Son zamanlarda artan çocuk istismarı vakaları ve en son Adana’da yaşanan korkunç olaydan sonra yine sosyal medyada Özgecan’ın öldürülmesinden sonrası belirene benzer bir öfke dalgasına tanık olduk. Özgecan’da olduğu gibi hadım ve idam cezaları yeniden gündeme taşındı. Kadın ve çocuk hakları için bırakın hiçbir şey yapmayanları, en çok herhalde kadın düşmanları bir intikam histerisine kapıldı. Bu intikam çığlıkları, idam talepleri, sosyal medyada sallanan küfürler, linç edelim diye tutuşanlar, bu histerinin arkasında ne saklıyorlar diye de düşünmüyor değil insan. Bu histeriyi bir tarafa bırakırsak, çocuk istismarının önlenmesi için ne yapmalıyız?
Cezalar ağırlaştırılsın!
Evet çocuk istismarına karşı cezalar ağırlaştırılsın, bunu talep edebiliriz. Ama bu işte bir gariplik yok mu? Türkiye zaten Avrupa Konseyi Çocukların Cinsel Sömürü ve İstismara Karşı Korunması Sözleşmesi’ne imza atmış bir ülke. Bu sözleşmeye göre çocuğa karşı şiddet söz konusu olduğunda çocuğa verilen zarar ölçüsünde cezaların artırılması gerekir. Buradan şunu anlıyoruz, demek ki yasalar uygulanmıyor, sözleşmeler yok sayılıyor. Bunu yaşayarak görüyoruz. “Küçüğün rızası” denilerek, iyi hal indirimleri uygulanarak zaten cezalar hafifletiliyor, yasalar uygulanmıyor. Gazeteciler müebbetle yargılanıyor ama tecavüzcüler “kuvvetli şüphe”ye rağmen serbest bırakılıyor. Yasalar uygulansın. Türkiye yükümlülüklerini yerine getirsin. Çocuğa yönelik cinsel saldırılırda hiçbir halde indirim uygulanmasın! 15 yaş altında rıza aranmasın!
Tecavüzcüler hadım mı edilsin?
Hadım cezasını savunmak ya da çözüm olarak sunmak cinsel saldırı suçlarını tamamen kontrolsüzlük, aşırı arzu olarak görmek anlamına geliyor. Hâlbuki tecavüz, çıplak şiddetin ve bilinçli bir şekilde zarar vermenin aracıdır. Kimi zaman bir savaş ve işgal aracıdır. Tecavüz, kadının ya da çocuğun bedenini sahip olduğu bir nesne olarak gören, bu nedenle rızaya ihtiyaç olmaksızın her türlü müdahaleyi kendine hak bilenlerin uyguladığı bir şiddet biçimidir. Bu zihniyet erkek egemen sistem, yargı, dinci gericilik ve mevcut hükümet eliyle yaratılmakta ve sürdürülmektedir. Bunlara karşı mücadele verilmeksizin salt cezaların artırılması çözüm olamaz. Geçici süreyle uygulanan kimyasal hadımın ayrıca caydırıcı olacağını da düşünmüyorum.
Çünkü tecavüzcüler gücü Ensar Vakfı’nı aklayanlardan, ‘9 yaşında çocuk evlenebilir’ açıklaması yapanlardan, tecavüzcüleri aklamak için yasa çıkarmaya çalışanlardan, iyi hal indirimlerinden alıyorlar. Esas düzeltilmesi gereken toplumsal sorun budur. Kaldı ki bir insanın beden bütünlüğüne müdahale etmek bir insan hakları ihlalidir. Hem hukuki olarak hem de sosyolojik olarak cinsel şiddete karşı mücadelede ceza olarak benzer bir şeyi faile yaparak çözüm üretilemez. Bu şerri hüküm uygulamak anlamına gelir.
Çocuğa karşı cinsel saldırı suçları zina kapsamına mı girsin?
Daha önce Türk Ceza Kanununa göre evli oldukları halde kişilerin eşlerinden başkaları ile cinsel birliktelik yaşaması zina ve suç kapsamında değerlendiriliyordu. Daha sonra söz konusu yasa maddesi Anayasa Mahkemesi tarafından iptal edildi ve zina suç olmaktan çıktı. Şimdi sadece Medeni Kanun kapsamında bir boşanma sebebi olarak değerlendiriliyor. Diğer taraftan dinen zina, nikâhlı olmayan iki kişi arasındaki cinsel birliktelik olarak tanımlanıyor ve suç/günah olarak sayılıyor. Buradan yola çıkarak çocuk istismarı zina kapsamına alınsın demek dini tanımlamayı referans almak demek oluyor. Dini tanımlamanın referans alınmasını talep etmek ne ifade ediyor? Birincisi çocuk istismarını onay veren iki yetişkin insan arasındaki bir cinsel birliktelik olarak görmek anlamına geliyor. Bu asla kabul edilemez! İstismarı zina kapsamında değerlendirmek, istismar olgusunu doğrudan hiçe saymaktır. Bunun istismara ‘küçüğün rızası’ demekten ne farkı var? Çocukta rıza aranmaz! Zaten mevcut durumda ‘küçüğün rıza’sı denilerek çocuk için rıza kavramı ortaya atılıyor ve iyi hal indirimleri uygulanıyor. Zina diyerek yeniden istismar yok sayılıyor ve çocukta rıza aranabileceği gibi kabul edilemez bir yanlış pekiştiriliyor. Böyle korkunç bir zihniyetin cezaların ağırlaştırılması talebini de hiçe sayacağı apaçık ortada…İkincisi bu bakış açısı tecavüz dışındaki cinsel saldırıları yok sayacak önemsizleştirmeye çalışacaktır. Üçüncüsü bu dini anlayışla iki yetişkin insan arasında onayla gerçekleşen cinsel birliktelikler suç/günah olarak topluma sunuluyor, bu çocuk istismarını kullanarak zina fikrini ve dini kuralları topluma dayatmak için fırsatçılık yapmaktır. Dördüncüsü yargının ancak dini referans alarak adil olacağı fikrinin topluma dayatılmasıdır.
“Sapığın gözünü korkutalım, idam cezası gelsin” demek radikal bir talep mi?
İdam cezası talep etmek de cinsel saldırıları bir sistem sorunu olarak değil, bir ‘canavar’, bir ‘sapık’ tarafından işlenen suçlar olarak görmek anlamına geliyor. Peki, çocuklara yönelen cinsel saldırılardaki korkunç artışı nasıl yorumlayacağız? İdam cezasının yasal olduğu ve birçok kez idam cezasının uygulandığı Hindistan’da son 2 yılda çocuklara karşı işlenen cinsel suçlarda %80’ler dolayında artış var. Daha geçen ay Hindistan’da 8 aylık bir bebeğe tecavüz haberiyle sarsıldık. Demek ki bir çözüm olmuyor tekil tekil verilen cezalar…
Cezalandırıyormuş gibi yapmak!
Dinci gericiliğin hızla yayıldığı, kadınların var olma ve hayatta kalma sorunu yaşadığı bir ülkede cinsel saldırı suçlarına karşı sadece ama sadece cezai yaptırımların öne çıkması bu saldırılara karşı hiçbir önlem almayan hatta körükleyen bir hükümetin tekil örnekler üzerinden kendini aklamasına da neden olur. Bir olayda en büyük cezayı bir kereliğine veren bir yargının ardından onlarca tecavüzcüyü iyi halle sokağa salmayacağı ne malum?
Bu iktidar var oldukça çocuk istismarı önlenemez!
Tecavüzcüleri aklamak için yasa çıkarmaya çalışan, istismarın önünü açan Müftülük Yasası’nı yasalaştıran, Ensar Vakfı’nı aklayan, istismarı meşrulaştıran Diyanet eliyle toplumu gericileştiren bir iktidar çocuk istismarını önleyemez. Hatırlayalım, 2016 yılında MHP'nin çocuk istismarlarının araştırılması için verdiği teklif AKP'li milletvekillerinin oylarıyla reddedilmişti. Öneri onaylanırken AKP’li milletvekillerinin dışarıda olduğunu gören Meclis Başkanı, komisyon kurulmasına onay veren oylama sonucunu kabul etmemiş, AKP milletvekilleri geri çağrılarak tekrar oylamaya gidilmiş ve ret çıkmıştı unutmayalım. Şimdi de toplumda infial olunca komisyon kuruyorlar!
Mecliste çocuk istismarını önlemek için kurulan komisyona bakın! ‘İyi hal indirimleri’nden, tecavüzcüleri salan bir Adalet Bakanlığı, 115 çocuk istismarının üzerini örten Sağlık Bakanlığı, çocuk istismarını meşrulaştırmaya çalışanlarla protokol imzalayan Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı, okulları Ensar Vakfı'na açan Milli Eğitim Bakanlığı, istismarı saklayanları soruşturmayan İçişleri Bakanlığı…Bunlar mı koruyacak çocukları?
Çocuklara yönelen şiddetle mücadele etmek için;
Öncelikle gerçek veriler ortaya çıkmalı. Devlet ensesti, cinsel şiddeti yok saymamalı, gizli kalmasına izin vermemelidir.
Bir çocuk yaşı, bedensel ve zihinsel gelişkinliği ölçüsünde bir bireydir. Çocuk ne küçük erişkin, ne eksik akıl, ne de emre amade bir kuldur. Bu anlayış esas alınarak, çocuklara özel sosyal hizmet ağı kurulmalıdır. Her çocuğun zihinsel ve bedensel gelişimi takip edilmeli, fiziksel ve duygusal ihtiyaçları karşılanmalıdır. Devlet güvencesi altındaki bir sosyal hizmet ağı şeffaf çalışmalı, çocuklara yönelen ailesinden dahi olsa her türlü şiddeti engellemeli, gerekirse çocukları koruma altına almalıdır. Önleyici çalışmalar yapılmalı ve çocukların korunması devlet garantisi altında olmalıdır. Uluslararası anlaşmalara göre çocukların korunması ile ilgili yükümlülükler yerine getirilmelidir. Şiddete uğrayan çocukların rehabilite edilmesi için özel programlar geliştirilmelidir. Tüm bunlar için özel bir devlet bütçesi ayrılmalıdır.
Cezai yaptırımlar ancak kadınların toplumsal olarak zayıflatılmasına, kadınların ve çocukların bir nesne, bahşedilmiş bir kul olarak görülmesine ve erkek egemen güç ideolojisine karşı mücadele edersek işe yarar. Kadın cinayetlerine, cinsel saldırı davalarına bakalım. Biz mücadele etmeden adil yargılama dahi gerçekleşmiyor bu ülkede…