Siyasetin, daha doğrusu siyasette muhalif konumda olmanın doğasında vardır: Şu “beyin fırtınası” denen şey, ileriye dönük projeksiyonlar-senaryolar, çeşitli olasılıkların hesaplanması, kısacası işin “düşünsel” yanı fiile hep ağır basar.
Normaldir; ama gene de sınır çizip bir oran verecek olursak, muhalif konumdayken üç birim tefekküre bir birim fiilin düşmesi gerekir.
Türkiye solunda ise bu oranı tutturmak güçtür ve işin kötüsü giderek daha da güçleşmektedir.
Neden?
Birincisi, sosyalizm toplum önünde bir alternatif olarak henüz zayıftır, etkili değildir. İkincisi, sol, bu eksikliğine karşın düşünsel planda fazlasıyla gelişkindir. Beyin fırtınasıysa âlâsını yapar, ihtimalleri inceden inceye hesaplamasını bilir. Senaryo üretmekse, zamanında bir yılda yazdığı senaryo sayısı açısından dünya birincisi olduğu söylenen Yeşilçam’ın merhum Bülent Oran’ına bile taş çıkarır.
Gelgelelim, böyle olduğu için sınırlar aşılır, oran makul olmaktan çıkar: On birim tefekküre bir birim fiil…
İşte bu olmaz.
“O zaman ne yani, düşünmeyelim mi, irdelemeyelim mi, ölçüp biçip tartmayalım mı?”
Yap… Yap da…
***
Yap da, inceden inceye hesaplanan olasılıklar solu hemen her konuda mütereddit kılıyorsa; hedefine kilitlenmiş, ama henüz kararını tam vermemiş bir kedide olduğu gibi ön ayaklardan biri içeriye doğru kıvrık duruyorsa ve kediden farklı olarak bu hep böyle devam ediyorsa, burada bir sorun vardır:
“Ya bu bir fare değil de beni oyalamak üzere önüme koydukları başka bir şeyse…”
“Tamam, fare, ama ya ben onu tutarak ondan kurtulmayı zaten kafasına koymuş başkalarının oyunun bir parçası olursam…”
“Fareyi tutayım, ama bunu yaparken güç odaklarının fare sonrası için düzenledikleri tezgâhlara karşı birtakım önlemler de almam gerekecek…”
“Farenin üzerine atlarken yaptıklarım mutlaka izlenecektir; buna göre beni etkisiz kılacak yeni yollar arayacakları kesin…”
“Ya hamle yaptığım halde yolunu bulup bir deliğe sığınır ve kurtulursa? Cümle âleme rezil olmak da var…”
Böyle bir kedi fare falan tutamaz; kedi olduğu bile kuşkuludur.
***
O zaman güncel-pratik siyasetin kimi temel ilkelerine gelelim.
Kuraldır: Bir siyasal öznenin kafasındaki kurgulardan tek tek her birine tekabül eden, yani kurgu sayısı kadar siyasal fiil olamaz, mümkün değildir.
İkinci kural: Henüz yeterince güçlü ve etkili değilsen, elindeki tüm olanakları verili bir an için en öne çıkan hedefe karşı seferber edersin, buraya yüklenirsin. Daha “ötesini” ve “başka olasılıkları” bunu yaparken de düşünmenin önünde hiçbir engel yoktur.
Üçüncü kural: Karşı tarafın “oyunları” ve “tezgâhları” Allah’ın emri değildir; en öne çıkan hedefe karşı etkili bir seferberlik sağlar, ses getirici bir mücadele verebilirsen, bununla o “oyunları” ve “tezgâhları” da etkilersin, belki de bozarsın.
***
Artık çok daha “somut” konuşabiliriz.
Bugün ortada kazık gibi duran bir AKP iktidarı/rejimi vardır.
Hedef, bu iktidarı/rejimi geriletmek, devirmektir.
Birtakım güçler, odaklar, artık her neyse, AKP’nin yeri ve ağırlığı değişken olmak üzere AKP’li ya da AKP’siz birtakım “senaryolar” üzerinde mutlaka duruyorlardır.
Bugünkü gücü ve etkisiyle solun üç birim AKP düşünüp bir birim AKP karşıtı fiilde bulunması öyle pek güç görünmemektedir. Ne var ki, AKP’nin önü, arkası, sağı, solu, AKP’li ya da AKP’siz bir yakın geleceğe ilişkin sayıca asgari beş senaryonun hakkını aynı anda verecek bir eylemliliğin içine girmesi mümkün değildir.
Anlatabildiğimizi umuyoruz.