İleri’deki köşemizde COVID-19 “sonrası” olasılıklara ilişkin kestirimlerde bulunmaya çalışırken geçtiğimiz hafta sonu medyada ikisi yabancı biri bizden olmak üzere önemli üç aydınla mülakatlar yayınlandı: Noam Chomsky, Franco Berardi ve Taner Timur (*).
Aşağıda, bu mülakatlarda dile getirilen önemli kimi noktalarla birlikte kendi görüşlerinizi aktarmaya çalışacağız.
“Ne yani virüsü de mi liberalizm çıkardı?”
Liberalizme iman etmiş kimileri, liberalizm karşıtlarına yukarıdaki soruyu yöneltiyor.
Oysa liberal politikaları eleştirenler arasında COVID-19’u liberalizmin “yarattığı” gibi saçma iddialarda bulunan kimse yoktur. Söylenen, virüsün bu ölçüde engel tanımadan yaygınlaşmasının ve mevcut sağlık sistemlerinin içine düştükleri çaresizliğin liberal politikaların sonucu olduğudur.
Burada da herhangi bir yanlış ya da abartı yoktur.
Örneğin Chomsky “SARS’ın değişik bir haliyle yeni bir virüs salgını” olasılığının çok önceden bilindiğini, kimi önlemlerin daha o zamanlar alınabileceğini ileri sürüyor. Chomsky sonra sözü büyük ilaç şirketlerine getiriyor ve diyor ki “onlar için yeni vücut kremi yapmak, insanları nihai bir yıkımdan kurtaracak bir aşı bulmaktan daha kazançlıydı.”
Taner Timur da konunun “küreselleşme” boyutuna değiniyor: “Küreselleşme olgusu maalesef daha çok bir takım olumsuz durumların küreselleşmesi şeklinde ilerliyor. Şimdiye kadar ne özgürlük, ne refah, ne bilim ve ne de -ticari kullanımlar dışında- teknoloji küreselleşti. Şu anda ise, büyük bir hızla, hastalığın ve korkunun ‘küreselleşmesine’ tanık oluyoruz.”
Bu arada, nanoteknoloji, yapay zekâ, robot, elektronik bilmem ne falan derken mevcut sağlık sistemleri en çok neyin sıkıntısını çekiyor biliyor musunuz: Sağlık çalışanlarının kullanacakları kişisel koruyucu donanım! Öyle ki Dünya Tabipler Birliği (WMA) en son açıklamalarından birinde yana yakıla atla deve olmayan bu ihtiyaçtan söz ediyor. Meşhur “tedarik zincirlerine” ne oldu derseniz, WMA kriz sonrasına yönelik talebini şöyle dile getiriyor:
“Hâlihazırdaki COVID-19 krizi sonrası için ise, tedarik zincirlerinin durumu ve etkililiği ile birlikte dünyayı tehdit eden pandemi durumlarında küreselleşmenin risklerine ilişkin siyasi bir araştırma talep edeceğiz.”
Bu başlıkta bu kadar…
Sonrası: İki yol görünüyor
Kriz geride bırakıldıktan sonra dünyanın nasıl bir seyir izleyeceği konusunda aradaki önemli bir nüansa rağmen aşağı yukarı aynı şeyler söyleniyor. Örneğin Chomsky “oldukça otoriter ve zalim devletlerin yerleşmesinden, toplumun özel kazanç yerine insancıl koşullara göre, insan ihtiyaçlarını göz önünde bulundurarak kökten bir şekilde inşasına kadar” birtakım seçeneklerden söz ediyor.
Franco Berardi de şöyle diyor: “İki siyasi alternatifle karşı karşıyayız: Ya kapitalist ekonomiyi şiddet yoluyla yeniden rayına oturtacak tekno-totaliter bir sistem ya da insan etkinliğinin kapitalist soyutlamadan kurtuluşu ve fayda temelli bir moleküler toplumun yaratılması.”
Önemli “nüansa” gelince; Taner Timur diğerlerine göre farklı bir olasılıktan söz ediyor:
“Neyse ki madalyonun bir de öbür -ve umut verici- tarafı var! Korona’nın yarattığı kriz kapitalizmin iç dinamiklerinden kaynaklanmadı. Onu sisteme tamamen yabancı bir unsur (Covid-19) tetikledi. Devletler de, kriz korkularının zaten artmış olduğu bir dönemde, yoksulların imdadına koşmak zorunda kaldılar. Böylece bir bakıma dönüşü de hayli zor olan bir yola girildi. İsteseler de istemeseler de artık yoksul sınıfları hesaba katmak zorunda kalacaklar.”
Timur’un bu beklentisinin aşırı iyimser olduğunu düşünüyoruz.
Daha önce de anlatmaya çalışmıştık: Karşı tarafın zorlayıcı meydan okuması, düzene soluğunu sürekli ensesinde hissettireceği örgütlü gücü olmadan kapitalist devletlerin özellikle günümüzde “yoksulların imdadına koşmasından”, üstelik bunu yaparak “dönüşü hayli zor olan bir yola girmesinden” söz edilebileceğini hiç sanmıyoruz.
Timur’un bu iyimser beklentisi, az önce değindiğimiz ön koşulun (karşı tarafın zorlayıcı gücü) önceden varsayılmış olmasından mı kaynaklanıyor, yoksa başka bir gerekçeye mi dayanıyor orasını bilemiyoruz.
Sonuçta, Türkiye’de “58 kuşağından” sosyalistlerin özellikle 60’lı yıllara referansla kapitalizmin kendi iç rasyonalitesi, “refah devleti” politikalarına dönüş gibi başlıklarda söylediklerine ihtiyatla yaklaşılması gerektiğini belirtip geçiyoruz.
“Kör müsün; moleküler süreçlerin totalitesiz çoğaldığını görmüyor musun?”
Franco Berardi 30 yıl önce sosyalist sistemin çöküşünün getiremediği tarihin sonunu bu kez koronavirüsle getiriyor. Bir makro proje olarak tarihin yerini çoğalmaya, moleküler süreçlerin yayılışına bıraktığını belirttikten sonra noktayı söyle koyuyor: “Düşünce, sanat ve siyaset artık totalizasyon (Hegel’ci anlamda Totalizierung) projeleri olarak değil, totalitesiz çoğalma süreçleri olarak görülecek.”
Berardi’nin “iyi” senaryosunda da bu var.
Hemen belirtirsek, Berardi’nin “hepsi bir araya gelip bir toplam oluşturmaktan uzak küçük parçacıklarının” günümüzde hiçbir karşılığı olmadığını iddia etmiyoruz. Ancak, dünyayı değiştirmek gerektiğine inananların ve bunun için mücadele edenlerin, neyin isteseler de istemeseler de uyum sağlamak zorunda oldukları gerçekleri, neyinse ideolojiyi, kültürü, üretilmiş belirli bir yaşam tarzını, yapay bir parçalamayı, dağıtmayı vb. yansıttığını iyi ayırt etmeleri gerekir.
Örneğin “işçi sınıfının değişen yapısı” dendiğinde karşımızda kenarından kıyısından dolaşılamayacak, “eski haline” getirilemeyecek bir gerçek ve buna uyum sağlama zorunluluğu vardır. Buna karşılık Berardi’nin herhangi bir “toplama” ulaşmadan yayılan moleküler süreçleri ayak uydurulması zorunlu nesnel bir gerçekliği değil bir “yapılmışlığı”; “üretilmişliği” yansıtır ve yapılması gereken de bunun karşısında gene yapılmış ve üretilmiş bir totalite çıkarmaktır.
Bu olmadan sosyalizm de mümkün değildir.
Çok önceleri söylenmişti: Katı olan her şey buharlaşıyorsa, hepsini yeniden katılaştırmak gerekir.
Yazının fazla uzadığının farkındayız; Chomsky’nin değindiği bir “durumla” bitirelim:
ABD’de kimi üniversitelerin kaldırımlarında “Yukarıya bak” uyarısı bulunan tabelalar varmış; yani herkes telefonuna bakarak yürüdüğünden böyle bir uyarıya gerek duymuşlar.
Kim bilir, belki de en doğrusu sosyalizmi bir totaliteye ulaşmayan birbirinden ayrı moleküler süreçlerde aramaktır…
Kimse “Biz zaten 30 yıldır bunu söylüyoruz” demesin; çünkü yeni çıktı…
____________________________________________________
(*) İlgili mülakatlar: N. Chomsky, Yeni Yaşam 4 Nisan 2020; Franco Berardi, 1 artı 1 Forum, 4 Nisan 2020; Taner Timur, Cumhuriyet Pazar 5 Nisan 2020.