Benim çocukluğumda mahallelerin abileri olurdu. Hepsinin bellerinde silahları, bakışlarında külhanbeyi bir mağrurluk edası, benim büyüdüğüm yerde silah erkeğin takısıdır kısacası. Ancak belinde silah olmak aynı zamanda o insana belli sorumluluklar da yüklerdi. Öyle belli olacak şekilde taşınmaz, çok önemli bir vukuat yoksa uluorta gösterilmezdi. En önemlisi de silah belden çıkarsa ateşlenmek için çıkar çok büyük bir olay yoksa belden çıkarılmazdı.
Benim çocukluğumdaki abiler de çok tekin insanlar değildi hani. Onları övmek için yukarıdaki satırları yazdığımı falan düşünmeyin. Sadece karşılaştırmak ve şimdiki zamanlarla kıyaslamak için yazıyorum bunları. Şimdilerde Antalya sokaklarında iktidardan aldığı destekle kendini 'Ali kıran baş kesen' ilan edenlerle ilgili haberleri okuyunca mecbur kaldım böyle bir karşılaştırma yapmaya. Eskiden silah taşımanın da bir adabı varmış gerçekten, anladım.
Bildiğiniz gibi geçtiğimiz yıllarda Konyaaltı sahil projesi adı altında Konyaaltı sahili yenilendi. Ardından da AKP’li belediye başkanı Menderes Türel marifetiyle tüm sahil Alkoçlar’a verildi. Ebru Küçükaydın’ın haberine göre; İşletmenin Genel Müdürü Doğan Balakan belindeki silahı herkese göstere göstere Konyaaltı sahilindeki işletmeleri yönetmeyi tercih ediyormuş.
Pandemi başladı beri Antalya esnafının durumu malum. Tüm Türkiye’deki varolan sorunların üstüne Antalya bir de turizme göbekten bağlılığın getirdiği ekstra sorunlarla mustarip. Sahil bandındaki işletmeleri kiralayanlar ise tüm bunlara ek olarak daha büyük sorunlara sahip. Şikâyetlerini iletecek mecra bulamadıklarını söylüyorlar çünkü CİMER’e yazılan şikâyetler bile müdür beyin önüne anında isimleriyle düşüyormuş. Doğan beyle veya Ender beyle görüşebilmenin yolu da ancak borçların ödenmesinden geçiyormuş. Üstüne sürekli arttırılan aidatlar, onun üstüne satılacak ürünleri sadece belirlenen yerlerden alma zorlaması vb. vb. Kısaca Yaşar Kemal’in kitabına verdiği isim gibi “Zulmün artsın”
Antalya gibi bir şehrin, dünyaca tanınan bir sahilinde belde silah yanında korumalar ile yöneticilik yapmak en basit şekliyle mafyacılıktır. Mafya özentiliğidir. Özellikle de Pandemi yüzünden burnundan soluyan esnafın ortasında bunu yapmak insanların sinirleriyle oynamaktır. AKP iktidarından önce de elbette vardı böyle adamlar, eskiden de belinde silah parasından ve silahından aldığı güçle insanların üzerinde baskı kuranlar vardı. Ama son yirmi yıldır bunlar da evrim geçirdi. Görünümlerinden tutun olaylara yaklaşım tarzlarına kadar her konuda farklı davranıyorlar. Çok daha kinik ve çok daha derin hesaplarla hareket ediyorlar, gücün önünde hemen biat ediyor ama güçsüze asla merhamet göstermiyorlar, bizleri sürekli sınıyorlarmış gibi davranıyorlar. Eğer biz gerekli şiddette bir tepkiyle cevap veriyorsak hemen geri çekiliyorlar, yok eğer dişleri etimize geçebiliyorsa tüm eti koparmaya çalışıyorlar. Bellerindeki silahı asla kullanabilecek gibi durmuyorlar, ama her şeyi olduğu gibi silahlarını sergilemeye de bayılıyorlar. Bilir bilmez herkesi tehdit ederken sosyal medyada silahlarla arz-ı endam ediyorlar ama sanki biri bir hırlasa “hoşt” demeye bile mecalleri olmayacak gibi.
İşgal ediyorlar, hakaret ediyorlar, kendilerinin dışındaki kimseye yaşam hakkı tanımak istemiyorlar. Adeta kendi kendisiyle evlenmek isteyen bir papaz gibiler, düştükleri durum hakkında hiçbir fikirleri yok. İsteklerinin çizdiği fasit dairenin tam göbeğindeler.
Kendi kendisiyle evlenmek isteyen bir papaz gibi...