Son derece masum bir soru gibi görünüyor, zamanlaması ve cevabıyla belki de tarihin en heyecan verici sorusudur; Büyük Fransız Devrimi’nin arifesinde papaz Emmanuel-Joseph Sieyes soruyor:
“Tiers-Etat, (yani halkı oluşturan Üçüncü Sınıf) nedir?”
Fransa’da birbirinden kesin çizgilerle ayrılmış üç toplumsal sınıf bulunuyordu. Egemen sınıfı oluşturan aristokratlar, ülkeyi bir ağ gibi saran köy kiliselerinden büyük katedrallere, ıssız manastırlardan kasabalara büyük mülklerin üzerinde çöreklenmiş, dinsel ideolojiyi üretip yaygınlaştıran Ruhban Sınıfı ve bunların dışında kalan herkesi kapsayan Tiers-Etat. Üçüncü Sınıf anlamına gelen Tiers-Etat, köylüler, şehirliler, esnaf, tüccar, kapitalist, işçi bütün halk kesimlerinden oluşuyordu. Burjuvazi de Tiers-Etat’nın bir parçası olarak “halk” kavramının içindeydi.
Kralın başta olduğu bu monarşik düzende, büyük toprak sahibi aristokratlar doğuştan geldiğini iddia ettikleri ayrıcalıklarla devletin idaresini de ellerinde bulunduruyorlardı. Gelişen sanayi ve ticaretle toplumda daha etkili bir konuma gelen burjuvazi iktidardan pay istiyordu. On sekizinci yüzyıl boyunca gelişen ve Ansiklopedi ile sistemleştirilen, toplumun dinamik kesimlerine içselleştirilen Aydınlanma felsefesinin insan anlayışı ve toplumsal çözümlemesiyle, çürümüş bu düzenin teşhisi ve teşhiri çoktan yapılmış, bundan kurtuluşu sağlayacak toplumsal güçlerin eylemine yön verecek düşünceler geliştirilmişti.
Büyük Fransız Devrimi, 1788-89 yıllarında başgösteren kıtlık ve büyük ekonomik bunalımla eşleşen siyasi bir krizin içinde doğdu. Devleti bütünüyle tekelinde tutmak isteyen aristokrat sınıfa karşı, gelişmesinin önündeki feodal engellerden kurtulmak isteyen büyük burjuvazi, toplumsal üç sınıfın temsilcilerinden oluşan Etats Generaux’da karşı karşıya geldi.
HER ŞEY VE HİÇBİR ŞEY
Sieyes’in sorusuyla, toplumsal yaşamda gerekli her şeyi sağlayan, üretim ilişkileri içinde belirleyici olan sınıf, siyasi iktidarda da bunun yansımasını arıyordu. Fransız Devrimi sırasında yazılan onlarca benzerinin arasından başkaldırıcı dili ve üslubuyla ayrılan ve günümüze kalan Sieys’in broşürünün ilksözü şöyleydi:
“Bu yazının planı oldukça basit. Sorulacak üç sorumuz var.
1.Tiers-Etat nedir?-HER ŞEY.
2. Şimdiye dek siyasal düzen içinde ne olmuştur?-HİÇ.
3. Ne istemektedir?-BİR ŞEY OLMAK.”*
Sieyes, altı başlığa böldüğü yazısında bu üç soruyu açık, dobra bir dille cevaplarken, bir bakıma Fransız Devrimi’nin siyasi programını yazmıştır. Bu yazının getirdiği şöhretle Etats-Generaux’ya Tiers-Etat temsilcisi olarak seçilmiş ve düşüncelerini uygulamaya koymak için eyleme geçmiştir.
GASP EDİLEN SALTANAT
1789 Fransa’sında Üçüncü Sınıf, neden “her şeydir”, çünkü yaşam için gerekli her şeyi üreten sınıfların bileşiminden oluşur. Toprağı işleyerek buğdayı, patatesi üreten köylüler, sofralara gelmesini sağlayan fırıncılar, sanayi için hammadde çıkaran madenciler, fabrikalarda üretim yapan işçiler, malların üretim ve ticaretini elinde tutan burjuvalar, kısaca halk kavramının kapsadığı bütün kesimler, bir toplumsal yaşamda gerekli her şeyin kaynağıdır. Aristokratlar ve Ruhban sınıfının ise, toplumsal yaşama hiçbir katkısı yoktur. Sieyes özellikle aristokratların, her şey olan Tiers-Etat’nın emeğini sömüren bir asalaklar sürüsü olduğunu ortaya koyar. Onlar, ulusu oluşturan Tiers-Etat’nın bütün haklarını gasp etmişlerdir. “Gasp eksiksiz ve kusursuzdur; tam anlamıyla saltanat sürüyorlar”dır. (s.21) Bu saltanatın simgelendiği saray’ı ise şöyle tarif eder: “Her şeyi yapan ve bozan, hükümetleri kuran ve azleden, makamları yaratan ve dağıtan vb. hep saray. Peki nedir bu saray, Fransa’nın her yanını kaplayan, üyeleriyle her şeye erişen ve her yerde, kamu işlerinin bütün bölümlerinde, özlü ve önemli yetki ne varsa kullanan o aristokrasinin başı değilse?” (s.21) Çürüyen feodal iktidarın saray’ı, bugünün kapitalist iktidarının saraylarının yapıp ettikleriyle birebir örtüşüyor. Fransız Devrimi bu sarayı yıktı. Devrimin iktidara getirdiği burjuva sınıfının, halkın alınteri ve kanı pahasına, alçaklıkta aristokrasinin saraylarını kat kat aşan kendi saraylarını kurması gecikmedi.
İŞÇİ SINIFI NEDİR?
Toplumda “her şey” olan sınıf, Tiers-Etat, siyasal yaşamdaki “hiçliğinden”, bunun yol açtığı büyük çelişkiden Fransız Devrimi ile kurtuldu. Yeni kurulan kapitalist devlet ve onun egemen sınıfı, toplumda “her şey” olan işçi ve emekçi sınıfların bütün haklarını gasp ederek yeni saraylar kurmayı ve onları yeniden “hiçliğe” indirgemeyi başardı.
Bugün, beş on kapitalistin sömürü ve savaşlarla elkoyduğu milyarların miktarının, dünya nüfusunun yarısının bütün varlığına eşit olduğu bir dünyada yaşıyoruz. Bu dünyada her şeyi üreten emekçinin, çalıştığı fabrikada çay saatini bile belirleyecek hakkı ve iradesi bulunmuyor. Böylesi bir dünyada, Sieyes’in Tiers-Etat için sorduğu soruyu, işçi sınıfı açısından çoktan sormalı ve devrimci cevabını bulmalıydık.
Elbette, 1789’un anlamını burjuva devrimcilerden daha iyi kavrayan Marx’ımız, Engels’imiz, her şey olan emekçiyi iktidara taşıyan Lenin’imiz var. 1917 Ekim Devrimimiz, halkımızın iktidarını altı yüz yıl gasp eden Osmanlı’nın saltanatını yıkan Cumhuriyet Devrimimiz oldu. Ama bugün dünya onların zamanını kat kat aşan bir sömürü çarkında, tekelci polis devletlerinin esareti altındadır. Yaşamı üretirken her şey olan işçi sınıfının, yaşamın yönetiminde hiçbir şey olamayışının yol açtığı ağır sorunlarla boğuşuyoruz. Yaşamı üreten emekçinin deresine HES yapmaya, şehrindeki toprağı betona boğmaya, ormanını yok edip havaalanı açmaya, okulunun imam hatip olmasına bugünün asalakları karar veriyor.
O MÜTHİŞ BAHTİYARLIK
Bu gerçeği, işçi sınıfı açısından, Sieyes’in açıklığı ve haklılığında dile getirecek kurtuluş yazılarına ihtiyacımız vardır.
Kurtuluş Yazısı, Yalçın Küçük’ün, 1991 başında yayınlanan kitabının adıdır. Bir tekelci polis devletine dönüşen Türkiye’ye ve çözülen Sovyet Sosyalizmine ilişkin güncelin akıcılığı içinde ilk çözümlemeleri bu kitapta yer alır. Devrimci mücadele için anlamak ve anlatmak elzemdir; Yalçın Küçük, Nisan 1992’de, kitabın ikinci baskısının önsözünü şu sözlerle bitirir: “’Kurtuluş Yazısı’ olmadan kurtuluş hareketi olmaz; ben sadece buna işaret ediyorum. Hep bunu söylüyorum.”**
Bugün kurtuluş için en gerekli şey, insanı ve toplumu derinlemesine anlayacak ve anlatacak kurtuluş yazılarıdır.
Ne diyordu büyük ozan; “anlamak, sevgilim, o, bir müthiş bahtiyarlık, / anlamak gideni ve gelmekte olanı.” Kurtuluş yazısı, büyük yalanı yenebilmek için anlama ve anlatma çalışmasıdır. Her şey olan emekçiye, tekelci düzenin reva gördüğü hiçliği aşmak için felsefe, estetik, bilim ve sanat kazandırmaktır. Bu yolda başvuracağımız büyük bir kalıtımız da var. Nâzım Hikmet’in şiirleri, Hikmet Kıvılcımlı ile Yalçın Küçük’ün eserleri, Orhan Kemal’in romanları, Asım Bezirci’nin eleştirileri, Yılmaz Güney’in filmleri, Ruhi Su’nun türküleri bugün geliştireceğimiz kurtuluş yazısının büyük birikiminin görkemli kaynaklarından bazılarıdır.
Yarın, o, müthiş bahtiyarlığın, gelmekte olanın büyük ipuçlarını duyacağımız hayır’lı bir gün olması dileğiyle.
* Emmanuel-Joseph Sieyes, “Üçüncü Sınıf” Nedir?, Çeviren: İsmet Birkan, İmge kitabevi, Ankara, 2005, s.7.
** Yalçın Küçük, Kurtuluş Yazısı, Başak yayınları, Ankara, 1992, s.27.