Mustafa Ceceli’nin açtığı velayet davasında eski eşi Sinem Gedik’e ait görüntüleri delil olarak sunması ve bu görüntülerin medyaya sızması gündemde geniş yer kapladı. İnsanların özel hayatlarından bize ne…Bizi ilgilendiren Sinem Gedik ve İntizar arasındaki ayrıntıları bizi ilgilendirmeyen ilişkinin gündeme taşınma biçimi…Bizi ilgilendiren ilgili haberlerin bütün kadınları hedef alan, kadına yönelik şiddeti meşrulaştıran ve bir linç kampanyası üzerinden tüm kadınlara bir mesaj anlamına gelecek biçimde ele alınmasıdır.
Gündeme konu olan mesele tüm yönleriyle kadınların hayatlarına içkindir ve olayın birkaç boyutu ile birçok kadın kendinden yaşadıklarından bir şey bulabilir. Eğer mesele kadınların tümünü hedef alıyorsa meseleyi kadın bakış açısından, kadınların tarafından değerlendirmeye ihtiyaç var.
Öncelikle görüntülerin delil olarak sunulması, ortaya çıkış biçimi bakımından ve yaşananlar açık bir şekilde kadına yönelik şiddet vakasıdır. Sinem Gedik kadına yönelik şiddetin mağdurudur. Anlaşılan Mustafa Ceceli Sinem Gedik’i acıtmak ve yaralamak istemiş, yaşadıkları üzerinden cezalandırmak, kötü anne olarak damgalatmak ve itibarsızlaştırmak istemiştir. Velayet davası olsa ya da olmasa Sinem Gedik’in özel hayatıyla ilgili görüntü ya da herhangi bir söylentinin çıkması açıkça psikolojik şiddettir. Yaralayıcıdır. Çocuğu olan bir kadın için ağır bir psikolojik yük anlamına gelir.
Olayın diğer mağduru İntizar da aynı şiddete maruz kalmıştır ve yaralanmıştır. Ceceli onu da itibarsızlaştırmak istemiştir. Üstelik olay üzerine yapım şirketi İntizar ile ilişkisini kesmiş, tabiri caizse işinden olmuştur. Yapım şirketi de şiddetin ve itibarsızlaştırma girişiminin ortağı olmuştur. Kaldı ki göz önünde olan bir kişi olduğu için şiddetin onda yarattığı etkinin psikolojik yükünün oldukça ağır ve çok yaralayıcı olma ihtimali vardır. İntizar kendi yaptığı açıklamada da “çok kötüyüm” demiş.
Bir olayın kadına yönelik şiddet olup olmadığını belirlemek için çok basit bir yöntemimiz var. Şöyle basit bir soru soruyoruz ve cevabı bizi netleştiriyor: Söz konusu mağdurların yerinde bir erkek olsaydı aynı şeye maruz kalır mıydı?
Mustafa Ceceli ile Sinem Gedik anlaşmalı boşanmış, Ceceli başka birisiyle evlenmiş. Üstelik birkaç dakikalık internet taramasıyla Ceceli’nin eski eşini en az iki kez aldattığı ile ilgili haberlere rastlıyoruz. Sinem Gedik boşanmış bir kişi, başka bir kişiyle ilişkisi olabilir, yeniden aşık olabilir, bu çok normal ama başka biriyle ilişki yaşıyor ihtimali nedeniyle yargılanıyor. Peki, Sinem Gedik yerinde bir erkek olsaydı aynı şeyler başına gelir miydi? Gelmezdi. Sinem Gedik bir erkek olsaydı onun kimse babalığını sorgulamazdı, hatta gözümün önünde canlanıyor, ‘Cici anne mi geliyor’ gibi iğrenç başlıklarla eski eş olan kadını yine yaralayıcı bir habercilik ortaya çıkabilirdi.
Peki, İntizar bir erkek olsaydı? Muhtemelen birkaç magazin gazetesinin ufak bir bölümüne malzeme olurdu o kadar…Üstelik yapım şirketi İntizar’ın magazinel olarak gündeme gelmesinden memnuniyet bile duyabilirdi. Olayın bir boyutu açıkça kadına yönelik şiddet kapsamında ele alınmalıdır ve kamuoyuna yansıma biçimi nedeniyle tüm kadınları hedef almaktadır.
Diğer değinmek istediğim tarafı ikiyüzlü ahlakçılık… İki kadın cinsel yönelimlerinin farklı olma ihtimali nedeniyle yargılanıyor ve bu medyada bir skandal diye nitelendiriliyor. Bu ikiyüzlü ahlakçılığı kullanarak Ceceli evde çocuk var deyip görüntüleri mahkemeye sunuyor. Toplumumuz çocuklara ne duyarlıymış da haberimiz yok. Bunlar konuşulurken bu ülkede 394 çocuğun hamile olarak kayda geçtiğini ve hiçbir yasal işlem yapılmadığını okuyoruz. İşte bu ikiyüzlülük midemizi bulandırıyor. Velayeti için tartışılan çocukla pek ilgili kamuoyu.
Peki bu 394 çocuk için de aynı duyarlılıkla hesap soracak mısınız merak ediyorum. Aynı zaman dilimi içerisinde Şule Çet için yazılanları da gördük.
Kaldı ki kişilerden bağımsız, Ceceli çocuğunu kendi uyguladığı şiddetin mağduru yaptı. Şu anda annesiyle ilgili haberleri okuyabilir ve bilebilirdi bu çocuk. Büyüyünce açıklayabilecek mi çocuğuna? Ne de düşünüyormuş çocuğunu…Mustafa Ceceli’nin herkesi annesine düşman etmeye çalışırken ve şiddet uygularken en az çocuğunu düşündüğüne inanıyorum. Ayrıca hukuken çocuğun üstün yararı gerekçesi ile çocuğun annesine karşı suç işleyen bu adam çocuktan uzak tutulmalı…
Bunlarla birlikte bir insanın evine gizli kamera koyuluyor, özel hayatı gözetleniyor, bu büyük bir hak ihlali ve büyük bir suç. Ceceli’nin avukatı suç kapsamında değerlendirilebilecek görüntüleri mahkemeye delil olarak sunuyor. Demek ki Ceceli cinsiyetçi yargının kendisinin arkasında duracağına inanıyor. Nereden alıyor bu cesareti? Yıllardır cinsiyetçi, kadın düşmanı kararlara imza atan yargıdan alıyor. Kadına yönelik şiddetin cezasız kalmasından, kadın cinayetlerine verilen iyi hal indirimlerinden cesaret alıyor. Suç işleyen ve şiddet uygulayan bir adam çocuğun velayetini almayı talep edebiliyor.
En çok konuşulan şey de iki kadın arasında bir yaşanmış olma ihtimali. Ve bu ihtimal üzerinden iki kadın da linçe maruz kalıyor. İki kadın arasında bir aşkın yaşanması yargılanıyor, bunun adı homofobidir. Farklı cinsel yönelimlerin yok sayılması, düşmanlaştırılmasıdır. Bu ikiyüzlü ahlakçılar çocuk yetiştirmekten falan bahsediyor, bugün birçok ülkede eşcinsel çiftlerin evlat edinme hakkı var. Bugün toplumun bu homofobik hezeyanlarını besleyen açıkça düzen, devlet ve uzun yıllardır süren iktidardır. Başlıca sorumlu Onur Yürüyüşlerini yasaklayan, her türlü var olma mücadelesini engellemeye çalışan, tehdit edenleri koruyan, film gösterimi gibi basit dernek ve dayanışma etkinliklerini dahi suç kapsamına alan devlet ve hükümettir.
Sonuç olarak ortada, kadına yönelik şiddet, kadın düşmanlığı, ikiyüzlülük, homofobi ve dahası bir suç var. Her şeye rağmen, kadın ve LGBTİ mücadelesi bir yol kat ediyoruz. Sinem Gedik ve İntizar’ın kim olduklarından bağımsız olarak Mustafa Ceceli korosuna karşı kadına yönelik şiddetin ve homofobinin meşrulaşmasına izin vermeyen bir ses çıkardık. Bu sesi daha fazla büyütme ve politize etme umudumuz var.