Kung Fu ustası emperyalizme karşı

Bu hafta vizyona giren filmler içinde en görülmeye değer olanı lezbiyen bir ilişkiyi öyküleyerek 1950’lerin ABD’sindeki erkek egemen homofobik toplumsal yapının resmini çizen Carol. Ancak haftanın en ilginç filmi ise ‘eski usül’ bir dövüş sanatları filmi olan ve ülkemizde Türkçe seslendirmeli (dublajlı) olarak gösterime giren Ip Man 3 (Yip Man 3, 2015). Hong Kong sinemasının efsanevi yıldızı Bruce Lee’nin de (*) eğitmeni olmuş bir kung fu ustasının yaşamını kurmaca öykülerle harmanlayarak perdeye getiren bir üçlemenin son halkası olan Ip Man 3 çocukluğunda veya gençliğinde dövüş sanatları filmlerini sinemada ya da videoda izlemiş kuşaklar için yadsınamaz bir nostaljik özellik taşıyor, hele filmin dublajlı gösteriliyor oluşu tam bir ‘zaman tünelinde’ geçmişe yolculuk hissiyatı yaratıyor!  Örneğin şahsen, 1980’li yılların başlarında Beşiktaş Mıstık sinemasında (şimdiki BKM) yaz sezonunda ikinci vizyon Uzak Doğu filmlerine denk geldiğim günlere geri dönmüş gibi hissettim kendimi... Ip Man 3’ün Istanbul’da ne Beyoğlu’ndaki sinemalarda, ne de Kanyon ve Zorlu gibi bilet fiyatları en yüksek avm sinemalarında değil, Cevahir avm hariç şehrin yalnızca periferik sinemalarında ve yaygın biçimde Anadolu’da gösterime çıkması dikkate değer. Dağıtımcının filmi Türkçe dublajlı vizyona sokması ile bu demografik tablonun ilişkisi var besbelli ve bu tercihin gişeye nasıl yansıyacağı, yani dublajı benimsemesi beklenmeyen gelir ve eğitim düzeyi yüksek seyircileri gözden çıkarıp tersine altyazılı filmleri benimsemediği bilinen Anadolu seyircisini hedeflemenın getirisinin nasıl olacağı merak konusu.

Dublajlı gösteriliyor olması bir yana Ip Man 3 dövüş sanatları janrının 2000’lerde geniş sinemasever kitlelerinin gözünde saygınlık kazanmasını sağlayan Kaplan ve Ejderha (Wo hu cang long, 2000) gibi sıradışı, “sanatsal” bir film değil, dövüş sahnelerinin kareografisi 1. sınıf olsa da ilk bakışta nispeten daha “basit” öykülü ve standart Hong Kong filmleri kalıplarına yakın  bir ürün ve tam da bu kalıplar içinde sömürgecilik karşıtı ama kısmen sorunlu bir yönelime sahip oluşu daha da dikkat çekici oluyor.

Günümüz Hong Kong sinemasının artık emekliliik çağına yaklaşan yıldızlarından Donnie Yen’in yalnızca dövüş sahnelerindeki ustalığıyla değil ‘eski toprak’ bir karakter olarak da başarıyla canlandırdığı Yip Man’in yaşamının (1893-1972) adeta emeklilik dönemini perdeye aktaran Ip Man 3, içiçe geçmiş üç öykü ekseni içeriyor. Bu eksenlerden biri, Yip Man’in yaşadığı mahalledeki bir ilkokul binasına göz dikmiş olan (ünlü böksör Mike Tyson’ın canlandırdığı!) Amerikalı bir sermayedarın yöredeki çeteleri kullanarak okulun sahiplerini okulu eden çıkarmaya zorlamasına karşı Yip Man’in verdiği mücadeleyi içeriyor. Diğer bir eksen ise daha genç –ve yoksul!- bir kung fu ustasının, ustaların ustası olabilmek için Yip Man’e meydan okumasına dair. Üçüncü eksen ise Yip Man’in Amerikan sermayesinin uşağı çeteye karşı verdiği mücadele esnasında karısını ihmal etmesini, ancak daha sonra kung fu’daki yeniyetme rakibinin meydan okumasını önemsemek yerine karısına zaman ayırmayı tercih etmesini öykülüyor.

Yip Man ve karısı arasındaki ilişkide çizilen erkek portresi, büyük yeteneklerinin ona büyük sorumluluklar da yüklediğinin bilincinden olarak ve bu sorumluluklardan kaçmayarak “yapması gerekeni yapan” ve bu uğurda gerekirse mecburen ‘kadınını’ ihmal etmekten kendini alıkoymayan ama öte yandan ‘kadını’ uğruna kendine dair getirileri de gözden çıkarabilen bir erkek portresi. Bu idealize erkek portresi kuşkusuz erkek izleyicilerin egosunu okşamaya elverişli bir portre. Bu portrenin çizilmesinde bir vesile olan ‘erkeğinin’ ilgisine muhtaç kadın figürü ise bu ilk bakışta ‘naif’ idealizasyonun erkek egemen yönelimini açığa vuruyor.

Ip Man 3’ün toplumsal cinsel kimlik temsillerine ilişkin göstergelerinin yanısıra Hong Kong’un tarihsel/ekonomik ve dolaylı olarak siyasal gelişimine ilişkin olarak perdeye yansıttıkları ve bu minvalde nerede durduğu ise daha bile ilginç. Hong Kong’daki İngiliz polis yetkililerinin talancı Amerikan sermayesinin işbirlikçisi olduğu net biçimde perdeye yansıtılıyor; filmde bu emperyalist güç odakları Yip Man tarafından “yabancı şeytanlar” olarak adlandırılıyorlar pek çok kez. Öte yandan emperyalizmin Hong Kong üzerindeki hakimiyetinin bir değerler erozyonu üzerinden de işlediği Ip Man 3’te belki biraz didaktik ama tam da bu erozyonun özünü ortaya koyan repliklerle izleyicilere aktarılıyor, örneğin Amerikalılar’ın uşağı olan yerel çetenin lideri Yip Man’a “erdem, karın doyurmuyor” diyor...  Üstelik Yip Man’in talancılara ve işbirlikçilerine karşı koymanın gereklliliğini açıklarken kullandığı (kelimesi kelimesine böyle olmasa da) ‘bugün yapacaklarımız, yarını kurmanın önünü açacaktır’ minvalindeki ifadeler şaşırtıcı derecede ilerici çağrışımlı.

Ancak öküz altında buzağı arayacaksak, ki geçmişte Çin İç Savaşı’nda anti-komünist safta yeralmış (ve zaten Hong Kong’a da Çin Devrimi’nin zaferi üzerine yerleşmiş) tarihsel bir kişinin Hong Kong’daki yaşamını anlatan bir filmde öküz altında buzağı aramakta çekingen davranmamak gerek, Ip Man 3’ün ideolojik yöneliminde örtük de olsa bazı rahatsız edici unsurlar seziliyor. Çete elemanlarının rıhtım işçilerinden oluşur görünmesini toplu dövüş sahneleri için liman mekanlarının bu tip filmlerde neredeyse arketip fon oluşu ışığında normal kabul edebiliriz belki. Ancak Yip Man’e meydan okuyan genç kung fu ustasının yoksulluğu üzerinde biraz daha fazla durmak lazım. Açıkçası bu gencin yoksulluğu onun hırsını açıklayan bir unsur olarak gösteriliyor ama bu noktada bu karakterin trajik bir karakter olarak sunulmayıp izleyicinin onunla empati kurması yönünde belirgin bir yönelim devreye sokulmadığından perdeye yansıyan kutuplaşma, hali vakti yerinde Yip Man’in vakurluğu ile onu kıskanan yoksul gencin harisliği arasında şekillendiğinden yoksulluğun değil yoksulların kötücülleştirilmesi daha ön plana çıkıyor kaçınılmaz olarak.

 

(*) Ip Man 3’te Bruce Lee filmin en başında ve sonlarına doğru kısa birer sahnede kung fu öğrenmeye istekli bir genç yan karakter olarak yeralıyor.