Günlerdir Palu ailesi konuşuluyor. Ailenin uydurduğu yalanlar, kurgular, hezeyanlar, cinayetler, ihmal ve istismarlar. Ara ara okudum, birçok yerde izlenebilse de olayların geçtiği TV programını izlemedim. İzlemesek de şunu haberlerden ve yorumlardan öğrendik. Bu aile içinde çocuklar ve kadınlar şiddete, işkenceye, istismara ve ihmale uğramış, öldürülüp kaybedilmişler. Tüm bu olanlardan kaçmayı başaran bir çocuk ise Emniyet güçleri tarafından iki kez bu aileye geri teslim edilmiş. Daha sonra ise bir şekilde çocuklardan biri evden alınarak devlet himayesine verilmiş. Diğer çocukların akıbetini ise kimse sormamış!
Mevlüt düzenlemekle, boşanmayı engellemekle meşgul Aile Bakanlığı bu ve benzer durumdaki çocuklar için hiçbir bir kurtuluş yolu yaratmamış, sunmamış. Aile, komşular ve çevre tarafından Emniyet’e defalarca şikayet edilmesine rağmen çocuklar bu ailenin elinden kurtarılmamış. Tüm bu ihmaller sonucunda herkesin gözü önünde bir kadın ve bir kız çocuğu öldürülmüş. Dahası bu olanlar karşısında yıllardır bu aileden kimse ceza almamış, tutuklu dahi yargılanmamış. Bu ailenin ceza alması için bir TV programının canlı yayınında tüm bu yaşanan ihmaller ve ölüm silsilesinin şova dönüşmüş olması mı gerekiyordu? Müge Anlı ise açıkça ailenin suçlu olduğunu olayın başından anlamış ve süreci reyting için bir şova çevirmiş. Siz şov yaparken bu durumda olan başka kaç çocuk daha yalnız ve korunmasız? Olaydaki en büyük ayrıntı ailenin kendisini din şemsiyesinin altında korumaya almasıdır. İstismar ve şiddetin baş faili ‘Cinci Hoca’ olarak tanınmaktadır. Çocuklara yapılan zulüm dincilikle meşrulaştırılmış ve devlet tamamen aradan çekilmiştir.
Ensar Vakfı, kuran kursları, cinci hocalar, dinci vakıf ve dernekler, bunların hepsi istismarla ama aynı zamanda, baskıyla ve korkuyla çocukların hayatlarını karartıyorlar. İktidarın bizzat verdiği imtiyazlarla ve yarattığı dinselleşme ile çocuklar için yeryüzü cehennemine dönen bir ülke yaratıyorlar. Palu ailesi ile ilgili psikolojik çözümlemeler, sosyolojik analizler yapılıyor. Bu tür çözümlemeler ancak insanlığın kazanımlarını önemsizleştirmeye, kat ettiğimiz ilerlemeyi değersizleştirmeye ve dincileştirmenin üzerini örtmeye yarıyor. Palu Ailesi hezeyanlara sahip ama bu hezeyanları besleyen bir dincilik reddedilebilir mi? Bu hezeyanları kovuşturmayan izleyen bir devlet kabul edilebilir mi? Kapitalizmin yarattığı insanı çözümlemeye uğraşırken eşitlik, özgürlük, laiklik, adalet mücadelesi ile insanlığın kazandıkları unutuluyor.
Hüseyin Üzmez’i kurtarmak için takla atanlar, “Küçüğün rızası” diyerek üzerini örtmeye çalışanlar, Ensar Vakfı’na siper olanlar, ‘9 yaşında kız çocukları doğurabilir’ diye fetva verenler, istismarcıları kurtarmak için çırpınanlar, gebe çocukları bildirmeyerek olağanlaştırmaya çalışanlar, Müftülük yasasını çıkaranlar, istismarcıları affetmeye çalışanlar da insanlığın kazandıklarını yok ederek iktidarda kalmaya çalışıyorlar.
Türkiye’nin dünyadaki çocuk istismarı verilerinde 3. sırada olduğunu bilirken ve Palu ailesi gerçeğiyle de karşı karşıya bu ülkede bu şekilde yaşayıp gidemeyiz diye konuşurken istismarcılara af yeniden gündeme geldi. 2016 yılında kadınların ve toplumsal muhalefetin mücadelesiyle rafa kalkan af düzenlemesinin yine meclise gelme ihtimali var. AKP hükümeti bir seçim yatırımı olarak erken yaşta evlilik nedeniyle yargılanmış ve ceza almış kişilere af çıkarmak için yasa teklif edeceği ve bazı muhalefet milletvekillerinden de destek aldığını/alacağını basından okuyoruz. Bunun için yandaş medyadan propagandaya başladılar.
Diyorlar ki ‘Artık olan olmuş bitmiş, evlenmişler, bazılarının çocuğu da var’ Bu önerme istismarı daha da meşrulaştırır. İstismarcı, tecavüzcü ile evlendirilen, erken yaşta anne olmak zorunda kalan kız çocuklarının hayatlarını çalıyorlar ve şimdi bu çocukların hayatını çalanlardan oy almak için af çıkarıyorlar. Bir çocuk için daha ne kadar kötü ve adaletsiz olabilirsiniz?
Diyorlar ki ‘Bu düzenleme sadece bir defalık’! Tanıdık geldi mi? ‘Bir kereden bir şey olmaz’ diyerek Ensar Vakfı’na siper olanların sözü değil mi? Görüyoruz. Bir kere korumakla kalmıyorlar! İstismarcıları ve tecavüzcüleri aklamak için var güçleriyle çalışmaya, aklamaya devam ediyorlar. Biz dur demezsek de devam edecekler!
Diyorlar ki ‘Erken yaşta sevmişler birbirlerini, iki taraf da mağdur’. Kız çocukları, genç kadınlar evlendirildikleri erkekler cezaevinde oldukları için mi yoksa çocuk yaşta evlendirildikleri için mi mağdur? O kızlar okusaydı, meslek sahibi olsaydı, hayatları için özgürce karar alıp diledikleri gibi yaşayabilselerdi yine böyle mağdur mu olacaklardı? Zaten erken yaşta evlendirilen bu çocukların yaşam seçeneklerinin de ellerinden alınmış olması değil mi mağduriyet?
Diyorlar ki ‘Özellikle Roman vatandaşları erken evleniyor, bu kesimler mağdur’. Roman vatandaşlarının çocuklarına bakamayacak durumda olduğu, düzen dışına itildiği eğitimsiz kaldığı koşulları değiştirmek, erken yaşta evliliği suç kapsamına almak, roman çocuklarının eğitim ve ihtiyaçlarını karşılamak akıllarına gelmiyor mu acaba? Diğer taraftan elinizde böyle bir veri var mı? Bu konuda bir çalışma yapılmış mı? Dayanağınız var mı?
Tüm söylenenler istismarı meşrulaştırmaya yarıyor. Böyle bir af, erken evlendirmeyi meşrulaştırır. Çocuğa kaldıramayacağı ağır ve travmatik bir sorumluluk vermektir. Bu bir şiddettir. 18 yaş altındaki bireyler çocuktur ve 18 yaş altı evlilikler yasaklanmalıdır. Herhangi bir af denemesi dahi şiddeti artıran, özendirici bir etki yaratır ve kabul edilemez. Çocukların geleceklerini çalmanıza, onların hayatlarını seçim malzemesi yapmanıza izin vermeyeceğiz. Seçim hesapları için bu yasayı gündeme getiren hükümeti ve destek vermeyi aklından geçiren muhalefet milletvekillerini uyarıyoruz, bu suça ortak olan herkesten hesap soracağız!