Yaşamak zeytin ağacı gibi uzun
Kayısı gibi tatlı
Nar taneleri gibi bir arada
Kardeşçe.
Ve birbirimize keskin bıçaklar gibi değil
İnsan gibi kadife.
Ali Eşki
Kemal Özer, yetmişli yıllarda bir şiir kitabının adıyla, “Sen de Katılmalısın Yaşamı Savunmaya” demişti. Çünkü bu düzende “yaşamın esirgendikleri” arasında bir şairdi. Yaşamın bütün maddi gereksinimlerini üretenler, işçiler ve emekçiler yaşamın insani koşullarından uzak yaşamaya mahkûm edilmişlerdi. Bunun bilincine vardıkça “sınıf mücadelesine” katılıyorlardı. Ozanlar, bilinçlenen işçinin “varıp eylem köprüsünden geçeceğinden” umutluydular. Sendikalar büyüyor, sosyalist örgütler kitleselleşiyor, gençler siyasi mücadeleye katılıyor, Türkiye yüzünü sola ve geleceğe çeviriyordu. Buna karşı egemen sınıfın cevabı, emekçilere ölümü göstererek köleliğe razı etmek oldu. Üniversitelerde, sokaklarda, meydanlarda emekçilere ölüm gösterilirken şair, buna karşı direnişi büyütmeye çağırıyor, “sen de katılmalısın yaşamı savunmaya” diyordu.
Yaşamın savunulmasında, insanca yaşamın bütün zenginliği içkindi. Ortaklaşa yaşamı üretenlerin, bu üretimin sonuçlarından ortaklaşa yararlanacakları, en şiirsel betimlemesini Nâzım Hikmet’in Şeyh Bedreddin Destanı’nda yaptığı, “hep beraberlik” içinde, bolluk ve sevinç içinde bir toplumsal yaşam tasarımı vardı.
Kapitalist sınıfın sonunu getirecek bu tasarımı, toplumsal bilinçte kökleşmeden kanlı darbelerle parça parça ettiler.
“ÇAĞDAŞ VE BOYUN EĞMEYEN”
Bu darbelere karşı yaşam savunmasını sürdüren şair, toplu şiirlerini içeren kitabına “Çağdaş ve Boyun Eğmeyen” adını vermişti. Emekçi sınıfın dünyasından bakmak, tarihin en ileri, en çağdaş uğrağında yer almak demekti, şair ve şiir, bütün engel ve baskılar karşısında “boyun eğmeyen”, direnen insanı yazıyordu. Seksenlerde Kemal Özer’in kitabına ad olan “boyun eğmeme”, iki binlerin Ak-diktatoryasına direnişin temel sloganlarından biri haline geldi. Emekçi insanın kölelik çemberi giderek daraltılırken, yaşamı asgari ücret ve ortaçağ ideolojisi mengenesine sıkıştırılırken, “çağdaş ve boyun eğmeyen” insan yaşamı savunma kararlılığını koruyordu.
Ak-diktatoryaya boyun eğmeyenler Haziran ayaklanmasıyla baş kaldırdı. Bu ayaklanmaya katılanlar “çağdaştı”; yaşamı tarihin en ileri uğrağında kurma kapsam ve derinliğinde bir toplumsal bilinçten yoksun olsalar da, bu yönde sezgileri olduğu kesindi. Tarihin en ileri devrim imgeleri ve simgeleri Gezi bahçesinde yeniden canlandı.
ÖLEREK YAŞADIĞINI DUYURMAK
Kuramsal olarak tarihin en ileri uğrağının kurucusu olma gizilgücünü taşıyan işçi sınıfı, pratik olarak ortaçağı aratmayan kölelik koşullarında yaşıyordu. Kölenin yaşamı ise, insan yaşamına en uzak yaşamdır. Kapitalist kölelik düzeni hepimizi insan yaşamına en uzak yaşamlara mahkûm etmiştir. Diktatorya altında yaşamın bir paradoksudur; işçinin yaşadığını kitlesel ölümlerinde gördük. Madenler göçünce, şantiye çadırları yanınca, inşaat asansörleri yere çakılınca… Yetmişlerde işçi olmak, işçiyle birlikte mücadele etmek, “yaşamı savunmak” kapsamında bir imge ve simge üretirken, iki binlerde işçi olmak “ölüm” haberiyle ufkumuza girdi.
İşçinin nasıl yaşadığını bilmiyorduk, ölerek köleliğini haykırdı.
İşçinin Kemal Özer gibi, “Onların Sesleriyle Bir Kez Daha” diyen şairleri, neredeyse kalmamıştı ya da piyasa edebiyatı onların sesini boğmuştu. Köleleşen emekçi gibi, onu ve yaşamı savunması gereken şair de köleleşmişti. Seksen darbesi en çok şairlerden reklamcı yaptı. Şairi yaşamın türkücüsü olmaktan çıkardı, malların şarkıcısı yaptı. Kapitalist, köleleşen şaire en güzel şiirleri deterjanlar, otomobiller, tuvalet kâğıtları için yazdırdı. Yaşam için değil, çamaşır makineleri, bankalar, buzdolapları için opera besteletti. Reklamcılık ile şairliği bir arada sürdüren ve bundan hiç utanmayan şairler yarattı. Bu şairlerin yazdıklarında kendi egolarından başka bir şey yoktu. Kapitalist düzenin kölece koşullarında, geri ve teslimiyetçi olan bu şairin dizelerinde işçiyi emekçiyi bulamıyorduk.
İŞÇİYİ DUYURAN ŞİİR
Ali Eşki’nin şiir kitabı “Yaşam Belirtileri”, işçinin varlığını duyuran bir kaza gibi, işçinin dünyasından bakan bir şiirle bu koşullarda çıkageldi. Artık, yetmişlerde, Kemal Özer şiirindeki gibi, bütün genişliğiyle, yaratıcı derinliğiyle yaşam değil, diktatorya altında sürene çok uygun bir biçimde, “belirtileriyle” görünen yaşam. Tıpkı, toplumsal varoluşunu kitlesel ölümleriyle duyuran işçi gibi, onun yaşamı da ilkin belirtileriyle şiire giriyordu.
Yaşam Belirtileri, “işçi ve emekçilere” ithaf edilmiş ve bu adamanın gereğini başarıyla yerine getiriyor.
Ali Eşki, “Belki acıkırım yaşamaya / Hatırlarım ölü olduğumu kaç zamandır” diyor Yaşam Belirtileri’ne başlarken. Ölümlerle yaşadığını duyuran işçinin varolduğu bir dünyada “Şu tümüyle mezarlığa dönüşmüş evren” imgesini buluyoruz. Memleket’te “Hayat deneme tahtasıdır sanki acıların.” İşçinin özsel niteliği olan “mesai” ölüme yüklenmiştir; “Bitecek gibi değil / Ölümün bu mesaisi”. Bu ölümcül, kölece yaşamı dayatabilmek için, düzenin hapishaneleri, hücreleri vardır.
Yaşam Belirtileri’nde köleleştirmeye karşı direniş ve başkaldırının soluğu duyulur. İşçi yaşamının belirtilerini ortaya koymakla yetinmez şair, tarih bilinci ve devrimci felsefesiyle, hepimizi kucaklayan bir biz’le umutlu bir eylemle kurulacak geleceğe bakar.
GEDİKPAŞA İLE TUZLA’DA HAYAT
Gerçek tam da dediğimiz gibidir; kapitalistin çalar saati ile, “Akşamdan yatağa gömülen cesetler diriliyor.” Her gün, “hep aynı döküntü otobüsle” fabrikaya, tersaneye, hastaneye sürükleniyor.
Bir işçi rüyasında kendi cenazesini görür:
Allahım!
Mezar bulamıyormuşum parasızlıktan
Yine yapayalnızmışım koca dünyada
Benden başka yok
Cenazemi kaldıran.
Ali Eşki, şiirlerinde bizi, ölümüyle yaşadığını duyuranların mekânlarına götürür. Gedikpaşa’daki ayakkabı atölyelerine, Tuzla’daki ölüm tersanelerine; şiirlerin başlığı da ilginçtir: Gedikpaşa’da Hayat, Tuzla’da Hayat. Ama buralar hayattan en az nasibini alan yerlerdir.
Gün boyu dolaşır dururum
Güneşe en uzak
Acılara sınırsız
Mutluluğa çıkmaz
Sokaklarında Gedikpaşa’nın
diye başlar şiir. Tuzla daha beterdir.
Bir anda kesildi soluğu tüm ışıkların
Bir anda çekildi gözlerimizin altından dünya
Kurudu bu gece can ırmağımız
Ay yok, yakamoz da.
Birer metal parçası olmuş yıldızlar
Bulutlar ise, üstümüzde,
Tekmil asbest liflerinden!
Ah! Bir gören yok.
Ali Eşki’nin Yaşam Belirtileri, işçinin bu çığlığına bir yanıttır; görüyor ve bize göstermeyi deniyor. Şair, yaşamın belirtilerden çıkıp ağız dolusu bir gülme gibi, bütün insani toplumsal koşullarıyla, yaratıcılığı ve zenginliğiyle yaşam olabilmesi için toplumsal bir mücadele verilmesi gerektiğinin bilincindedir. O, burjuva bireyci düşünürlerinin çıkmaz sokaklarında değil, “Herakleitos’un ırmağında” yürümeyi seçmiştir. Yaşam Belirtileri, bu diyalektikle gerçeğin olgularını göstermekle yetinen bir tanıklık olmaktan çıkarak, emekçinin toplumsal kurtuluş mücadelesinin perspektifiyle, tarih bilinciyle bakabiliyor, bu kadar ölüm ve acı yazarken, geleceği ve umudu yüksek tutabiliyor.
KÖLELİK ZAMANLARINI AŞABİLMEK
Yaşam belirtilerinin en çok yoğunlaştığı alan devrimci mücadele alanıdır. Sistem, varoluşu, bir yaşam göstergesi olan devrimciyi hapishaneye, hücreye kapatarak görünmez hale getirmek istiyor. Ali Eşki, yaşamın en yoğun belirtilerinin, hücreye kapatılmış da olsa, insanlığın devrimci birikimiyle topluma ve geleceğe bakabilen ve değiştirmek için mücadele eden devrimcinin varoluşunda olduğunu gösteriyor. Bilinç insan yaşamının en yoğun etkinliği ve niteliği olarak ortaya çıkıyor. Zamanı ve mekânı aşabiliyor.
“Bir hapislik kesintindeyiz zamanın”, ama bu böyle gidecek demek değildir.
Geçen yüzyıllardan kalma
Bir isyan da var tanıdık
Henüz kendi uzamını yaratamayan
Hissediyorum, sesi geliyor yeraltından
Ali Eşki’nin şiiri, bizi kölelik koşullarından kurtaracak günümüzün devrimleri için, tarih bilinciyle geçmişin devrimlerinden umut çıkarıyor. Yaşam belirtilerinin, en kısıtlandığı yerde, hücrede, bu umut ve öfkeyle en şiddetli olabildiğini gösteriyor.
Şiirlerini bu amacına uygun anlaşılır ve yalınlıkta kuruyor. İşçinin şiiri, onun yoksul yaşamına benzer, süssüz ve apaçıktır. O, daha anasının karnındayken bile işçi olduğunu görebilen bir şairin eseridir.
Bunun kimi düz anlatımlar, şiirsellikten uzaklaşmalar getirdiği de oluyor. Sözcük seçimlerinde oturmamışlıklar buluyoruz ama bu kusurları Ali Eşki’nin daha ilk kitabı için olağandır. İşçinin yaşamını ve devrimcinin ütopyasını daha güçlü biçimde duyuran şiirleri yeni kitaplarında okuyacağımıza eminiz.
Yaşam Belirtileri, çoktandır özlediğimiz emekçinin şiirine iyi bir başlangıçtır.
Ali Eşki, Yaşam Belirtileri, Hayal Yayınları, 2016, İstanbul