1979-80’de yayınlanan Sosyalist İktidar dergisi “iktidar perspektifi” kavramına özel önem vermiş, o dönemde Türkiye solunun farklı kesimlerine yönelik eleştirilerinde bu kavramı kullanmıştır. Kavram, daha sonra Gelenek dizisi tarafından da benimsenmiştir.
Kısaca özetlersek, mücadele sürecinde çeşitli uğraklardan geçen sosyalist öznenin, güncel konulara yaklaşımında, ilişkilerinde, değerlendirmelerinde, alacağı önemli kararlarda, yaşanan an’ın ötesine geçip geleceğin sosyalist iktidarını da gözetmesi anlamına gelir.
Kavramın kendisinde ve işaret ettiklerinde yanlış denebilecek bir yan yoktur.
Ne var ki, aradan zaman geçtikçe adeta tılsımlı bir referans haline getirilmiş, daha kötüsü gerçek içeriğinden apayrı bağlamlarda kullanılır olmuştur.
***
“İktidar perspektifi” işin en başında toprağa çakılan, hiç dokunulmadan orada hep öyle kalan bir kazık olamaz.
12 Eylül 1980’den günümüze bunca şey yaşanacak, “Cumhuriyet bitti” denilecek, “Başkanlık sistemine” geçilecek, laiklik gitti mi duruyor mu o tartışılacak, kısacası Türkiye’nin çehresi önemli ölçüde değişecek, ama toprağa çakılan o kazık, “iktidar perspektifi”, orada hep öyle duracak…
İşin doğasına aykırıdır.
Lenin’in hep iktidarı düşündüğü doğrudur; ama iktidar perspektifi başka bir şeydir. Lenin’in 1902’deki, 1905’teki, 1917 Şubat’ı öncesindeki ve 1917 Nisan’ındaki iktidar perspektifinin hep aynı olduğu söylenebilir mi?
Devam edelim.
İktidar perspektifi, öznenin kimleri nereye nasıl çekebileceğine odaklanır; kimlerin özneyi nerelere sürükleyebileceğine değil… Öncelikle, düzene tepkiyi ifade eden farklı duyarlılıkların sosyalist iktidar mücadelesine bir şekilde nasıl dâhil edilebileceğine bakar; bu işin ne gibi “riskler” taşıdığına değil…
Kısacası, siyasal öznenin armudun sapı üzümün çöpü beğenmezliğiyle “iktidar perspektifi” üretmesi mümkün değildir.
Ayrıca, öznenin kendi ontolojik temellerini örgütün ötesine, siyasal pratiğe ve mücadeleye kadar taşıması, baktığı her yerde bunları görmek istemesi de pek sağlıklı bir hal sayılamaz. Unutulmasın: Dışarısı olduğu gibi içeriye taşındığında, evet, örgüt şekilsizleşir; ama içerisi olduğu gibi dışarıya taşındığında da burası ya kurur ya da gidilen pek çok yerden eli boş dönülür.
***
Sonuçta, “iktidar perspektifinin” elbette akla her estiğinde değil, ama siyasal-toplumsal yaşamın akışındaki önemli kırılmalarla birlikte yeniden ve yeniden üretilmesi gerektiğini söylemiş oluyoruz.
İktidar perspektifi, başkalarıyla var olan sınıfsal-ideolojik mesafelerin siyaset denilen manivela aracılığıyla kapatılması ya da “unutturulması” demektir. Örneğin günümüz için “sosyalist iktidar perspektifinden” söz edeceksek, ilerici, demokrat, yurtsever kesimlerin sosyalizme kazanılması perspektifinin, bu kesimlerin “liberal” ya da “burjuva demokrat” herhangi bir projenin peşine takılmaları olasılığına göre mutlaka daha ön planda olması gerekir.
Bakın, “verili durumda” neyin daha olası göründüğünden değil, öznenin mutlaka zorlaması, gündeminin başına yerleştirmesi gereken bir güncellikten söz ediyoruz.
İktidar perspektifi doğrultusunda “öznel etmenin rolü”, “iradecilik” ve “müdahalecilik” deniyorsa tam da burada aranmalıdır.
***
Bu söylediklerimizin “teorik kaynakları” var mıdır, varsa nelerdir?
Yazının sınırlarına geldiğimizden, burada biri Marx diğeri ise Lenin referanslı iki eski yazımızın adreslerini vermekle yetineceğiz. İkisi de güncel (ya da somut) durumun, var olan hareketin ve buna ilişkin çözümlemelerin önemiyle ilgilidir. İlki 5 Aralık 2015 tarihlidir ve “Belirsizlik, olumsallık ve kaos” başlığını taşımaktadır (http://ilerihaber.org/yazar/belirsizlik-olumsallik-ve-kaos-31721.html). Lenin referanslı ikinci yazının başlığı ise “Güncele yüklenmek”tir ve 22 Ağustos 2015 tarihlidir (http://ilerihaber.org/yazar/guncele-yuklenmek-31489.html).
Bir zahmet…