum onları tanım gereği aynı zamanda anti-feminist yapmaz…
Kuşkusuz, belirli bir şeyden olmama (non) durumu özel uğraklarda o şeye şiddetle karşı olmaya da dönüşebilir (anti); böyle bir trafik de vardır. Ancak, özel dönemlere ve kişilere bağlıdır; başka bir deyişle her “non” konumun mutlaka “anti” konuma dönüşeceğini öngören bir determinizmden söz edilemez.
Öyle olsaydı, bu dünyada heteroseksüel olan insanların tamamı homofobik olurdu…
***
Şimdi sadede gelebiliriz.
Türkiye’de “aman onlardan kopmayalım” kaygısıyla birilerine adeta dokuz doğurtan “Cumhuriyetçi, laik ve Kemalist kesimin” kuşkusuz tamamı değil, hatta çoğunluğu bile değil, ama kendilerini o kesimin amiral gemisinde sanan belirli tiplerinin son dönemde özellikle Selahattin Demirtaş davasında sergiledikleri tutum tek kelimeyle utanç vericidir.
Kürt siyasetinden olmayabilirsiniz. O siyasete mesafeli durup kuşkuyla da bakabilirsiniz; bu konum sizi o hareket açısından “non” yapar. Böyle kaldığınız sürece hak, hukuk, adalet gibi kavramlara o siyaset açısından da sahip çıkarsınız. Ama “anti” konuma geçerseniz o siyasetin insanlarına artık hak, hukuk ve adaletin dışında tutulması gereken kişiler olarak bakmaya başlarsınız.
Söylenmesi gerekeni hiç dolaştırmadan söyleyelim: Kürt siyasetiyle mesafe ne olursa olsun, bırakın hukuk bilgisini, biraz vicdanı olan birinin “AİHM ne demiş olursa olsun Demirtaş bırakılmasın, içerde yatmaya devam etsin” ısrarı, hele “soldan” geliyorsa tek kelimeyle utanç vericidir.
Batı eliyle kotarılmış bir proje olarak ortaya çıktığı söylenen ve yaptığı her şey Cumhuriyet, laiklik, Atatürk karşıtı sayılan, sonunda ülkeye şeriatı getireceği bile söylenen AKP, konu Kürt siyasetinin önderlerine ve yerel yöneticilerine geldiğinde her ne hikmetse “iyi”, hatta “anti-emperyalist” işler yapmakta, bu kişileri hapiste tutmaktadır…
Çok net ortadadır: Böyleleri gerçekte “anti” değil “non” AKP’dir; gerçek “anti” konumları ise, başka her şeyi baştan belirlemek üzere, Kürt siyaseti söz konusu olduğunda zuhur etmektedir.
***
Benzer şeyler Osman Kavala olayı için de söylenebilir.
Tekrar olur, uzatmayalım. Şu kadarı yeter: Hakkın, hukukun ve adaletin kendi siyasal düşüncelerimize göre kimileri için geçerli kimileri içinse “fuzuli” sayılması, bizi “sıkı devrimci” ya da “usta politikacı” falan yapmaz. İnsanlık tarihinin öyle kazanımları vardır ki sınıf mücadelelerinin ürünü olarak ortaya çıkmış olsalar bile sonuçta şu ya da bu sınıfa değil tüm insanlığa yazılırlar.
Sıkı devrimcilik ve usta politikacılık ise hiçbir zaman insanlıktan çıkılmasını gerektirmemiştir.