1. Bildiri, Türkiye’nin kabaca son 50-60 yıllık siyasal geçmişini yaşayıp gözlemlemiş insanların ortak endişe ve tepkilerinin ifadesidir. 101 aydın, toplumda var olduğunu düşündükleri benzer endişe ve tepkilerin tercümanı olmaya çalışmış, buna uygun bir dil kullanmıştır. Bu nedenle, ileriye dönük herhangi bir “kurgunun” ya da “niyetin” dışında, verili bir durumu, bir nesnelliği yansıttığını düşünmek gerekir.
2. Bildiride imzası olanların yakın geçmişte farklı siyasal duruşlar sergiledikleri bilinmektedir. Ayrıca imzacıların, bu bildirinin ötesinde yarın daha somut bir programa yönelme ihtiyacını duymaları halinde bildirideki ortaklıklarını sürdüremeyecekleri bizce açıktır. Dolayısıyla bildirgenin kendisinin Türkiye’nin yakın gelecekteki siyasal şekillenişine ilişkin bir projeyi de varsaydığını söylemek pek mümkün görünmemektedir.
3. Bildiride bir dönem AKP’yi desteklemiş, 2010 referandumunda “yetmez ama evet” demiş kişilerin imzalarının da bulunmasıyla bildiri metninde kullanılan kimi ifadeler birlikte ele alındığında bu durum,söz konusu kişilerin de facto özeleştirisi sayılmalıdır.
4. Bildiride ülkenin bugünkü durumu “koyu karanlık”, “haksızlık”, “hukuksuzluk”, “adaletsizlik” ve “çürüme” gibi sözcüklerle anlatılmaktadır. Böyle bir anlatımın altında 10 yıl önce insanlardan bunların olmayacağı bir Türkiye için belirli bir yönde oy kullanmalarını isteyenlerin imzalarının da yer alması, Serdar Ortaç tarzında (Pişmanım, Allah benim belamı versin) olmasa bile özeleştiri sayılmalıdır.
5. Keza, ülkenin dünyada “yalnızlaşmasından” ve “itibar yitirmesinden”, “yayılmacı” ve “fetihçi” bir politika izlemesinden yakınılmakta, “yurtta barış dünyada barış” ilkesinden söz edilmektedir. Bu tespitlerin altında, bütün bunların müsebbibi bir iktidara bir dönem “bölgesel güç olma” stratejileri konusunda akıl hocalığı yapanların imzasının bulunması da ne kadar ironik bulunursa bulunsun bir tür özeleştiri olarak görülmelidir.
6. Bu bildiriyle ve içeriğiyle sınırlı kalmak koşuluyla,imzacılar arasında “kötü ünlü” kişilerin de yer alması, bildirinin “samimiyetsiz” bulunmasına, belirli siyasal projelerin uvertürü, malum cemaat dâhil iç ve dış güç odaklarının “oyunu” olarak görülmesine karine sayılamaz.
7. Bildirinin kendisi olmasa bile imzacılardan Rıza Türmen’in değerlendirmesi belirli bir vizyona işaret etmektedir. Buna göre, oluşturulmak istenen, mevcut siyasal partilerin dışında bir “toplumsal harekettir.” “Hiyerarşisi olmayan”, “gevşek” bir toplumsal hareket öngörülmektedir (Rıza Türmen, Aksaçlılar Bildirisi, 23 Temmuz 2020 , https://t24.com.tr/yazarlar/riza-turmen/aksaclilar-bildirisi,27458)
8. Bildiri ve imzacılarının böyle bir “toplumsal harekete” önayak olabilme ihtimali düşüktür. Ancak, “hiyerarşisi olmayan” ve “gevşek” toplumsal hareketlerin doğrudan siyasal gündemlerde olsun başka konularda olsun yaşadığımız dönemin bir gerçeği olduğu kabul edilmelidir. Burada, 20-30 yıl kadar önce yaygın kullanılan “yeni toplumsal hareketler” tanımından farklı bir olgudan söz edilmektedir.
9. “Yeni toplumsal hareketler” denildiğinde türdeş ya da türdeş olmayan belirli toplum kesimlerinin zaman içinde değişmeyen, süreklilik taşıyan konulara ve hedeflere yoğunlaşmalarını anlamak gerekir (kadın hareketi, çevre hareketi, insan hakları, savaş karşıtlığı, vb.). “Hiyerarşisi olmayan”, “gevşek” hareketler ise daha çok zaman içinde bitimli, geçici gündemlere odaklanır. İmzacılardan Türmen’in değerlendirmesine bakılırsa bildirgeyi “AKP rejimine” son verilmesi bağlamında yorumlamak gerekir.
10.Bildirinin olası hitap alanına gelirsek; bugün bürokraside, yargıda, akademide, medyada, vb. rejime teslim olmamış, ama ses de çıkaramayan, mevcut örgütlenmelere mesafeli duran, ancak bir yerlerde umut arayan insanlar olduğunu söylemek mümkündür. Bildirinin en azından bu insanlara umut, özgüven ve cesaret aşılama ihtimali vardır ve yabana atılmaması gereken bir ihtimaldir.
11. Sosyalistlerin, gerek “yeni toplumsal hareketlerin” gerekse bildirgenin amaçladığı söylenebilecek türde hareketlerin içinde “erimeleri” kuşkusuz söz konusu olamaz. Örgütlü sosyalist mücadele bir sürekliliği, belirli bir hiyerarşik yapılanmayı, tikele/parçaya değil bütüne odaklanmayı ve sınırı çizilemeyecek bir zaman boyutunu gerektirdiğinden sözü edilen hareketlerin tanım gereği dışında kalır. Ancak, sosyalist örgütlerin kendi dışlarında kalan bu hareketlerin varlığında siyaset yapmayı öğrenmeleri gerekmektedir.
12. Bu tür hareketlerin kendi içsel zaafları vardır. Bunları başka yerlere çekmeye, sosyalist mücadeleye sanki bir alternatifmiş gibi göstermeye çalışanlar olacaktır. İçinde yer alan unsurlardan örgütlü sosyalist mücadeleye burun kıvıranlar da çıkacaktır. Ancak bütün bunlardan “yeni” olanlar dâhil toplumsal hareketlerin belirli merkezlerde kotarılmış bir oyun ya da tuzak olduğu sonucunu çıkarmak sağlıklı bir değerlendirme olmayacaktır.
13. Sonuç olarak sosyalistlerin bu bildiriye “sarılmalarını”, bu çıkışı “işte demokrasi cephesi” diye selamlamalarını ve kendi gündemlerini bunun adına “askıya almalarını” gerektirecek herhangi bir durumdan söz edilemez. Bizce sosyalistlerin yapması gereken, bu bildirinin (olursa) tetikleyebileceği toplumsal tepkilerle ilişkilenmek ve etkileşime geçmektir.