Figen Atalay’ın 23 Ağustos günü Cumhuriyet’te çıkan haberinden ve Tayfun Atay’ın hemen sonraki yazısından (Yarın Artık Dündür! Cumhuriyet, 25 Ağustos 2017) özetliyoruz: İstanbul’da farklı yaş gruplarından 400 kişiyi kapsayan bir araştırma, kuşakları medya kullanma alışkanlıklarına göre X, Y ve Z olarak ayırıyor.
1965-79 arası doğanları kapsayan X kuşağı televizyonu tercih ediyor ve bu kuşağın yüzde 65’i düzenli olarak gazete okumaya devam ediyor. Y kuşağı 1980-99 arasında doğanlardan oluşuyor; bu kuşak gazete ve kitapla ilişkisini hepten kesmese de televizyon ve internete eğilimli. Nihayet 2000’den sonra doğan Z kuşağının sadece yüzde 9’u gazete okuyor; bu kuşak “hayatı adeta ‘cep telefonu’ olarak yaşıyor…”
Aklımızda tutup devam edelim.
***
“Diyalektik bütünlük” gerçek yaşamda tam karşılığı olan bir kavramdır. Bize, örneğin şunu öğretir: Hiçbir toplum, bir parçasıyla çürürken, yozlaşırken, gerilerken, diğer parçasıyla her tür olumsuzluktan arınmış halde bir yıldız gibi parlayıp yükselemez. Verili bütünlük içinde çürüyen yanın kimi özellikleri sağlıklı yana sirayet eder, orada kimi bozulmalara yol açar; buna karşılık, çürüyen yan ne kadar olanağa (iktidar, medya, egemen kültür vb.) sahip olursa olsun, sağlıklı yanın kimi girdilerine büsbütün kapalı kalamaz.
Bu durumda, eğer kendimizi toplumun “iyi”, “sağlıklı” yanının temsilcileri sayıyorsak hangisine önem verecek, nereye odaklanacağız? Kendimize sirayet eden olumsuzluklardan kurtulmaya mı yoksa “iyi” yanlarımızla diğer tarafa girişler yapmaya mı?
Hep söylediğimiz gibi böyle işlerde “önce şu sonra bu” gibi mutlak bir sıralama yapılamaz; ancak göreli bir ağırlık söz konusuysa, bu ağırlığın kendi tarafımızı daha gelişkin ve pek çok açıdan daha muhkem kılmaya tanınması gerektiğini düşünüyoruz.
Daha açık konuşalım: Türkiye’de “iyi ”yanın, gerçek anlamda bilgiye (malumata değil); teoriye ve görece gelişkin düşünsel üretime ilgisi ve merakı son birkaç kuşaktır ciddi bir erozyona uğramıştır. Gözlemlerden hareketle varabildiğimiz sonuç şudur: Daha öncekileri bir yana bırakırsak, 1965-79 arası doğanlar (araştırmaya göre X kuşağı oluyor) genel olarak Türkiye’de özel olarak da solda teoriye ve teorik bilgiye belirli bir ilgisi olan son kuşaktır.
Esasen, bugün Türkiye sol-sosyalist hareketinin asıl yükünü de bu kuşak çekmektedir.
Ama onlar da, farkında olsunlar olmasınlar,kendilerinden sonra gelen Y ve Z kuşaklarının basıncı ve beklentileri karşısında sıkıntılı durumdadır.
Neyi kastediyoruz?
***
Bilişimcilerin “dijital doğanlar” (native digitals) dedikleri son kuşakların basıncını kastediyoruz.
Solda da olsalar, bu kuşaklar için bilgiden çok hazırcevaplık, her durum için mutlak kesinlik, medya popülaritesi, “taşı gediğine koyma”, tartışma ve polemiklerde titizlik ve gereğinde karşı tarafın hakkını teslim yerine “kodu mu oturtma” ve (sanırız yakın geçmiş için) twitterin izin verdiği karakter sayısıyla sınırlı tespitler makbuldür.
Bir de, önemli ne, hangi kaynak varsa onun özeti ya da (varsa) PowerPoint sunumu…
Marx’tan başlayarak klasiklerde hiç geçmeyen kimi özdeyişlerin “Canım demiş olsaydı fena mı olurdu yani?” vurdumduymazlığıyla bu kişilere atfedilmesi…
Türkiye’de okuyanların PISA testlerindeki durumu belliyken “orantısız zekâ” fetişizmiyle avunma…
Bizce sorundur...
***
Sorundur, ama Türkiye’nin “devrim öncesinde” topyekûn yeni bir aydınlanma dönemi yaşaması da hiç mi hiç mümkün değildir.
O zaman, ne varsa onunla idare etmemiz mi gerekiyor?
Pek öyle değil…
Bir kere, “sağ yanım çürüyor, sol yanım diri” sözü “dirilik” anlamında iyi haberdir. Evet, dirilik aynı zamanda gelişkin düşünce, bilgi donanımı, çözümleme gücü anlamına gelmiyor; ama gene de daha “iç”, daha “dar”, bu anlamda belki “mikro ölçekte” bir aydınlanma hamlesi için elverişli bir zemindir.
Bir sıçrama tahtası olarak işlev görebilecektir.
Y ve Z kuşaklarıyla karşı karşıyayız; ama her şeye rağmen bu kuşaklardan da X kuşağına özgü ilgiyi, merakı, bilgi açlığını, gelişkinlik arayışını sürdürenler çıkmaktadır.
“Pırıltı” vardır ve yapılması gereken buradan yürümektir.
Türkiye’nin önümüzdeki dönem geçeceği uğraklar, kitlesel kabarma anları ise bir ihtimal farklı ortamlar yaratacak, X kuşağının Y ve Z kuşakları içindeki sürdürücüleri bu ortamlarda çok daha etkili olabilecektir.