Kerteler, strateji ve ipuçları

Can Soyer’in İleri’deki “periyodizasyon” yazılarından sonuncusu (23 Mart) sosyalist harekette strateji konusuna da değiniyordu.

Buradan kalkarak birkaç adım daha atmayı deneyeceğiz.

Peşinen belirtelim: Bu adımlar Soyer’in yazısında strateji konusunda söylenenleri “ileriye taşımaktan” çok biraz daha açmaya yöneliktir.

***

Soyer, stratejinin türetileceği olgular olarak (a)’dan  (f)’ye belirli kerteler sıralamaktadır. “Emperyalizmin iç hiyerarşisi, küresel yönelimleri, bölgesel politikaları” (a) ile başlayan kerteler,  “işçi sınıfının ve ilerici toplumsal kesimlerin talep ve arayışlarına” (f) uzanmakta, stratejinin bu kertelerden türetilmesi gerektiği söylenmektedir.

Doğrudur; doğru olduğu gibi, bu altı kertede tenzilata gitmenin ya da yenilerini eklemenin pek bir getirisi olmayacaktır.

Ancak, sorulması gereken bir soru vardır: Soyer’in kerteleri yüz yıldır geçerli sayılabileceğine göre, örneğin 1910’lardaki stratejilerle günümüzdeki strateji arayışları “aynı” mı olmalıdır?

Şöyle de sorulabilir: Soyer’in kerteleri arasındaki mesafeler yüz yıldır aşağı yukarı sabit mi kalmıştır? Örneğin bugün (a) kertesinden (f) kertesine “inmek” ya da (f) kertesinden (a) kertesine “çıkmak” yüzyıl önce ne idiyse bugün de öyle midir?

Ya aslında kerteler birbiriyle fazlaca iç içe geçtiği halde aradaki mesafeler birinden diğerine geçişi güçleştirecek ölçüde uzamış görünüyorsa?

Eğer “eşitsiz gelişim yasası” diyorsak bu sorular mutlaka dikkate alınmalıdır. Elbette bu yasanın tanım gereği armudu pişirip ağzımıza düşürecek şekilde işlemediğini, işimizi güçleştirecek kimi durumlara da yol açabileceğini unutmadan.

Sonuçta diyoruz ki Soyer’in kertelerini, stratejinin bu kertelerden hareketle türetilmesi gerekliliğini kabul edenler, hemen ardından bir de “aradaki mesafeler” sorununa eğilmek zorundadırlar.   

Deneyelim.

1960’ların milli demokratik devrim (MDD)-sosyalist devrim (SD) tartışmalarına dönelim. Bizce çok nettir: O dönemin tartışmalarında “yanlış” olan MDD’nin bir stratejisi varken “doğru” olan SD’nin yoktur! Ne derseniz deyin, 60’lı yıllarda “bugün yarı bağımlı ve yarı feodal bir ülke olan Türkiye’de hâkim çelişki…” diye başlayıp ardından karşılıklı güçleri sıralayan klişe, “ipuçlarının” da ötesinde doğrudan doğruya bir strateji de öngörmekteydi. SD ise kendi stratejisini kurmak yerine (belki de kuramayacağından) MDD’nin bariz defolarına, statik kalıplarına işaret etmekle yetiniyordu.

İşte, kerteler arasındaki mesafeler başlığının önemi burada ortaya çıkmaktadır. Bir: 60’ların dünyası kerteler arası iniş çıkışları kolaylaştıracak yalınlığa ya da “kompaktlığa” sahipti; iki: eğer stratejiyse, “aşamalı” herhangi bir devrim perspektifi “aşamasız” devrim perspektifine göre her zaman daha avantajlıdır. Hatta günümüz için şu da pekâlâ söylenebilir:  “Bana bir aşama tanımlayın, size hemen bir strateji geliştireyim…”

***

Bütün bunlar “sosyalist devrimciliğin stratejisi olmaz” anlamına mı geliyor?

Elbette hayır.

Ne anlama geldiği, gene Soyer’in yazısında geçen iki kavramla birlikte anlaşılabilir: “Özgül bağlam” ve “Bolşevizasyon.” Yani birincisi, kerteler arasındaki mesafeleri burada, Türkiye’de kendi eylemlerimizle zorlayıp “bilince çıkaracağız” ve stratejimizi de böyle geliştireceğiz; ikincisi,  Bolşevikliği “sıkı örgüt” darlığında anlamaktan kurtulup cesur, yenilikçi ve deneyici olacağız…

***

Eğer kerteler arası mesafeyse, bu bağlamda stratejiyse ve ipuçlarıysa, ilk ikisi doğrudan avantaj sayılabilecek, diğer ikisi ise dezavantaj gibi görünmekle birlikte avantaja çevrilebilecek dört noktaya değinip bitireceğiz.  

Bir: Bugün dünya kapitalist sisteminin geniş kesimleri maddi anlamda rahatlatıcı (refah) bir yeniden yapılanmaya gitmesi mümkün görünmemektedir.

İki: Dünya kapitalist sistemi ve bu sistemin ülkeleri, milliyetçilik/otoriterlik/faşizm kokusu ve pratiği sinmiş ideolojiler dışında toplumun farklı kesimlerini aynı anda kucaklayabilecek düşünce sistemleri geliştirme imkânlarını tüketmiştir.

Üç: Geçmişteki stratejilerin önemli öğeleri arasında yer alan “ittifaklar meselesi” bugün farklı bir karakter kazanmıştır; bir zamanlar “potansiyel müttefik” sayılan unsurlar bugün ittifaktan çok “kapsanma” bağlamında düşünülebilir.

Dört: Özellikle Türkiye söz konusu olduğunda dinci gericiliğe karşı mücadelenin, kerteler arasındaki mesafeleri de etkileyecek, fazla açılmış görünenleri kapatabilecek bir etki yaratıp işlev görmesi mümkündür.