Kısa durum raporu

Yaklaşan seçimden söz edeceksek olabilecekler vardır, olması pek muhtemel görünmeyenler…

Örneğin, duruma göre, bir bahaneyle seçimlerin yaptırılmaması güçlü sayılmasa da ihtimal dâhilindedir. Seçimler yapılırsa da 7 Haziran’daki tablonun önemli ölçüde değişmesi pek mümkün görünmemektedir.

Her şey bir yana, sonuçların fazla değişmeyeceği bilindiği halde yeniden seçime gidilmesi, tek başına bu olgu bile, Türkiye’de siyasetin ince ayrıntılarına kadar önceden planlanmış bir proje doğrultusunda yürümediğinin göstergesidir.  

Neyse, önümüzde 40 güne yakın süre var, yeri geldiğinde seçimleri konuşmaya devam ederiz. Sonrasını da “seçmen hangi mesajı verdi” egzersizleriyle getiririz…

Bugün başka “durumlara” bakalım…

***

Türkiye’de düzen siyasetinin önümüzdeki 4-5 yıllık dönemde nasıl şekillenebileceği üzerinde “fikir jimnastiği” yapabilir, kimi kestirimlerde bulunabiliriz.

Bu tür çabalarda, düzenin “neler yapabileceğinden” çok “neleri yapamayacağına” ya da yapmasının pek mümkün görünmediğine bakmak her zaman daha sağlıklıdır. Kuşkusuz, Türkiye’nin bugün içinde bulunduğu durum ve koşullar itibarıyla… Yoksa ortada düzen açısından herhangi bir kriz yoktur, taşlar yerine oturtulmuştur, gerilimler törpülenmiştir ve işler normal mecrasında yürümektedir; o zaman elbette “neler yapabileceklerine” odaklanılır.

Bugün Türkiye’de böyle bir durum yoktur; dolayısıyla düzenin “neler yapabileceği” de neleri (artık) yapamayacağından türetilmek zorundadır.    

Başlayalım.

Literatürde “merkez sağ” denilen konumun Türkiye’de yeniden üretilip siyasetin merkezine yerleştirilmesi mümkün görünmemektedir. Adı AKP olur, sonu “P” ile biten başka parti olur, Erdoğan’ın bizzat kendisi olur ya da olmaz; ama ufak tefek rötuşlara bile tahammülsüz “bugünkü haliyle AKP”, MHP ile birlikte, artık düzen siyasetinin demirbaşı haline gelmiştir.

Şöyle söylesek de olur: Hürriyet ve İtilaf ’tan 1920 Meclisindeki İkinci Gruba, oradan Demokrat Parti’ye, Adalet Partisi’ne ve ANAP’a uzanan bir siyasal geleneğin bugün kendisini “Erdoğan damgalı AKP” dışında sürdürme imkânları yok denecek kadar azalmıştır.

Tespit, birtakım soruları davet etmektedir:

Emperyalist odaklarıyla, sermaye sınıfıyla, “derin devletiyle” vb. istenilen, “böyle gitsin” denilen bir durum mudur?

Durumu değiştirmeye yönelik girişimler büsbütün gündem dışı mıdır?

Durumun Kürt hareketi açısından anlamı ne olabilir?

Durum, sol açısından nelere işaret etmektedir?

***

Aynı sırayla devam edelim:

“Oh, nihayet oldu, biz de tam bunu istiyorduk” demedikleri kesindir de, değiştirme güçleri sınırlı olduğu gibi gerçekten değişmesini isteyip istemedikleri de tartışmalıdır. Akla getirdiği sakıncaların yanında, kritik dönemlerde her işin yaptırtılabileceği bir tür “paralı asker” görünümü vermesi büsbütün gözden çıkartılması önünde engeldir.

“Durumu değiştirme”? Abdullah Gül’le zemin yoklanmış, ama beklenen işaretler alınamamıştır. Bu alternatifin yeniden devreye sokulması için çok ciddi altüst oluşlar gerekecektir. Alternatif devreye girse bile Gül’ün kendi siyasal geleneğinde bir “devri sabık” yaratmayacağı, AKP’yi “fabrika ayarlarına” (artık her neyse) döndüremeyeceği kesindir.

Kürt hareketi? Apaçık ortaya çıkan şudur: AKP’nin, “İttihatçı-Jakoben-Kemalist geleneğin” dışında kaldığı için “çözüm” açısından çok daha uygun bir muhatap sayılabileceği görüşü iflas etmiştir. Eğer “geleneksel devlet refleksi” ise, AKP bu açıdan 1920’lerdeki ve 30’lardaki refleks örneklerinden hiç de aşağı kalmayacağını göstermiştir. “Diyalog” mu? Elbette olur; ama bu saatten sonra zaten herkesle olabilir… 

“Durum” ve sol hareket?

Bu başlıkta, yazının sınırları ötesinde düşünmek ve tartışmak gerekiyor.  Şimdilik, bir öneri ve bir de tespitle yetinip bitirelim.

Öneri: AKP-Erdoğan iktidarına ilişkin olarak 2013 yılından bu yana gündeme getirilen, fazla merkezi planlı ve ön kurgulu “restorasyon projeleri” nadasa bırakılmalı, onun yerine bugünkü durumdan neler çıkarılabileceğine odaklanılmalıdır.

Tespit: “Sarayın yenilmesine”, “AKP’nin geriletilmesine” ya da “Erdoğan’ın siyaset yapamaz hale getirilmesine” yönelik hedefler kimsede “bunlar asgari düzeydeki hedefler” yüksünmesine yol açmamalıdır. Yukarıda anlatılanlar çerçevesinde bakıldığında, bunlar düpedüz düzenin bugünkü siyasal temellerine yönelik hedeflerdir.   

Bu hedeflerde yol alındığında, düzenin şapkasından “o zaman bu” diye öteden beri hazır tuttuğu bir tavşanı çıkaracağı da sanılmamalıdır.