“Kariyerizm”

Başlarken bir ön açıklamanın gerekli olduğunu düşünüyoruz.

Genellikle, solun “iç meselelerinin” açık ortamlara taşınıp bu ortamlarda tartışılmasına pek iyi gözle bakılmaz. Bunlar, örgütlü yapıların kendi içlerinde ele alınması gereken konular olarak değerlendirilir. 

Kuşkusuz, böyle konular vardır ve bunların uluorta ifşa edilip tartışılması gerçekten kimseye bir yarar sağlamaz. Gelgelelim, farkında olunsa da olunmasa da bugün Türkiye solu ciddi bir yeniden yapılanma sürecinden geçmektedir. Dünyanın ve Türkiye’nin nereye gittiği, AKP’nin neyi hedeflediği, rejime karşı mücadelede nelere dikkat edilmesi gerektiği gibi “asli” konularda zaten herkes yazıp çiziyor; iyi de sadece bunlarla mı yetineceğiz? Eğer sol bir yeniden yapılanma sürecinden geçiyorsa (ya da geçmek zorundaysa) “içsel” gibi görünen kimi konuları dışsallaştırmanın hiç mi yararı olmaz?

Üstelik “şeffaflık” sözü solda bu kadar benimsenmişken…

***

Gündemimizde “kariyerizm” var. 

 “Boş ver, herif kariyeristin teki…”

Bu tür tespitleri öteden beri duyarız. Ancak, geçmişe göre bir farklılaşma var: Geçmişte herkesin kariyeristi kendineydi; örneğin soldaki (A) örgütü, (B) örgütünde kimin kariyerist olduğuyla hemen hiç ilgilenmezdi. Bugün ise herkes bir başka sol örgütte kimin kariyerist olduğuna merak sarmış durumda; üstelik solun alanındaki örgütsüz kişiler de baktıkları örgütlerde önce kimin “kariyerist gibi göründüğüne” kafa yoruyor…

Bu işte bir yanlışlık vardır. 

Dünden bugüne solun tarihinde elbette kariyerist kişiler olmuştur; bugün vardır, yarın da olacaktır. Ancak öyle sanıldığı kadar fazla sayıda olmamıştır ve bugün de değildir.

“Kariyerizm” yakıştırması aslında solu hiç öyle olmaması gereken bir dönemde vasata, mediokrasiye mahkûm edecek bir etki yaratmaktadır. Liberal saldırı döneminin başlıca jargonlarından biri olan “elitizm”le bağlantılı yanları da vardır.      

Günümüzün insanları sığ düşünmeye, ortalamaya, “başka herkes gibi olmaya” zorlayan çürütücü ortamlarında birileri “bu böyle gitmemeli” diyecek; iddiasını, adanmışlığını ve kararlılığını siyasete taşıdığında ise “kariyerist” damgasını yiyecek…   

Size saçma gelmiyor mu? 

Sonra, kişi belki hiperaktiftir… Belki kendi siyaset ve örgüt anlayışının doğru olduğuna yürekten inanıyordur… Belki kabına sığamıyordur… Hemen “kariyerist” diye kesip atacak mıyız? 

Böyle yaparsak, tuhaf bir sonuçla karşılaşırız: İş yaşamında, devlet dairesinde, mesleğinde, akademide vb. bir şeyler yapmak isteyen, iddialarının arkasında duran, vasata boyun eğmeyen insanlar hep “normal” sayılacak, bunlar sol mücadelede yapıldığında ise “kariyerizm” olacak… 

Solda “kariyerizm” fırsatlarının bu kadar zengin olduğuna inanıp bunu her yerde söylemeye başlarsak çalıştıkları şirketlerde CEO’luğa tırmanamayacağını anlayanların saflarımıza akın etmesi gibi bir tehlikeyle de karşılaşırız.

Bizden söylemesi…

***

Dedik ya, solda kariyerizm ve kariyeristler olagelmiştir; iddia edildiği kadar fazlasının çıkmadığını yeniden hatırlatıp başka bir yere gelelim. 

“Kariyerizm” kişi/birey odaklı bir durum gibi görünür; ama inşasında “kolektivizmin” büyük ağırlığı ve belirleyiciliği vardır; daha doğrusu kariyerizm kolektif bir sürecin sonucudur.

Kariyerist, hiçbir zaman insan üretmez, kimseyi alıp en baştan kendisi şekillendirmez; çevresindeki insanların “insani yanlarına”, tespit ettiği zaaflarına oynar. Kendi talebini yaratmaz; esasen talepleri olan insanların karşısına “arz” olarak çıkar…   

Kariyerizmin “kolektif” bir vakıa olması örgütlerle ilgilidir; ama ondan da beride ve çok daha genelde aynı zamanda “toplumsal” bir vakıadır. Bir toplum ne kadar sinmişse, pusmuşsa, “ben oynamıyorum” ya da “bana ne” diyorsa bu duruma isyan eden kişinin örgütlerde kolektif kariyerist inşa süreçlerine dâhil olması riski de o kadar artar   

Uzun sözün kısası:

Bir, her yerde kariyerist aramaktan vaz geçelim; iki, tıp deyimlerine başvurursak eradikasyonu mümkün olmayan kariyerizmin eliminasyonu mümkündür ve bunun yolu da dışa çok daha fazla açılmaktan geçer...