İstismar düzeninde hukukun arkasındaki sermaye sınıfı ve radikal laiklik
Failler bellidir…İstismarın aklanması da istismar hukukunun yaratılması da toplumu tüm hücrelerine dek saran bir rejime ve bu rejime türlü çıkarlar içinde bağlanmış sermaye sınıfına bağlı haldedir.
Günlerdir bir tarikat şeyhinin henüz 6 yaşındaki kızını bir müridine “peşkeş çekmesini” konuşuyoruz.
Allah’ın adını anarak kuytularda çocuk sıkıştıranların, alnı secdeye değdiği için kız çocuğuna hallenebileceğini sananların, Anadolu köylerinden topladıkları yoksul çocukları “şeytanlarına” (!) kurban edenlerin kurduğu bir düzen bu.
Cehennemde yanmamak için bu dünyada yanmaya razı edilmiş çocukların, sesi duyulmayanların ve sözüne güvenilmeyenlerin hayatının karartıldığı bir düzen bu.
Konu ne istisnai ne münferit elbette.
Zira karşımızdaki adım adım yasalarıyla da bu düzeni kuran bir rejim.
İstismarın üstünü biraz kazıdığınızda karşımıza lise ve ortaokul öğrencilerinin nişanlanmasının serbest bırakılması (2009) çıkıyor, 4+4+4 eğitimle kız çocuğunun formel eğitimden uzaklaştırılması (2012) çıkıyor, köy okullarının kapatılması, taşımalı sistemle eğitimin, aileleri cemaat yurtlarına mecbur bırakması çıkıyor, dini eğitim veren yurtların denetim dışı hale getirilmesi çıkıyor (2012), “çocukların cinsel ilişkide rıza yaşının 15’ten 12’ye indirilmesinin” gündeme alınması (2015) çıkıyor, çocuğun tecavüzcü ile evlendirilmesi arayışları (2016) çıkıyor, müftülüklere imam nikahı yetkisinin yürürlüğe girmesi çıkıyor. Daha pek çok yasallık çıkıyor.
Bu kadar mı?
Bakanlıklar, türlü cemaat ve tarikatlara sistematik kaynak sundu, belediyeler arsa tahsis etti, Milli Eğitim Bakanlığı denetleme yetkilerini devretti. Daha önce bir yazımda da ifade etmiştim. Sayılar korkunç. Son 5 yılda 6 yaşından küçük yarım milyon çocuk, denetimi tümüyle şaibeli Kuran kurslarından hem de MEB protokolleri ile geçirildi.
Konu sadece yıldan yıla bu düzeni ören yasal değişiklikler de değil. Neden? Çünkü hukukun berisi onu mümkün kılan bir sermaye düzeninde.
Düzen, iktidarlı ve güçlü. Düzen, bir sınıfın düzeni.
Bu nedenle hukuk metinlerinin, kayırma ve kollama işlerinin çok daha fazlası var.
Tüm varlığıyla AKP rejimi ile bütünleşmiş, 90’ların “Anadolu kaplanlarından”, İslamcı KOBİ’lerinden çıkar ağları ile birbirine ve tarikatlara bağlanarak bugüne gelmiş dev bir sermaye sınıfı var. Bir dönem “yeşil sermaye” deniliyordu. Artık kimse bu “yeşilden” bahsetmiyor. Zira sermaye sınıfı kudurgan rekabetçiliği kadar ilke tanımayan çıkarcılığı ile bir bütün ve en “çağdaş” pozlar kesenler de bir dönem “yeşil sermaye” denilen şeyle iç içe geçmiş durumda.
Birilerinin “aileler rahatsız” demesi anlamlıdır. Zira dünyayı kendi suretinde yaratan bir büyük ailenin yalandan utancıdır bu.
Dolayısıyla bugün ayyuka çıktığı biçimiyle sistematik istismarı mümkün kılan, rejimle bütünleşip klientelist ağlarla topluma musallat olan ve hatta “sosyal devlet” taklidi yaparak yoksulları ağına düşüren sermayedarlardır. Milyonlarca yoksulu bazen bir kap sıcak yemek için, bazen okul kıyafeti için, bazen daha ucuz dershane bulmak için, bazen kalacak bir yurt bulmak için sömüren bir düzen bu.
Failler bellidir…İstismarın aklanması da istismar hukukunun yaratılması da toplumu tüm hücrelerine dek saran bir rejime ve bu rejime türlü çıkarlar içinde bağlanmış sermaye sınıfına bağlı haldedir.
Buradan bir yere varmak mümkündür…
“Yeşili”, hukuku, İslamcı rejimi ile bu derece güçlü bir yapının, çeşitli şerhlerle üstü örtülmüş bir laiklik mücadelesi ile aşılması mümkün değildir. Evet biz de adını koyalım, gündemimiz radikal bir laiklik olmak zorundadır.
Radikal bir laiklik diyorum, zira bu ülkede açıkça sermaye sınıfı düşmanlığı yapmadan, laikliği savunmanın imkanı kalmamıştır.
Radikal bir laiklik diyorum, zira bu ülkede açıkça kadınların çıkarlarını öne koymadan, kadın özgürlüğü perspektifinden bakmadan laikliği savunmanın imkanı kalmamıştır.
AKP’nin Anayasa hamlesi de bu tespiti doğrulamaktadır. Başörtüsü bahanesiyle Anayasaya “din referansı” koymanın anlamı açıktır. Rejim için laikliğin son zerresine kadar yok edilmesi niyeti ile “istismar gündemindeki” tarikat bağlantılı türlü hukuksuzluklar arasında kesintisiz bir bağ vardır.
AKP’nin son Anayasa hamlesi, siyasal İslamcı bir rejimin artık “adını koyalım” çıkışıdır. Konu açıkça laikliktir. Bu çıkışın hem toplumsal hem cinsiyetli hem de sınıfsal karşılığı vardır. Bizim itirazımızın da benzer bir ağırlığı, sınıfsal, cinsiyetli, toplumsal bir ağırlığı sergilemesi gerekir.