Nelere "anti" olunabilir?

Cumhuriyet gazetesinin yeni transferlerinden Ahmet İnsel kendini “anti-Kemalist” olarak tanımlıyormuş…

Bunu söyleyen, gazetenin eski yazarlarından Orhan Bursalı. Bursalı, bir yazısının İnsel’in gelişine ayırdığı bölümünde, gazetenin yeni yazarının bu özelliğine işaret etme gereği duymuş. Olabilir ve bir noktadan sonra bizi fazla ilgilendirmez. Zaten bu yazıda da niyetimiz gazetenin son dönemdeki değişimi hakkında laf etmek değil şu “anti” ön ekinin kullanımıyla ilgili küçük notlar düşmek.

***

Kendini Marksist, sosyalist, komünist olarak tanımlayan bir kişi hiç kuşkusuz aynı zamanda anti-emperyalist, anti-faşist ve anti-kapitalisttir.   Dikkat ederseniz burada özel kişiler ve onların temsil ettikleri /onlara atfedilen ideolojiler değil çok daha kapsamlı, evrensel boyutları olan sistemler söz konusudur: Emperyalizm, faşizm ve kapitalizm…

Neticede bunların “antisi” olur; bunlara “anti” olunur.

Gelgelelim, gelişkin düşünce sistemlerinin ve bu sistemleri benimseyenlerin, belirli kişilere ve onların düşüncelerine yönelik duruşlarını “anti” ön ekiyle belirtme gereğini duymaları pek sağlıklı bir durum sayılamaz. Böyle yapıldığında, bir karşıtlık, karşı oluş durumu aşkına, benimsenen gelişkin düşünce sisteminin kendisi eksiltilmiş, zedelenmiş, değeri düşürülmüş olur.

Örnek olarak Marksist düşünceyi alalım:

Bu düşüncenin gelişiminde Hegel, Feuerbach, Proudhon, Bakunin, Lasalle gibi figürlerle hesaplaşılmıştır. Doğrudur; ama Marksist öğretinin, her birinin başına bir “anti” getirilmek üzere Hegel, Feuerbach, Proudhon, Bakunin ve Lasalle dolayımıyla tanımlanması mümkün müdür?

Adama “Sen (…)’ya anti olmak dışında bir şey geliştiremedin, beceremedin mi?” diye sorarlar…

Lenin için de böyledir.

“Leninizm nedir?” diye sorulduğunda, cevap olarak sırasıyla “anti-Martovculuktur”, “anti-Plehanovculuktur”, “anti-Kautskyciliktir” vb. denebilir mi?

Bu gibi örneklerde “anti” ön ekinin kullanımı, belirli bir düşünce sisteminin kendi özgün bütünselliği, sistemi ve önermeleri olmayıp dağarcığında ne varsa hepsini özel bir düşünceye karşıtlık üzerinden türettiği çağrışımı yaptırır.

Gereksiz ve yanlıştır.

Gelişkin, bütünlüklü ve kapsamlı düşünce sistemlerini benimsemiş kişilerin ve kolektiflerin başka bir şey olmamaları, bu “şeyin” dışında kalmaları, ondan ayrı ve uzak olmaları durumunun mutlaka “anti” ön ekiyle vurgulanması gerekmez.

Dolayısıyla, Cumhuriyet’in yeni yazarı İnsel sosyalist kimliğini “Ben anti-Kemalist’im” diyerek deklare etme gereğini duymuşsa yanlış bir iş yapmıştır.

Daha “içerden” devam edersek, örneğin bir Marksist’in kendini “ben anti-Gramsciciyim” diye tanımlaması yanlıştır; ille de bir şey diyecekse “ben anti-tarihselci bir Marksist’im” demesi daha doğru olur.

Başka bir Marksist’in “ben anti-Althusserciyim” demesi de doğru olmaz; ama “ben anti-yapısalcıyım” demesinde sakınca yoktur.  

Sonra, günümüzde “Ortodoks” Marksizm’e değer verip sahipleniyorsak “anti-postmodernist” olalım da “anti” Derrida, Foucault, Lyotard, Baudrillard vb. olmayalım…  

***

İsteyen, “anti” olmakla “başka” olmak, “ayrı yerde durmak”, “bambaşka bir gündemi sahiplenmek” vb. arasındaki farkı, yaklaşan seçimlerdeki tutum bağlamında da düşünüp değerlendirebilir.   

Bu arada ekleyelim: AKP, bu ülkedeki gelmiş geçmiş siyasal iktidarlar içinde, karşıt konumlanışın “anti” ön ekiyle belirtik kılınması en az sakıncalı olanıdır.

Elbette salt siyaseten