AKP/Saray iktidarının ilk gününden bu yana en büyük başarısının gündem belirlemek ve belirlediği gündem ekseninde ortaya çıkan gerilimleri iyi yönetmek olduğunu söyleyebiliyoruz. Başlıkta yer verdiğimiz soru, önce fısıltı gazetesi aracılığıyla yayılan ve geçen hafta itibariyle doğrudan Recep Tayyip Erdoğan ağzından açık tartışmaya açılan yeni gündemimiz hepimize hayırlı olsun.
Madem soruyu başlığa taşıdık, önce yanıtımızı verelim.
Bir karşılaştırma yapacak olursak, yaklaşık 10 aydır rehin alınmış olarak cezaevinde tutulan sevgili Selahattin Demirtaş tutuklanmadan 3-4 ay öncesine gidelim. Benzer tartışma HDP eş başkanları üzerinden ilk başladığında ortalama tepkinin “yok artık, bunu da yapamazlar” olduğunu, gün gün bu saçmalığın gerçek bir olasılığa döndüğünü ve nihayetinde bugün itibariyle 10 aydır cezaevinde olduklarını hatırlatmak isterim.
Peki bugün “Kılıçdaroğlu tutuklanabilir mi?” sorusu karşımıza çıktığında “yok artık o kadarı da olmaz” mı deniliyor yoksa “bunu da yapabilirler” hissi/düşüncesi mi daha kuvvetli?
Görebildiğimiz kadarıyla ağırlıklı yanıt ikincisidir ve bu yeterlidir.
Sıkışan fare aslan kesilir
AKP/Saray rejiminin ayakta kalabilmek için hem içeriye hem dışarıya “güçlü” olduğunu göstermek dışında bir şans yok. Bize göre AKP’yi iktidara taşıyan temel güçler olan Türkiye sermaye sınıfı ve emperyalist merkezlerin sıkça iddia edildiği gibi AKP ile Tayyip Erdoğan ile uzlaşmaz çelişkileri yok. Tam tersine bu iktidarın kendilerine hizmetlerinden memnun oldukları da bir başka önemli veri. Ancak, hem bu iktidarın kendilerine sunduğu olanakları güvence altına alacak hem gerilimi düşürerek daha uzun süre aynı keyfi yaşamalarına olanak sağlayacak bir alternatif oluşturdukları anda AKP’den vazgeçmekten tereddüt etmeyeceklerdir. Dolayısıyla AKP’nin iktidarını korumasının esas yolu, güçlü olduğunu ve hizmete devam edebileceğini her gün yeniden göstermesine bağlıdır.
Özetle söylersek, AKP/Saray iktidarı aynı anda hem çok güçlü hem çok zayıf bir durumda. Ancak her iki durumda da Türkiye’nin dinamik ve kendisine net biçimde karşı olan büyük kesimini sindirmek ve teslim almak üzere saldırılarını yoğunlaştıracağı yeni bir döneme giriyoruz.
Tayyip Erdoğan bir taraftan AKP içini düzenlerken bir taraftanda kendisine alternatif olabilecekleri ve AKP/Saray iktidarı karşısında halkın teslim olmama iradesini temsil edenleri etkisizleştirmek için her yolu deneyecektir.
Daha açık olarak yazalım, AKP/Saray rejimi önümüzdeki dönem saldırılarını yoğunlaştıracaktır.
Belirleyici olan iktidar değil biziz
Buraya kadar söylenenlerin pek çok kişinin de aklından geçtiğinden hiç şüphemiz yok. Ancak esas mesele bundan sonra başlıyor.
Birincisi ve bizce bugün için en önemli mesele şudur. Siyaset kuşkusuz siyasal rakibinizin ne yapmaya çalıştığını, yönelimini, hareket tarzını, hedefleri vb. anlamayı da gerektirir. Ancak esas olarak buraya sıkıştığımız andan itibaren iktidarın işini fazlasıyla kolaylaştıran bir hata yapmış oluruz.
Bu bakış açısı en fazla, AKP/Saray rejiminin saldırılarına nasıl direnileceği üzerine bir hat çizebilir. Kuşkusuz gereklidir, önemlidir. Ancak Türkiye’nin gerçek ihtiyacı, bu iktidarın saldırılarına karşı direnmek değil, bu iktidardan kurtulmaktır.
Bugün Türkiye’nin sorunu AKP/Saray rejiminin ne yapacağı, ne yapmak istediği değildir. Bu zaten aşağı yukarı bellidir. Esas sorun muhalefetin (daha özel olarak bu gidişata kesin olarak son verebilecek iradeyi temsil eden devrimci güçler) ne yapıp ne yap(a)mayacağıdır.
2019’a kadar sürmesini daha zayıf bir ihtimal olarak gördüğümüzü de ekleyerek söyleyelim, Türkiye 2017 Nisan’ı ile 2019 arasını, esas olarak 2013 Haziran’ı ile başlatabileceğimiz dönemin belki de son etabı olarak yaşayacak.
AKP/Saray iktidarına kesin olarak son vermek için 2013’den bu yana elimize geçirdiğimiz fırsatları kullanamamış olmanın acısını fazlasıyla yaşadık/yaşıyoruz. Şimdi bu deneyimlerden çıkardığımız derslerle karşı karşıya olduğumuz belki de bu son fırsatı doğru değerlendirmek için, ciddiyetle ve somut bir hareket planıyla emekçi halkımızı bu sürecin öznesi haline getirmek zorundayız.
Bugüne kadar deneyim, birikim, güç veya olanak kısıtlarından söz etmenin en azından affedilebilir tarafları olabilirdi.
Aynı akıl yürütmeyle söyleyecek olursak, bu kadar deneyim, birikim, güç ve olanak elde edildikten sonra, artık AKP/Saray iktidarı yıkılmalıdır.
Devrimciler, kendilerini esas olarak bunun gereklerini yerine getirmek üzere yeniden kurarken, bunun önünde engel oluşturan her ne varsa bunu bir kenara atmaktan tereddüt etmemelidir.