Naçizane bir tespit ile başlamak istiyorum. Eğer en küçüğünden bile olsa bir erk altında olanı ezebiliyorsa bunun tek nedeni tüm topluma yayılan erk mekanizmasının başı olan iktidardan kaynaklanır. İktidar tüm toplumların gözeneklerine yayılan bir irin gibi en büyüğünden en küçüğüne hükmetme mekanizmalarını kurarken kendi ahlaksız yapısını da toplumun gözeneklerine yerleştirir. İktidarlar halka ve kendi altındaki erk kanallarına yozlaşmalarını yayarken aynı zamanda bunun kanıksanmasını ve hatta ahlaki kılınmasını da sağlarlar. Bu sayede iktidarlar kendi “kitle” desteklerini yeniden ve yeniden üretirler.
Geçtiğimiz birkaç gün içinde ikisi de Antalya’da gerçekleşen iki ayrı olayı yukarıda belirtilen tespit ile uygunluğu bakımından ele almak istiyorum. Serik’te nar toplayıcılığı yapan Altın Erdoğan isimli tarım işçisi 15 kişilik servis aracına 30 kişi bindirilmek istendiği için durumu kameraya kaydetmek isteyince Çavuşlarının yönlendirmesiyle diğer işçiler tarafından dövülerek gözünü kaybetmesine neden olundu. Haberin ayrıntısı için https://ilerihaber.org/icerik/tarim-iscisi-60-yasindaki-kadin-isverenin-azmettirmesiyle-dovulerek-kor-edildi-120615.html ) . Diğer haber ise Kumluca’da gerçekleşti. Görev yerini terk eden iki hemşireye Başhekim Ayşegül Alkan tarafından bir kâğıda 500 kez “ben salağım servisimden başka servise gittim” şeklinde yazı yazması cezası verildi. Yine haberin ayrıntısı için (https://www.cumhuriyet.com.tr/haber/bashekimden-hemsireye-ben-salagim-gorev-yerimi-terkettim-cezasi-1799080 ).
Şimdi belki de binlerce yıldır hiç değişmeden devam eden bu sürece odaklanalım. Birincisinde kendileri için de ölümcül bir aldırmazlığa tepki gösteren 60 yaşında bir kadını öldüresiye dövüp kör olmasına yol açan kendi çalışma arkadaşları; diğerinde ise bulunduğu yerin tanrısı olduğunu ilan etmesine çok az kalmış bir başhekim hanımın hemcinslerine onursuzca bir cezayı dayatması durumu var. Bu insanlar muhtemelen kendi çoluk çocukları da olan, hatta belki de çevrelerinde “aa o mu çok iyi insandır” denilen insanlar olabilir. Hitler’in en vahşi militarist kurumu olan SS Subayları için de savaş sonrası “çok nazik, ailesine bağlı, hayvanları seven” şeklinde yapılan nitelemeler hatırlanırsa belki konuya daha çok açıklık getirilebilir.
Diğer taraftan ahlaklı olmayı dini inanca ve hatta bir dinin belli bir mezhebine ve hatta belli bir tarikatına indirgeyen anlayış da erk tartışmasına eklenebilir. Yine bu insanlar da ahlak ile iktidar arasındaki yozlaştırma ilişkisini göremeyen gündelik hayatlarında “iyi insanlar” olmakla övünen insanlardır. Bunlar bir dini inanca sahip olmanın insanlarda onur ve erdemin yaratıcısı olduğuna inanırlar. Hangi dine göre, hangi inanç biçimine göre gibi sorular havada asılı kalır oysa. Bir kentte şortla giden kadınlar olmasını ahlaksızlık ama belediyede halkın parasının iç edilerek bir avuç müteahhide peşkeş çekilmesini normal karşılayan şaşılık da kaynağını yine buradan alır.
Her kentte olduğu gibi bizim kentimizde de iyi ve kötü insanlar var, onları iyi ve kötü yapan belirli bir yaratılış şekli ise yok. Doğuştan gelen bir iyi veya kötü yok ise iyilik ve kötülük kentlerimizde nasıl yan yana bulunabiliyor? İşte benim savım odur ki; yarattığımız her iktidar odağı kendi kötülüğünün kaynağıdır çünkü yönetebilmesi ve sürdürülebilir olması buna bağlıdır. Kötülüğün beslediği her iktidar açıkça olmasa bile tavrını her zaman kötüyü kollayarak gösterecektir. Göz göre göre yapılan bir hatayı engellemeye çalışan kadın bir topluluğun yönlendirilmiş ifadesiyle suçlu bulunabilecek veya o başhekim bir süre sonra belki de daha iyi bir hastaneye başhekim olarak atanarak “cezalandırılacaktır”.
İyi olana varmanın yolu ile ilgili hala en iyi tespit ise bundan yaklaşık 150 yıl önce yapılmış: “İnsanların değil nesnelerin yönetilmesi” tespitidir. İnsanlık, bir gün iktidarı sadece nesneler üzerinde iktidar olarak kurmadıkça, kendisini farklı olan olarak kodlamaya devam ettikçe ve bu farklılığı da başka erklerden güç alarak yaygınlaştırmaya çalıştıkça kötülük kentlerimizde kol gezmeye devam edecek. Bir gün 60 yaşındaki işçinin gözüne mal olurken ertesi gün kuyruğu kesilmiş bir kedinin görüntüsüyle alt üst olmaya devam edeceğiz. Bir insan nasıl olur da masum bir kedinin kuyruğunu keser ki? Bir başhekim nasıl ilkokul birinci sınıf öğrencilerine verilen bir cezayı meslektaşlarına reva görüyorsa öyle.