Referandum tarihi yaklaşırken, sandıktan çıkacak sonuca göre, Türkiye’de her şeyin değişeceğini ya da hiçbir şeyin değişmeyeceğini öne süren iki zıt yaklaşım ortaya çıkıyor.
CHP, yalnızca ikircikli AKP seçmenini etkilemek için değil, hayır sonrasında AKP’nin “yeni Türkiye” sinde oluşturulacak iktidar/koalisyon düzenlemelerinde rol almaya hazır olduğunu belli etmek için, “hayır” çıkarsa hiçbir şeyin değişmeyeceğini söylüyor. Kimileri de, “hayır” da çıksa, 7 Haziran’dan sonra olduğu gibi bu fırsatı değerlendirecek bir sol müdahalenin yokluğunda siyasal durumda ciddi bir değişiklik olmayacağını düşünüyor.
Yalnız sandıkla toplumdaki gerçek güç ilişkilerinin köklü biçimde değişmeyeceği, sınıfsal, siyasal mücadelelerin ortadan kalkmayacağı genel kuralı bir yana, referandumun hayır ya da evetle sonuçlanması arasında önemli farklar, ama referandum öncesiyle süreklilik ilişkisi aynı anda var olacaktır.
Oylama sonucu ne olursa olsun, 16 Nisan’dan sonra, Türkiye’de hiçbir şey eskisi gibi devam edemez. “Hayır” çıkarsa, sihirli bir el değmiş gibi, birdenbire her şey değişmeyecek, ama tek adam devletine geçişin sandıkta terslenmesiyle, iktidar bloku içindeki güç ilişkileri, dengeler, ittifaklar, toplumsal psikolojik “hava” değişecek, Erdoğan’ın “yenilmez lider” büyüsü bozulacaktır. Hayır’la birlikte, AKP içindeki çatlakların büyümesi, 15 Temmuzla örselenen devlet aygıtının yalama olması, devlet bürokrasisi içinde huzursuzluk ve güvensizliğin artması, erken seçimin gündeme gelmesi, yeni hükümet arayışlarının başlaması vb. beklenmelidir.
“Evet”, Erdoğan’ın bu güne dek hep başvurduğu ve 7 Haziran dışında hep kazandığı yoldan, Türkiye toplumuna, sermaye sınıfına, Avrupa’ya ve ABD’ye karşı, alternatifsizlik ve meşruluk kartını yeniden eline alması demektir. Ama “evet” de kendi başına, tek adam devletinin kurumlaşmasını, Türkiye’nin “istikrar”a kavuşmasını getirmeyecektir. Türkiye, başkanlık rejimiyle daha kolay yönetilir bir ülke olmayacaktır.
***
Erdoğan’ın Avrupa ile ipleri germesi “evet”i güçlendirmek için başvurulan bir taktik manevra mıdır, yoksa “evet” sonrasına yönelik bir hamle midir? Burada da durum, akla kara keskinliğinde değil.
Erdoğan, bugüne dek, kendi öncelik ve amaçlarına, bunlara göre belirlediği, tez-antitez, dost-düşman saflaşmasına uygun gündemler, ittifaklar, söylemler oluşturarak, duruma göre bunları değiştirerek seçim kazandı. Referandum noktasına, 1 Kasım’dan sonra hız verdiği, 15 Temmuz’dan sona pekiştirdiği Türk İslam sentezinin milliyetçilik-devletçilik yanı ağır basan yaklaşımıyla, bu yaklaşıma Bahçeli’nin çanak tutmasıyla geldi.
16 Nisan referandumu, Erdoğan siyasetinin hemen tüm alanlarda tıkandığı, eskiden olduğu gibi aynı anda hem mağduru, hem muktediri oynamasının olanaksız hale geldiği, başkan olursa 14 yıldır yapamadığı neyi yapacağı sorusuna hiçbir inandırıcı yanıt veremediği, toplumun önüne hiçbir somut çıkış yolu, siyasal tasarım koyamadığı, bu nedenle de kendisini daha önceki referandum ve seçimlerde destekleyen kesimleri yitirmeye başladığı koşullarda yapılıyor. Referandum kampanyasının kendisi, içerideki ve dışarıdaki gelişmeler Erdoğan’ın ve AKP’nin sığlığını, kapasitesinin sınırlarına geldiğini, Türkiye’yi güvensiz bir ortama sürüklediğini bugüne dek hiç olmadığı ölçüde açık ediyor. Hollanda ile, giderek Avrupa ile gerilimin bu ölçüde tırmandırılmasında “evet" i çoğaltmaya, özellikle “hayırcı” MHP tabanını etkilemeye yönelik referandum taktiğinin yanı sıra, ABD ile AB arasındaki çelişkilerden yararlanarak, ABD ile yeniden bir yakınlaşma sağlamak, referandum sonrasında yeniden konum kazanmak güdüsünün de payı var. Ne var ki, Hollanda olayı ve genel olarak “dış ilişkiler” deki son gelişmeler, Erdoğan’ın son çıkışlarının referandum açısından bu kez beklenen etkiyi sağlamadığını, hatta ters teptiğini, “dünya lideri” imajının ciddi yara aldığını gösteriyor.
***
Hayır tarafının gücü ve güçsüzlüğü aynı noktadadır. Bu cephe, siyaseten şekilsiz ve heterojendir. Ortak bir programdan, hatta referandum sonrasıyla ilgili ortak bir perspektiften yoksundur. “Hayır”dan sonra kimin ne yapacağı pek belli değildir. Çok farklı yaklaşım ve bileşimler gündeme gelecektir. Erdoğan ve AKP bunu bildikleri için son güne kadar, “hayır” ı belirsizlikle, kaosla, “evet”i istikrarla özdeşleştirecek söylem ve eylemlere başvuracaklardır.
Hayır cephesinin heterojenliği şimdilik, dağıtıcı ve moral bozucu bir etki yaratmıyor. Tersine, hayır için çalışanlar, aynı amaç için başkalarının da uğraştığını bilmekten güç alıyorlar.
Bugünden bakıldığında, en güçlü olasılık bu referandumdan “hayır” çıkmasıdır. Yine de “Hayır” çantada keklik değildir. Özellikle Kürt illerinde seçim güvenliği tehdit altındadır. Olasılığın gerçekliğe dönüşmesi, önümüzdeki günlerde kimin ne yapacağına, ayrıntılara, seçim hilelerine karşı alınacak etkili önlemlere bağlıdır.
“Hayır” sonucunun yaratacağı ortam ve koşulların, emekçi halk ve Türkiye toplumu için ileriye doğru bir adım olabilmesi ise, emekçi kitleler ile sol siyasal güçler arasında, anlatımını yeni bir programda, yeni bir Türkiye’de bulan bir kaynaşmanın, birliğin temellerinin daha şimdiden atılmasına bağlıdır.