Kadınların görünmeyen acıları (1)

Kadınların Görünmeyen Acıları (1): İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği tartışmalarına bir katkı

Geçen haftaki yazımda belirttiğim üzere bu haftadan itibaren üç hafta boyunca kadın emekçilerin işçi sağlığı ve iş güvenliği üzerinde durmaya, bazı tartışmalar açmaya çalışacağım. Bilmeyenler için 15 Şubat Pazar tarihinde, Maltepe/İstanbul'da bulunan Türkan Saylan Kültür Merkezi'nde büyük bir konferans yapılacak, İlerici Kadınlar Konferansı. Bu yazılarımla biraz olsun bu konferansa katkıda bulunabilir, bazı tartışmalara yardımcı olabilirsem ne mutlu bana. Bu yazıyı ve diğerlerini, bu güzel konferansa bir bildiri olarak da değerlendirebilirsiniz. Bu arada, İleri Haber editoryası eğer "ya yine uzun yazmışsın" derlerse kendilerini doğrudan İlerici Kadınlar Konferansı sekretaryasına havale ediyorum (!)

Bu hafta bazı temel tartışmalarla başlayalım istedim, önümüzdeki hafta dünya ve Türkiye'de kadın çalışanların sağlık ve güvenliklerine ilişkin somut olgularla yolumuza devam ederiz...

Kadınların güvenlik ve sağlık sorunlarına farklı mı bakmalıyız?

Bu soruyu iki ana eksende tartışmak gerekiyor. 1. Kadınların fizyolojik ve biyolojik farklılıkları, işçi sağlığı ve iş güvenliği açısından ele alınması gereken ve üzerinde durulması gereken farklılıklar mıdır? 2. Kadınların çalıştıkları sektörlerdeki tehlike ve riskler nelerdir, bunlar üzerine yeterince çalışma yapılmış mıdır, yapılmalı mıdır?

Açıkçası bu soruların ilki daha çok ideolojik bir bakış açısıyla yürütülecek, ciddi bilimsel çalışmalarla yanıtlanması ve desteklenmesi gereken bir soru. İkinci soru ise kuşkusuz yine ideolojik bir bakış açısıyla, biraz siyasal mücadelenin bize dayattığı bir soru denilebilir. Söylenenler her ikisi için de doğru olsa da ağırlık farklılıkları olduğu belirtilmeli. İlk soruyu yanıtlamak için geniş örneklemler seçilmeli ve cinsiyetçi bakış açısından sıyrılmış bilim insanları, emekçilerle ve onların örgütleriyle ortak çalışmalar yapmalı, ikincisinde ise (bilimsel çalışmaları göz ardı etmeden) saklı kalmış kadın emeği ve emekçilerin yoğunlaştığı alanlara temizlik, ev emeği, tezgahtarlık, büro ve benzeri alanlara bir yoğunlaşan bir siyasal etkinlik yürütülmeli... Çok akıl öğretir gibi oldu dememenizi, bu alanlarda çalışan bir akademisyen olarak gördüğüm eksikliklerle katkı koyma çabasında olduğumu anlamanızı dilerim sevgili okurlar...

Yalnızca doğurganlık, gebelik sorunları, kısacası analık mı tartışılmalı?

Kadın emekçilerin işçi sağlığı ve güvenliği tartışıldığında, genellikle tartışılan çalışma koşullarının kadınların doğurganlıklarına etkisi, gebelik dönemindeki ve emzirme dönemindeki olumsuz etkileridir. Kısacası bu tartışmalarda "kadın" yoktur "anne" vardır ve bu bakış açısına sahip olmak için illa da gerici, yobaz olmanız gerekmez. Dolayısıyla bu bakış açısını kırıp atmak gerekmektedir. Örneğin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı'nın hazırladığı "60 Soruda Kadın İşçilere Çalışma Koşulları" kitapçığının 30 sorusu gebelik, emzirme, analık ile ilgilidir, geri kalanların büyük bir kısmı genel işçi haklarına ilişkin bilgilerdir, kadınlara özgü çalışma koşullarının zikredildiği 3-4 soru bulunmaktadır. Bu alanda yapılan çalışmaların da ezici çoğunluğu "kadını ve çocuğu koruma" amacıyla yapılan çalışmalar olup, kadın emekçilerin "anne" değil de "kadın" olarak kendilerine özgü sorunlarına odaklanan çalışma sayısı oldukça azdır.

"Sağlıklı erkek birey"in sürekli düşen maruziyet limitleri (!)

Öte yandan işçi sağlığı ve iş güvenliğini inceleyen "bilim"sel çalışmalar hep sağlıklı erkeğe dayanmakta, onu baz almaktadır. Çeşitli kimyasal ve biyolojik ajanların maruziyet limitleri belirlenirken, kadın ve erkek arasındaki anlamlı sayılabilecek fizyolojik farklılıklar çok az dikkate alınmaktadır. Bu bakış açısı sağlıklı ve sağlıksız bireyler söz konusu olduğunda da kendisini göstermekte "sağlıklı erkek birey" tüm bu limitlerin belirlenmesinde temel teşkil etmektedir (Barnetson, 2010; 49). Maruziyet düzeyleri konusunda da tartışmalar, insanoğlunun sahip olduğu bilimsel düzeyin işyerlerindeki çalışma koşullarına yansımadığını göstermektedir. Maruziyet sınırı (limiti) teorik olarak işçilerin herhangi bir maddeye zarar görmeden maruz kalabilecekleri miktarı göstermektedir. Ama bu iddianın bilimsel bir temeli bulunmamaktadır (Ziem ve Castleman, 2000; 120-134). Bu limitler sağlıklı erkekler üzerinde yapılan araştırmalardan elde edilen verilere dayanmakta yaş ve cinsiyet etkisi, keza sağlıklı olmamanın, geçmişten gelen veya farklı etkenlerle gerçekleşen hastalıkların etkisi ve işyerinin dışındaki maruziyet de gözardı edilmektedir. "Güvenli" maruziyet düzeyi zamanla giderek aşağıya düşmektedir! Örneğin benzen için 1945 yılında milyonda 100 partikül, 1988 yılında milyonda 10'a düşmüştür, keza vinil klorit için maruziyet limitleri 500'den 5'e inmiştir (Ziem ve Castleman, 2000; Heifetz, 1989; Fird ve diğerleri,1997'den aktaran Barnetson, 2010; 69).

Kısacası zaten sakat bir alan olan "maruziyet limitleri" belirlenirken de, çalışma ortamları tasarlanırken de, araç-gereç-tezgah-makina tasarlanırken de baz alınan erkek işçidir.

İlk soruyu yanıtlamaya çalışalım, Farklılık fıtrat mı?

Eşitlik ve özdeşlik kavramlarının birbirine karıştırıldığı, kadın-erkek eşitliği fıtrata ters diyen birisinin cumhurbaşkanı koltuğunda oturduğu bir ülkede, bu tartışmalar da bize ters diyenler olacaktır elbet (!) Ama şimdiden kuracağımız güzel ülke için yürüteceğimiz mücadelede ve kuracağımız ülkede uygulayacağımız politikalarda tartışmamız gereken başlıklar olduğunu düşünüyorum. Uzatmayayım, kadın ve erkek emekçiler fizyolojik ve biyolojik olarak farklı mıdır, bu farklar onların sağlık ve güvenlikleri açısından ne anlam ifade etmektedir? Uzmanı değilim, olmam da mümkün değil, ama bu konuda bazı tartışmalara burada yer vermek ön açıcı olacaktır.

1. Öncelikle farklılık var veya yok, bu hiçbir zaman istihdam politikalarında belirleyici olmamalı, ayrımcılığa yol açmamalıdır. "Kadınların işi değil" dediğiniz anda gerici ve cinsiyet ayrımcısı olarak suçlanmanız size en hafif ceza olmalıdır.

2. Evet, erkekler ortalama olarak daha uzun boylu ve kiloludur. Sağlıkla ilgili bazı verilerde de, sözgelimi kan hacmi ve oksijen tüketimi açısından da farklılıkları vardır. Bunların çalışma koşullarıyla etkileşimi farklı sonuçlar doğurabilmektedir.

3. Aynı fiziksel yük ortalama bir kadın üzerine bir erkekten çok daha fazla gerilim uygular (zorlar); ortalama olarak kadınların kaldırma mukavemetleri, bir erkeğinkinin yüzde 50'si kadardır.

4. Kadınların ve erkeklerin üreme sistemlerinin farklığını (üzerine en fazla çalışma yapılan alan budur) işyerlerindeki maruziyetler düşünüldüğünde, kadınların ayrıca ele alınması gerektiği gerçeğini somut hale getirir. Menstürasyon dönemleri, hamilelik ve emzirme dönemleri özellikle üzerinde durulması gereken dönemlerdir. (Şu da denebilir; kadınların hamilelik ve doğum izinleri doğum öncesi 2 ay sonrası 6 ay emzirme dönemi olsa pek çok sorun çözülür mü, aybaşı dönemlerinde özel haklar verilebilir mi vs, tabii ki sosyalist cumhuriyetimizde bunlar iktidarın belki de ilk ayında acil olarak uygulanması gereken politikalar olmalıdır).

(Not: Bu saptamalar için pek çok kaynak var, tek tek kaynak belirtmeyeceğim, ILO'nun anılan çalışması tüm bu kaynakları derleyen bir çalışma olmuş, ilgilenenler bu kaynaktan diğerlerine ulaşabilirler, kaynakça kısmına bir bölümünü koymaya çalıştım)

5.  Zehirli maddelerin kadın ve erkek üzerine etkilerine ilişkin farklılıklar olaBİLİR. Özellikle büyük harfle yazmamın nedeni, bu konuda bilginin ve çalışmanın az olması ve bazı hipotezlerin bulunmasıdır. Bu hipotezlere göre ortalama bir kadın, ortalama bir erkeğe nazaran yağda eriyen (fat-soluble) kimyasallardan daha fazla zarar görme riskine sahiptir. Çünkü kadınların vücut ağırlıkları içinde yağ oranı daha fazladır (kadınlarda %25, erkeklerde %15); daha ince derileri vardır ve daha yavaş metabolizmaya sahiptirler (Meding, 1998; Messing, 1998; Parker, 2000).

6. Dış kaynaklı hormonların erkekte ve kadında farklı etkileri bulunmaktadır (Nilsson, 2000).

7. Tüm bunlar doğru olabilir, ama şu da söylenebilir, aynı cins içindeki farklılıklar ile ortalama erkek-kadın arasındaki farklar çoğu durumda daha fazla olabilir. Elimde veri olduğundan değil, yalnızca gözünüzün önüne getirin istiyorum; bir Bangladeşli tuğla işçisi ile ABD'li bir demir çelik işçisi! Muhtemelen iki işçi arasındaki farklılıklar, ortalama bir erkek ve kadın arasındaki yağ-vücut oranı, boy, kilo, mukavemet vs. den daha fazla çıkabilir!

8. Yapılacak tüm çalışmalarda çok yönlü olarak ele alınmalı, cinsiyet (sex) değil, toplumsal cinsiyet (gender) bakış açısı hakim olmalıdır. Yapılacak çalışmalarda fiziksel aktivite, egzersiz, yeme alışkanlıkları ve benzeri hususlar kesinlikle dışlanmamalıdır. Bu hususların daha fazla ele alınması ile kadın erkek arasındaki farklılıklar bir anda ortadan kalkabilir! (Stetson ve diğ., 1992; Bylund ve Burstom, 2003).

9. Peki, diyelim ki fizyolojik farklılıkların olduğunu kabul ettik o zaman yapılması gereken nedir?

a. İşyerlerinin organizasyonu ve ergonomisi, çalışma ve üretim araçlarının tasarım ve ergonomisi konularından tamamen dışlanan kadınların dışlanmaması "sağlıklı ortalama erkek birey" bakış açısından uzaklaşılması.

b. İşyerlerinin, kullanılan alet, araç, gereç, makina, teçhizat ve teknolojinin eşitlikçi bir bakış açısıyla tasarlanması.

c. Kadın sağlığına, üremeye zararlı olabilecek kimyasallar üzerine daha fazla çalışma yapılması ve standartların, maruziyet limitlerinin sil baştan yeniden düzenlenmesi (Örneğin ABD İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği İdaresi, OSHA, 500 kimyasaldan yalnızca 4'ünün üreme sistemine verdiği zararı önlemek üzerine standart belirlemiştir!)

d. Kadınlara rahatsızlık değil, düpedüz acı veren alanlarda çalışmalar yapılmalı ve işyerlerinde de bunların kaldırılması için mücadele edilmelidir:

Sürekli tekrarlanan işten, kısıtlanmış ve zorlanan duruştan, aşırı kullanımdan, şekil ve boyut olarak uygunsuz araç-gereç ve iş ortamı kaynaklı kas iskelet sistemi rahatsızlıkları,

Stres kaynaklı kalp rahatsızlıkları,

Aşırı çalışma ve sürekli talep kaynaklı psikolojik sorunlar ve endişe,

Hatasız iş beklentisi kaynaklı anksiyete bozukluğu,

Ara verilmeden, tekrarlı ve aşırı çalışma kaynaklı rahatsızlıklar,

Deri hastalıkları ve kimyasal maruziyetin toksik etkileri,

Aşırı titiz çalışma (nakış işlemeden, bilgisayar çipi imalatına kadar) kaynaklı göz yorgunluğu,

Cinsel ve cinsiyetçi taciz,

Sağlıksız geçirilen gebelik ve emzirme dönemleri,

İş süreçlerinin denetiminden dışlanma,

Üreme sistemine dönük her türlü dışsal etki üzerine sayısız ama sayısız çalışma yapılmak zorunda ve işyerleri, toplumsal yaşam alanlarıyla bir bütün olarak (SSCB'de emeğin korunması ifadesi yalnızca işyerini değil, barınma ve yaşam koşullarını da kapsar) yeniden yapılandırılmak zorundadır...

İlk başta sorduğum soruya kısmen de olsa tartışmalar yaratarak yanıt vermeye çalıştım. Daha doğrusu yanıt vermek için neler yapılması gerektiğini ortaya koymaya çalıştım. Ama ortada çok ciddi bir soru duruyor; biz hep gözümüzü inşaatlara, madenlere, petro-kimya sanayiine ve buralardaki ölümlere dikiyoruz ve buralarda da ağırlıklı olarak erkekler çalışıyor! Bu ayrımı tartışmak ve kadınların "itildikleri" ve saklı kalan acılarını perçinleyen sektörleri konuşmak gerekiyor. Özellikle de "hizmet" sektörünün kapitalizmdeki ağırlığının arttığı düşünüldüğünde, kadın emeğini emen bu alanlara bakmadan kadınların sağlık ve güvenliğinden söz etmek imkansız...

Haftaya "görünmeyen kadın emeği" üzerinde de duralım ve yüzümüzü, tartışmamızı inşaat şantiyelerinden, maden ocaklarından, devasa üretim tesislerinden biraz koparıp, AVM'lerde saatlerce topuklu ayakkabısıyla ayakta kalanlara, hasta binalarda hayatlarını bilgisayar ekranında tüketenlere, parça başı iş yaptıkları evlerde bir işyerinden daha fazla risklere maruz kalanlara, kimyasal kullanan kuaför-manikür-pedikür hizmeti verenlere, küfür yemek yaşamlarının bir parçası haline gelmiş çağrı merkezi çalışanlarına, temizlik işçilerine, kısacası hem görünen hem de saklı kalan kadın emekçilere çevirelim...

Kaynaklar

Barnetson, B. (2010).The political economy of workplace injury in Canada, AU Press, Athabasca University, Kanada

Bylund SH, Burstrom L (2003). Power absorption in women and men exposed to hand-arm vibration. Int Arch Occup Environ Health. 76(4): 313-7.

Clarkson PM, Going S (1996). Body composition and weight control; A perspective on females. In: Bar-Or O, Lamb DR and Clarkson PM, eds. Exercise and the female; a life span approach, perspectives in exercise science and sports medicine, Volume 9, Carmel IN: Cooper Publishing Group. 9: 147-214.

Firth, M., Brophy J. ve Keith M. (1997). Workplace Roulette: Gambling with Cancer. Toronto: Between the Lines Gender equality, work and health : a review of the evidence. © World Health Organization 2006

Heifetz R. (1989). “Women, Lead and Reproductive Hazards. Defining a New Risk,” in Dying for a Living: Workers’ Safety and Health in Twentieth-Century America, editörler: D. Rosner and G. Markowitz, Bloomington: Indiana University Press, 160–176

Messing K. (1998). One-Eyed Science: Occupational Health and Women Workers Temple University Press, Philadelphia, ABD

Meinert CL, Gilpin AK (2001). Estimation of gender bias in clinical trials. Stat Med. 20(8); 1153-64.

Setlow V, Lawson CE, Woods NF, editors (1998). Gender differences In susceptibility to environmental factors. Washington DC, National Academy Press.

Snook SM, Ciriello VM (1991). The design of manual handling tasks: Revised tables of maximum acceptable weights and forces. Ergonomics. 34(9): 1197-1213.

Stetson DS, Albers JW, Silverstein BA, Wolfe RA (1992). Effects of age, sex and anthropometric factors on nerve conduction measures. Muscle and Nerve. 15: 1095-1104.

Wizemann TM, Pardue ML, eds (2001). Exploring the biological contributions to human health: Does sex matter? Washington DC: National Academy Press.

Ziem G. ve Castleman B. (2000). “Threshold Limit Values: Historical Perspectives and Current Practice,” Illness and the Environment içinde, editörler: S. Kroll-Smith, P. Brown ve V. Gunter, New York: New York University Press, 120–134