Kesintisiz darbeler süreci

Kapandı mı tam kapanmadı mı bilemediğimiz bir defteri yeniden açalım:

Belirli güç odaklarının gönlünde, Erdoğan’ın ve AKP’nin özellikle son üç dört yıl içinde sergilediği “sivriliklerin” törpülendiği, süreçlerin “normal” sayılan mecralarda geliştiği, Kürt sorununda çözüm masasının yeniden kurulduğu bir Türkiye’nin yattığı söylenebilir.

Yani şu malum “restorasyon” meselesi…

Amacımız, gerçekten polemik değil; ama artık net olarak görmek gerekiyor: Süreçler belirli bir doğrultuda gelişirken, niyet apaçık ortadayken ve işler buna göre yönlendirilirken, “eninde sonunda restorasyon gelecek” öngörüsünde ısrar edip siyaseti bu varsayım üzerinden kurmanın hiçbir değeri ve karşılığı yoktur.

Hemen ardından ekleyelim: Kimlerin gönlünde ne yatarsa yatsın, Türkiye’de özellikle 7 Haziran 2015 seçimlerinden önce varsayılan yönleriyle bir “restorasyon” ihtimali sıfırdır.

Yaşanacak olan, Erdoğan cephesinden bir konsolidasyondur ve bu konsolidasyonun “kesintisiz darbeler süreci” olarak zorlanacağı da açıkça görülmektedir.

Kuşkusuz, bir “askeri darbeden” (şimdilik) söz etmiyoruz. Darbeler, parlamentoya, muhalefetteki partilere, devletin yerleşik kurumlarına yönelmiştir, daha fazla yönelecektir ve bu alanları mümkün olduğunca etkisizleştirmeyi ya da son kalıntıları da temizleyerek dikensiz gül bahçesi haline getirmeyi hedefleyecektir.

Gönlünde başka aslan yatan güç odakları, bu darbeler sürecini “kaygıyla” da olsa sadece izleyecektir…

Kürt hareketindeki “Türkiyelileşme” dönemi, artık nasıl olduysa, karşıt tarafların sanki “zımni” bir mutabakatıyla ve adeta elbirliğiyle bitirilmiştir. Bu saatten sonra ne olursa olsun, isterse “İmralı” yeniden devreye girsin, eskiye dönülmesi mümkün görünmemektedir. Erdoğan cephesi, Kürt coğrafyasında tutunabilme sınırlarını görmüştür ve “milliyetçi” oy deposu dururken burayı gözden çıkarmıştır.

CHP, bir yanda gidişatı görmenin ve tabanındaki duyarlılıkların dayattığı “sert” çıkışlarla diğer yanda “devlet kuran”, “sorumluluk sahibi parti” imajı arasında gelgitli ve sancılı bir dönem geçirecektir.   

MHP’nin kendi içinde neler olursa olsun, Erdoğan cephesinin işini güçleştirecek sonuçlar beklenmemelidir. Her durumda, bu partinin belirli bir kesimi Erdoğan cephesine yakınlaşmış olacaktır.

Bu tabloda, Erdoğancı konsolidasyonun ve kesintisiz darbeler sürecinin araçlarından biri de referandumlar olacaktır.

Erdoğan’ın “acelesi olduğu” doğrudur ve kesintisiz sürecin pek çok darbesi içinde bulunduğumuz yıla sıkıştırılacaktır.

“Erken seçim” ihtimali dâhil…

Ve görmek gerekiyor: Bugün Türkiye’de parlamento önceki dönemlere göre çok daha itibarsızdır; ihtiyaç olan her durumda rahatlıkla baypas edilebilir bir kurum haline gelmiştir. Öyle ki “plebisiter demokrasi” adına şu söylenirse hiç şaşmamak gerekir: “Doğrudan demokrasi demiyor muydunuz? İşte, referandumlar temsili demokrasiye göre çok daha doğrudandır!”

***

Bütün bu söylenenler neye işaret ediyor?  

Bizce şuna: Kesintisiz darbeler sürecine etkili bir karşı duruşun tek yolu ve imkânı, sokakta, işyerinde, okulda, kurumlarda ve mahallelerde direnç odakları oluşturulmasıdır.

Erdoğan cephesi, defterini dürecek dinamiğin nerede olduğunu 2013 Haziran’ında görmüştür. Karşılığını da “yüzde 50’yi zor tutuyorum” sözüyle vermiştir.

Ancak, kendisi bu “yüzde 50’den” o kadar da emin değildir. Evet, seçimler, referandumlar vb. söz konusu olduğunda emin sayılabilir; ama aynı yüzde 50’nin sokaktaki, işyerlerindeki, mahallelerdeki gücü ve etkisi söz konusu olduğunda birtakım kuşkuları vardır.

Daha doğrusu, mutlak sayılar dışında, karşı tarafın dinamizmi ile kendi cephesinin dinamizmi arasında “etki katsayısı” açısından ilkinin lehine bir fark görmektedir.

Bunun çaresini de kendi cephesini aktivize etmeden önce, karşısındakilerin aktivizmini köreltmede aramaktadır.

Patlayan bombaların ardında yatan da budur.

***

Önümüz yaz, sonra sonbahar, ardından kış…

Türkiye sol hareketinin, kesintisiz darbeler sürecine karşı Erdoğan cephesine önce bunaltıcı bir yaz, ardından “başkan babalarının sonbaharını” yaşatması, sonra da 2017’ye düzenin vinterizasyon çabalarını boşa düşürerek girmesi mümkündür.

Mümkündür; çünkü tüm eksikliklerine ve zaaflarına karşın bugün sol hareket Erdoğan Türkiye’sine ikirciksiz hayır diyen geniş bir kesim üzerinde etkili olma fırsatlarına sahiptir.