Kapitalizm çerçevesinde üretici güçlerin gelişimi hiçbir zaman, hiçbir toplumu kendiliğinden komünizme ya da kapitalizm dışı/ötesi bir toplum düzenine ulaştırmayacaktır. Engel, varlık nedeni sınırsız kâr etmek olan sermayenin kendisidir. Ürünlerin niteliği, neyin üretileceği, nasıl üretileceği, üretim teknoloji ve teknikleri sermaye aklının damgasını taşımaktadır. Sermayenin, toplum bireylerinin gereksinimlerinin kalıcı ve hakça karşılanması, toplumsal üretimin herkes için yeterli bir düzeyde sağlanması gibi bir amacı yoktur.
Komünizm, bu noktada devreye girer. Komünizm, “herkesten yeteneklerine göre, herkese gereksinmeleri kadar” belgisi, olanaklı ve uğruna mücadeleye değer bir düşünce olarak yığınlar tarafından benimsendiğinde maddi bir güç, gerçek bir hareket olur.
Sermaye sınıfının durumu, Komünist Manifesto’nun “büyüler yaparak çağırdığı cehennem kuvvetlerine artık söz geçiremeyen büyücü” benzetmesindeki gibidir. Üretici güçleri geliştirmeden yapamamakta; geliştirdiği üretici güçlerin sisteme meydan okumasının önüne de geçememektedir!
Sermayenin nesnel isteği bilgiyi metalaştırarak kendisine katmaktır. Bundan vazgeçemez. Bilgi ise, doğası gereği, toplumsal niteliği yüksek, erişilmesi kolay, tüketildikçe azalmayan bir üründür. Çelişkiyi açmaza dönüştüren, sermayenin isteği ile bilginin varoluş koşullarının uzlaştırılamazlığıdır.
Teknoloji tapınmacılığı
Bilim, yöntemli, deneyli bilgi edinme, doğanın ve toplumun hareket yasalarına ulaşma süreci olarak, teknoloji ise, bilimsel bilginin üretime ve toplumsal yaşama uygulanması olarak tanımlanabilir. Bu uygulama için gerekli beceri ve yöntemler tekniği oluşturur.
Teknoloji ya da teknik, nesnel bir kendiliğindenlik, “tarafsız” bir araç değildir. Sahip olana hizmet eder. Bilim ve teknolojiden devrimci/dönüştürücü amaçlar için yararlanmanın koşulu, yaratılan gizil olanakları gören, ama bununla yetinmeyip var edilme amacını/işlevini teorik ve pratik olarak eleştiren bir yaklaşımdır. “Alternatif teknolojiler” çoğu zaman olanaklıdır. Ortaya çıkarılmaları teknik değil, siyasal bir sorundur.
Teknoloji, iktidar için verilen siyasal mücadelenin de, insan bilinci üzerinde yürütülen ideolojik mücadelenin de alanıdır. Patronlar, teknolojiden, üretim sürecinden “insan etkenini” devreden çıkarmasını beklerler. Bunu, yalnızca ekonomik nedenlerle değil; aynı zamanda işçinin üretimde inisiyatif sahibi olma, “üretimden gelen gücü” elinde tutma erkini yok etmek için isterler.
Kuantum süper bilgisayarlar, yapay zekâ, genetik, biyoteknoloji, nanoteknoloji vb. alanındaki gelişmeler, kuşku yok, bilimin üretime, topluma, insan biyolojisine uygulanması açısından yeni bir uygarlık eşiğine işaret ediyorlar. Bu süreç, bugün büyük bir ivme kazanmış, daha şimdiden günlük yaşamı değiştirmeye başlamıştır. Örneğin, yapay bakterilerle hava kirliliğinin ve küresel ısınmanın önlenebileceği, biyoteknolojik tıbbın sağlıklı, nitelikli ve bugünküyle karşılaştırılamayacak uzunlukta yaşam sağlayabileceği, yeni, yenilenebilir ve ucuz enerji kaynakları bulunabileceği, herkes için yeterli ucuz ve kaliteli besin üretilebileceği zamanın gündemini oluşturuyor.
Bilimsel teknolojik süreçlerin ucu açıktır. Bilim insanları arasında sürmekte olan tartışmalar, yapay zekâlı bilgisayar ya da robotların, insanı ikame edip etmeyeceği, ölüme çare bulunup bulunamayacağı vb. konularda bugünkü bilgilerle kesin bir şey söylenemeyeceğini gösteriyor.
Bu tartışmaların popüler medyada köpürtülen, birbirine zıt görünen iki ideolojik-kültürel “girdi” sine ise dikkat çekmemiz gerekiyor. Bir yandan, yeni teknolojik gelişmelerin, barış, gönenç ve mutluluk getireceği vazedilirken, bir yandan da robotların insanlara hükmedeceği, süper insanların ötekileri köleleştireceği karanlık bir dünya betimleniyor.
Bu “teknolojik-determinist” yaklaşımların, olanaklara ve tehlikelere işaret eden bizimkinden temel farkı, teknolojiyi her şeyi belirleyen bir “tanrı” haline getirirken, insanı hiçleştirmeleridir. Kimi zaman açıkça, bildiğimiz insanın bittiğini söylüyor, insanı özne, hatta fail olamayacak, edilgen çaresiz bir varlık olarak gösteriyorlar. Bu söylemin etkisiz olduğu söylenemez. Etkili; çünkü içinden geçmekte olduğumuz dönemin bir başka özelliğiyle örtüşüyor: Toplumsal proletaryanın ve komünist hareketin savunmada/ etkisiz olduğu, sermayenin yoksullaştırıcı, yoksunlaştırıcı taarruzuna reel siyasal bir seçenekle karşı konmadığı koşullarda, ne yazık ki, egemen ruh hali gelecek korkusudur. Gelecek korkusu, umudu, yapma iradesini, kolektif girişimciliği, yaşama sevincini söndürüyor.
Kapitalizmin sınırlarında komünizmin olanakları tartışması, korku ve çaresizliğe karşı, insanın kendi varlığının ve toplumsal yaşamın kurucu aktif öznesi olma koşullarının araştırılmasını da içeriyor.
Bilişim çağının dört temel eğilimini yineleyelim: 1) Bilginin temel üretici güç haline gelmesi, 2) Özel kapitalist sermayenin toplumsal sermayeye dönüşmesi, 3) Teknolojik-teknik gelişmelerin kafa emeği-kol emeği farklılaşmasını en aza indirmesi, 4) Toplumsal olarak gerekli emek zamanın azalması.
Bu çerçevede, güncel kapitalizm içinde baş gösteren kimi olgu, eğilim, filiz ve çatlaklar üzerinden “olanaklar” konusunun toplumsal yaşamdaki, yaşayan insandaki, kültürdeki izdüşümlerine bakmaya çalışalım.
Açık Kaynak Hareketi
Bilimin, bilginin metalaştırılması dayatmasına karşı ortaya çıkan eğilim ve oluşumlardan biri, Açık Kaynak (Open Source) hareketidir.
Açık kaynak, bir bilgisayar yazılımının makina diline dönüştürülüp kullanımından önce, programcılar tarafından okunur, anlaşılır, yeni amaçlar için değiştirilebilir, herkese açık ve paylaşılabilir olmasıdır. Amerikalı özgür yazılım hareketi aktivist ve programcısı, aynı zamanda bir “hacker” olan Richard Stallman, 1989'da Programlama Özgürlüğü Ligi'ni kurdu. GNU Derleyici Koleksiyonu'nu geliştirdi ve bilgisayar yazılımlarının, kullanılma, incelenme, dağıtılma ve değiştirilme özgürlüklerini savunan GNU Manifestosu’nu yazdı. Manifesto’da şöyle deniyordu: “Ödülü hak eden bir şey varsa, o da toplumsal katkıdır. Yaratıcılık, sonuçlarını kullanmakta toplum özgür olduğu ölçüde toplumsal bir katkıdır. Bir programın kullanımlarına kısıtlama getirerek kullanıcılardan para sızdırmak yıkıcıdır; çünkü kısıtlamalar, programın kullanılabilme miktarını ve yollarını azaltır. Bu da insanlığın o programdan elde edeceği zenginliğin miktarını azaltır.”(1)
1991’de GNU ile bir özgür yazılım işleticisi olan Linux birleşti. Açık Kaynak kullanımı yaygınlaştı. Bugün, akıllı telefonların %70’inde, Google aracılığıyla Açık Kaynak yazılımları kullanılıyor. Samsung ve Google, Apple tekelini kırmak için açık kaynak yazılım ve programlarından yararlanıyorlar. Linux ve Android örneklerinde asıl ürünün mülkiyetine sahiplik söz konusu olmamasına rağmen ticari kâr vardır. Dünyadaki akıllı telefonların bu kadar büyük bir bölümünde hiç kimsenin mülkiyetine geçiremeyeceği, herkese açık yazılımlar kullanılıyor olması ise açık kaynak-özgür yazılım hareketinin hem gücünü, hem de sermaye tarafından da kullanılmaya elverişliliğini gösteriyor. Ancak bu ikinci özellik, bu yazılımların açık, değiştirilebilir olma karakterini ortadan kaldırmıyor.
Genel olarak Açık Kaynak hareketinin, özel olarak Linux, Wikipedia örneklerinin sermaye düzeni içinde yok edilemeyen iki önemli özelliği var.
Bir: Parasız ve açık olmalarına rağmen bu yazılımların ele geçirilmeleri, mülk edinilmeleri olanaksızdır.
İki: Üretim ve işletilmeleri, işbirliğini, kolektif katkıyı gerektirmektedir.
Bugün, tartışmasız dünyanın en büyük ansiklopedisi olan Wikipedia, en ileri bir Açık Kaynak uygulamasıdır. Kimi özellikleriyle sermaye düzeni içindeki bir ada görünümündedir.(2)
En önemli iki özelliği, neredeyse tümüyle gönüllüler tarafından üretilmesi ve parasız olmasıdır.
Wikipedia'nın sahibi, Wikimedia Vakfı’dır. Bu vakıf büyük ölçüde bağışlarla ayakta duruyor.(3) Vakfın yaklaşık 300 çalışanı var. Wikimedia Vakfı'nın masrafları, 2017 rakamlarıyla yıllık 70 milyon dolar, gelirleri ise 100 milyon dolar civarına.
Wikimedia, ortak yaratıcılık (creative commons) denen bir telif hakkı sistemi kullanıyor; yani üretilen teknolojilerin kullanımı ve kopyalanması serbest ve ücretsiz.
Wikipedia'nın editörler ordusu gönüllülerden oluşuyor. Yalnızca İngilizce Wikipedia'da 140.000 aktif editör var. Editörlere belli bir süre sonra “admin” yetkisi (kişiye yapacağı işe göre verilen tanımlı yetki) verilebiliyor. İngilizce Wikipedia'da admin yetkisine sahip 1200 editör var. Bu kişilerin yetkileri yalnızca sayfa düzenlemekle sınırlı değil. Yönetimsel yetkileri de var. Kimi sayfaları silebilir, vandalizm durumunda makaleler üzerinde koruyucu önlemler koyabilir, bazı kişileri engelleyebilirler. Bunlar sınırlı yetkilerdir. Tartışmalı konuları çözüme kavuşturmak için yarı resmi uyuşmazlık birimleri oluşturmuşlar.
Wikipedia’da yetki, gönüllü katkıya bağlıdır. Örneğin, ancak son otuz günde bir ya da daha fazla düzenleme yapanlar aktif ya da yetkili editör olabiliyor. Giriş ve düzenleme yapma sıklığına göre yetki alınıyor. Aktif olmayanlar yetkili de olamıyor. Katkı yapabilmek için Wikpedia’ya özgü teknolojik kodları öğrenmek, anlaşmazlık konularını çözüm birimlerine göndermek, espri ve ironiler de içeren Wikipedia dilini bilmek yeterli sayılıyor.
Wikipedia, Google, Youtube, Facebook ve Baidu’dan sonra dünyanın en çok ziyaret edilen beşinci sitesi. Bu büyüklükte bir sitenin yılda 2.8 milyar dolar kâr etmesinin işten bile olmadığı hesaplanıyor. Wikipedia bir kuruş kâr etmiyor.
Wikipedia pratiğinin konumuz açısından özgünlüğü, bilgiyi meta ve piyasa ilişkilerinin egemen olduğu bir dünya içinde “toplumsal bir ürün” olarak bedelsiz ulaşılır kılan bir ilk örnek, emsal oluşturmasıdır. Kanımca daha önemlisi, üretiminin esas olarak gönüllü/karşılıksız emeğe dayanmasıdır.
Gönüllü, karşılıksız emek kapitalist toplumdaki komünizan kültür filizlerinden biridir. Daha önce de belirttiğimiz gibi, komünist emek toplumun yararı için karşılıksız harcanan emektir.
Yapılan bir ankete göre, Wikipedia’ya madde yazanların % 71’i karşılıksız çalışma düşüncesini sevdikleri için, % 63’ü bilginin parasız olması gerektiğine inandıkları için bu işe katıldıklarını belirtmişler.(4)
Hackerler
Wikipedia, “hacker”i, “teknik bilgisini karşılaşılan bir problemin üstesinden gelmek için kullanan nitelikli bilgisayar uzmanı” olarak tanımlıyor.(5)
Çalıştığı kuruluş ya da kendi özel çıkarı için başka kurum ya da kişilerin özel bilgilerini çalanların da “hacker” olarak adlandırılmaları, sözcüğün bunlarla özdeşleştirilmesi egemenlerin saptırmasıdır. Örneğin, Türk Dil Kurumu sözlüğünde “hacker” sözcüğünün karşılığı şöyle: “Bilgisayar ve haberleşme teknolojileri konusundaki bilgisini gizli verilere ulaşmak, ağlar üzerinde yasal olmayan zarar verici işler yapmak için kullanan kimse. (bkz: bilgisayar korsanı.)”
Bu eksik ve yanlış tanım “hackerlar” hakkındaki olumsuz popüler algının hem sonucu hem de nedeni olan yaklaşımın özeti gibidir.
Kuşkusuz hackerların tümü aynı türden değil. Ünlü hackerlar arasında GNU kurucusu Richard Stallman, Linux’un mimarı Linus Torvalds gibi açık kaynak hareketi öncüleri; ABD’deki bilgisayar yazılım ve telefon ağlarına sızdığı için 5 yıl hapis yatan Kevin Mitnick, bir piyango çekilişine girerek kendisine Porche marka araba kazandıran Kevin Poulsen, “Morris solucanı” nı yaratarak internete bağlı bilgisayarların yüzde onunu çalışmaz hale getirdiği için 3 yıl hapis kaldıktan sonra Viaweb uygulamasını geliştirerek Yahoo’ya 49 milyon dolara satan Robert Tappan Morris gibileri de var. Hackerler, genellikle çok zeki, çoğunlukla asosyal, daha doğru bir anlatımla “aykırı”, ilginç ve renkli kişiler.
Dünya çapında ünlenmiş onlarca hacker, her gün yenilerinin çıktığı binlerce hacker grubu, var. Bunların tümünü aynı sepete koymak doğru değil.
Hacker pratiği, yeni toplum düşüncesini içselleştirmiş bir hareket olmadığı için, bilginin metalaştırılmasına karşıtlığı tepkisel olmaktan öteye geçemiyor. Bu nedenle de, bilimsel/yaratıcı emek üretimin kapitalizm koşullarında nasıl karşılanacağı türünden sorulara yanıt üretemiyor.
Biz burada, bu notları akılda tutarak, bilgi üzerindeki sermaye boyunduruğunu kırmak, bilgiyi toplumsallaştırmak için bilinçli, çoğu kez kolektif çaba gösteren, bu etkinlikten kişisel çıkar sağlamayan, kişisel güdüleri merak, öğrenme, problem çözme, kusursuza ulaşma, paylaşma, eğlenceli zaman geçirme olan aktivistleri öne çıkarmak istiyoruz. Hacker hareketinin 40 yılı aşkın bir tarihi, yazılı hale getirilmiş etik kuralları, “manifesto”ları var. Bunları sürekli olarak yeniliyorlar. İlk kuşak etik kuralları özetle şöyle:(6)
Bilgi özgürdür. Bilginin üretilmesi, üretilen bilginin yaygınlaştırılması üzerinde bir kısıtlama kabul edilemez.
Sistemlere, donanıma ve bilgisayarlara erişim kısıtlanamaz. Bireyler, bir sistemin, teknolojinin nasıl işlediğini öğrenmekte özgürdürler.
Otoriteye güvenilmez. Baskı her zaman otoriteden kaynaklanır. Güç, tek bir noktada toplanmamalıdır.
Bilgisayarlar kullanılarak güzel ve iyi şeyler yapılabilir. Bilgisayarlar yaşamınızı olumlu yönde geliştirir.
Asla zarar vermemek, veri bütünlüğünü korumak, kişisel bilgilerin ve özel yaşamın gizliliğine saygı, kaynakları verimli kullanmak, edinilen bilgilerin paylaşmak, hack güvenliğinin korunmasında titizlik…Bunlar sonradan eklenen etik ilkeler arasında yer alanlar.
Bu kısa özet bile, hacker hareketinin, eksiğiyle fazlasıyla bilişim çağındaki kapitalizm içinde bir tür “karşı kültür” hareketi olarak değerlendirilebileceğini gösteriyor.
Bir öncü savaşçı: Aaron Swartz
Kısa yaşamında yaptıklarıyla, yaşadıklarıyla ve ölümüyle hacker karşı kültürünün simgesi olan Aaron Schvartz bilişim çağının öncü savaşçıları arasında yer alıyor.
Aaron bir çocuk dahiydi. 14 yaşındayken RSS adlı yeni bir internet protokolünün geliştirilmesine katkı yaptı. Özgür ve parasız bilgi edinme hakkının ödünsüz savunucularından biri oldu.
Temmuz 2008’de henüz 22 yaşındayken, İtalya’nın Eremo kentinde yayımladığı “Gerilla Açık Erişim Manifestosu”nda “Nerede depolanmış olursa olsun bilgiyi almalı, kendi kopyalarımızı çıkarmalı ve dünyayla paylaşmalıyız” diyordu.
Aaron, internetteki “gerilla” mücadelesini sözde bırakmadı.
ABD’nin şirketlere interneti sansürleme yetkisi verecek SOPA ve PIPA tasarılarını, büyük bir internet kampanyasıyla boşa çıkarılmasının başlatıcılarından biri oldu. Akademik dergilerde yayınlanmış makaleleri çevrimiçi olarak (ve genellikle fahiş fiyatlara) satan JSTOR dijital kütüphanesinden çok sayıda makaleyi ücretsiz paylaşmak amacıyla indirdiği iddiasıyla hakkında dava açıldı. 35 yıl hapis ve 1 Milyon dolar tazminat cezasına çarptırılması istendi. ABD sisteminde savcılarla uzlaşmaya gitmeyen sanıkların mahkûm edilmeleri kesin gibidir. Hüküm giyeceğini fark edince 11 Ocak 2013’te, henüz 26 yaşındayken New York Brooklyn’deki evinde kendisini asarak intihar etti. Aaron Swartz’ın yaşamı ve intiharı, sermaye gericiliğini çaresiz bırakan bir bilginin özgürlüğü savaşçısının trajik öyküsüdür.(7)
Aaron Swartz, tarihe, bilginin en temel üretici güç olduğu çağın öncü savaşçılarından, Marx’ın “toplumsal birey”inin öncü örneklerinden biri olarak geçecektir.
Bilginin metalaştırılmasının, bilimsel ve yaratıcı emeğin sermayenin boyunduruğu altına alınmasının yarattığı çelişki ve gerilimler Açık Kaynak hareketinden ve hackerlardan ibaret değil.
Açmaz
Bu noktada sermayenin üstesinden gelemediği açmazı bir kez daha anımsatalım: Daha önce de değindiğimiz gibi, sermaye, bilimsel-yaratıcı üretimsiz ve emeksiz yapamamakta, ama onu tam boyunduruğu altın almak istemektedir. İkisini birden yapmak, ayrıntılı bir işbölümüyle zihinsel yaratıcı emeği soyut emeğe dönüştürerek tümüyle sermayenin denetimi altına almak, yaratıcı emeği kurutacağı için olanaklı değildir.
Sermayenin bu vazgeçilemez, tümüyle de gerçekleşemez arayışı bilimsel yaratıcı emekçiler arasında karşıt eğilim ve kültür arayışlarını körüklüyor. Birincisi, emeklerinin rutinleştirilip sıradanlaşmasının sonucu olarak gelir ve statü kaybından (“proleterleşme” de diyebiliriz) rahatsızlık duyuyorlar. İkincisi, yaratıcı emek kapasitelerinin, evrensel, toplumsal ve bilimsel açılardan değer bulması yerine, rekabet öğesi olarak marjinal konularda çarçur edilmesinden manevi/moral bir tatminsizlik duyuyorlar. Açık Kaynak hareketine bu kadar çok akademisyenin katılması, ilk kolektif hacker oluşumlarının 1970’li yıllarda ABD’deki üniversite kampüslerinden başlaması da rastlantı değil.(8)
Bu çelişki, daha da keskinleşecektir. Toplumsal proletaryanın bu kesimine özel bir dikkat göstermek gerekiyor.
Gönüllü çalışma
Dünya çapında milyonlarca insan, sağlık, eğitim, araştırma, sanat alanlarında; sel yangın gibi afetlerde; çocuk, yaşlı, engelli, akıl hastası bakımında; çevre kirliliğine, iklim krizine karşı etkinliklerde; hayvanlara, akıl hastalarına, evsizlere alkol ve uyuşturucu bağımlılarına yardımda vb., hiçbir kişisel maddi karşılık almadan gönüllü emek veriyorlar.
ABD’de tüm çalışanların yüzde 9’u aynı zamanda gönüllü çalışma yapıyor. 1992’de yapılan bir Gallup araştırmasına göre, nüfusun yüzde 51’ini oluşturan 94 milyon yetişkin Amerikalı ortalama olarak haftada 4.2 saat çeşitli gönüllü işlere zaman ayırıyor. ABD’de 1 milyon 400 bin kâr amaçlı olmayan örgüt var.(9)
Dünya çapında 970 milyon gönüllü saptanabiliyor. Bu insanların yaklaşık dörtte biri zamanlarını ve becerilerini örgütler aracılığıyla, dörtte üçü bireysel olarak gönüllü işlere ayırıyorlar. 24 yaşın altındaki gönüllülerin tüm gönüllülere oranı yüzde 22.6. Gönüllüler, ortalama olarak her yıl 50 saatlerini gönüllü çalışmaya veriyorlar. Kadın gönüllülerin oranı, erkeklerden yüzde 6 daha fazla. Yiyecek sağlama ve dağıtma tüm gönüllü etkinliklerin yüzde 11.3’ünü oluşturuyor.(10)
Sermaye düzeninin başka her şey gibi, gönüllü çalışmayı da, kendi amaçları açısından kullanmaya, çelişkileri yumuşatıcı bir alan olarak değerlendirmeye çalıştığı ve çalışacağı açıktır. Kıt kaynaklardan derlemeye çalıştığımız bu verileri, bunlara rağmen önemli kılan, kabaca1 milyar civarında insanın gönüllü/karşılıksız çalışma içinde yer almasıdır. Önemli olan nicelik değil, niteliktir. Kaldı ki, nicelik de anlamlıdır. 1 milyara yakın insanın başka insanlar ve toplumsal amaçlar için, şu ya da bu ölçüde karşılıksız emek ve zaman vermesi, komünal/dayanışmacı arayışların bugünkü dünya içinde var olması demektir. Gönüllü iş, çalışmanın zorunluluk olmaktan çıkacağı, insanların bol boş zamana sahip olacağı komünist topluma geçiş sürecinde artan bir önem kazanacak, boş zamanın içinin insani/dayanışmacı alışkanlıklarla doldurulma pratiğine birikim taşıyacaktır.
Doğrudan eylem-doğrudan demokrasi deneyimleri
Kapitalist sınıf, kendi “burjuva demokrasisi”ni taşıyamıyor. Amerikalı siyaset bilimci, Wendy Brown’ın şu sözleri bunun itirafı gibidir:
“Demokrasi bugün, seçimle piyasanın birliğinden başka bir şey değildir. Demokrasi, halk yönetimi demektir. Seçimle piyasanın ise halkın yönetmesiyle hiçbir ilgisi yoktur… Kim kontrol ediyor, kim yönetiyor, kim hükümet ediyor? Bence, çok çok küçük ölçekte, komünizmin doğrudan demokrasi imajı haklı olabilir.”(11)
Günümüzün bilgisayar-internet-yazılım olanakları düşünüldüğünde, komünist doğrudan demokrasinin, ulusal, hatta dünya ölçeğinde yaşam bulmasının pekâlâ olanaklı olduğu savımızı şimdilik bir tarafa bırakalım. Brown’ın, Amerikan jargonuyla “liberal demokrasi”nin vadesini doldurduğu saptaması doğrudur. Doğrudan demokrasi arayışları ise, daha şimdiden dünyanın çeşitli yerlerindeki kitlesel çıkışlarla sökün etmektedir. Bu arayış ve deneyimlerin, amaca ulaşıp ulaşmadıkları ayrı bir sorundur. Çoğu ulaşmamıştır. Deneyimlerin kendisi ise, doğrudan/kitlesel nitelikleri, bilinçli/özne insan eylemi karakterleriyle son derece değerlidir.
30 yılı aşkın mücadele sürecinde, 400 binden fazla aileyi (2 milyondan fazla insan) işgal edilen topraklara üretim kooperatifleri kurarak yerleştiren, bu topraklarda kolektif tarım, topraksız işçi ve köylüler için, barınma, okul, sağlık hizmetleri örgütleyen Brezilya Topraksız Köylüler Hareketi; “bario” adı verilen varoşlarda, ana yolları trafiğe kapatarak, fabrika, konut ve belediye binalarını işgal ederek, kriz koşullarında işsiz işçiler ve kent yoksulları için yaşama/çalışma alanları yaratan Arjantin’deki Piqueteros hareketi, Arap isyanlarındaki büyük meydan mitingleri, Mısır’da dünya tarihinin bilinen en büyük (o zamanlar gazeteler 23 milyon rakamını vermişti) eylemi olarak geçen Mursi’nin devrilmesinin yolunu açan 2013’teki Tahrir meydanı mitingleri kanımca bu deneyimlerin en önemlileridir. Tümünün geri çevrilmesi, sonuncusunun Sisi’nin askeri diktatörlüğüyle sonuçlanması, sonuca ve “başarı”ya odaklı çoğunluğun bu deneyimleri hakkıyla değerlendirmesini, bunlardan geleceğe ilişkin dersler çıkarmasını engellemiştir. Oysa, bu tür deneyimler, doğrudan demokrasi istemlerinin ivedi toplumsal gereksinme haline geldiğinin ete kemiğe bürünmüş anlatımları oldukları için önemlidir. İhtiyaç keşfin anasıdır. “Keşif” ise, gereksinme ivedi, kitlesel ve bu anlam da maddi bile olsa kendiliğinden gerçekleşmiyor.
Sermaye devletini egemenlik aracı olmaktan çıkaracak siyasal bir mücadele olmaksızın özgürlük kazanılamaz. Siyasal mücadelenin bu amaca ulaşmasının koşullarından biri ise, toplum içinde sermaye ve devlet egemenliğini kısmen etkisiz kılan özerk alanlar oluşturulmasıdır.
Devrimci komünist özne ve kültürleşme
Bugün gerekli olan, bilişim çağının nesnel eğilimlerini, çelişkilerini, sistem içinde yol açtığı çatlakları, olanakları, komünal filiz ve eğilimleri gören, komünizmin evrensel ilke ve istemlerini bu temelde içerik ve biçim olarak yenileyen, siyaset ve örgütlenme tarzını klişelerden uzak, sınıf mücadelesi deneyimlerinden dersler çıkaran yenilikçi ve yaratıcı biçimde kuran komünist siyasettir.
Özetle formüle etmeye çalışırsak, program, siyaset, örgüt ve mücadele biçimlerinde köktenci değişiklikler gerekiyor.
Sınırlar-olanaklar tartışması, bir bakıma program tartışmasıdır.
Siyaset ve örgüt konuları, doğru ve bir program temelinde, teorik olmaktan çok, pratikten öğrenme yeteneği, yaratıcı girişimcilik, deneme cesareti isteyen konulardır.
Tarihsel deneyim, komünizmin gerçek bir hareket olarak var olmasının, kendisini kesintisiz biçimde yeniden üretebilmesinin zorunlu bir koşulunun da, kendisini ve toplumsal ilişkilerini, yukarıdakilere ek olarak, aynı zamanda bir kültürleşme hareketi olarak kurmasından geçtiğini gösteriyor.
Kültür, yaşamla ilgili her şeydir. İnsanın yaşamsal etkinliğidir. Kültürleşme (acculturation), kısaca, iki ya da daha çok kültürün ilişki ve etkileşimleri olarak tanımlanabilir. Sermaye, kültürün iki temel kurucu öğesi olan insanı ve doğayı tüketerek toplumları kültürsüzleştiriyor. Komünistler açısından kültürleşme, insan uygarlığının tarihsel sürekliliği içinde filizlenmiş “toplumsal bireyin” öznesi olduğu, gerçekleşmesi sınıflı toplumun sonu, yeni bir uygarlığın doğuşu demek olan yeni evrensel kültürün toplum toprağına ekilmesidir.
Kapitalizmin zihinlerdeki sultasına, günlük yaşamdaki alışkanlık ve “norm”larına saldırmak, komünist mücadelenin bugünden başlatılması zorunlu, öncelikli işidir.
Kültürleşme, “burada her şey başka türlü yaşanıyor” dedirtecek bir pratiğin eseri olabilir. Farklı sınıf ve katmanları, cinsleri, etnisiteleri ortak amaçta birleştirecek en etkili tutkal komünizan kültürleşme pratiğidir.
Geleneksel komünistlerle bilişim çağının çocukları arasında dil ve iletişim köprüsünü kurmak için de kültürel bir yenilenme gerekiyor.
Bilişim çağında toplumsal devrim, yabancılaşmanın en çok bilincinde olanlarla, en yoksulların birleşik hareketinin eseri olacaktır. Bunları bir araya getirmenin yolu ise, geleceği, bugünden “örneğin gücü” ile göstermekten geçiyor.
27 Ocak 2019
Kaynakça
1-https://www.gnu.org/gnu/manifesto.tr.html
2-Buradaki bilgiler https://en.wikipedia.org/wiki/Wikipedia ve https://en.wikipedia.org/wiki/Wikimedia_Foundation#Finances’den derlendi.
3-Wikipedia Vakfı’na bağışta bulunanların uzun bir listesi için: https://wikimediafoundation.org/support/benefactors/
4-http://www.alexa.com/topsites aktaran Paul Mason, Kapitalizmin Sonrası, Çeviren: Şükrü Alpagut, Yordam Kitap, İstanbul, Eylül 2016, s.185.
5-http://www.wikizero.biz/index.php?q=aHR0cHM6Ly9lbi53aWtpcGVkaWEub3JnL3cvaW5kZXgucGhw
6-http://www.academia.edu/4313740/Hacker_l%C4%B1k_%C3%BCzerine_birka%C3%A7_g%C3%B6zlem..
7-Bu öykünün daha ayrıntılı bilgisine internetten ulaşmak olanaklı. Filmi de var: https://www.youtube.com/watch?v=kwiZyRyNBGY
8-“Hack”lama kavramı ve ilk hacker oluşumları 1970’li yıllarda ABD’deki Massachusetts Institute of Technology (MIT) üniversitesinde duyulmaya başlamıştır. Kaynak: http://www.academia.edu/4313740/Hacker_l%C4%B1k_%C3%BCzerine_birka%C3%A7_g%C3%B6zlem..
9-Jeremy Rifkin, The End of the Work, A Tarcher/Putnam Book, New York,1995,s. 240-241.
10-https://www.volunteerhub.com/blog/25-volunteer-statistics/