Pek çok çevre bugünkü iktidarın/rejimin yakın gelecekte yapabilecekleri ve (muhtemel) sonu üzerine fikir yürütüyor, tahminlerde bulunuyor.
Böyle bir konuda dikkate alınması gereken o kadar çok etken ve değişken var ki… Bunların sadece sıralanması bile başlı başına bir iş sayılmalı. O zaman, bir yol olarak söz konusu etken ve değişkenlerin hepsinin ötesinde gibi duran iki senaryodan söz edelim: “Maraza senaryosu” ve “tıpış tıpış gidiş senaryosu”…
İlkinden kastedilen, bugünkü rejimin varlığını sürdürmek için akla gelebilecek (ve pek gelmeyecek) her tür yolu denemesi, baskıları artırması, var olan yasallıkları zorlaması ve karşıtlarına öyle “hodri meydan” demesidir. Bu “hodri meydan” davetinin seçim sandığına davet dışı biçimler alması da mümkündür. “Tıpış tıpış gidiş” senaryosunda ise iktidarın/rejimin yapabileceklerinin bir sınırı olduğu ve kaybedilen bir seçimin ardından tam tıpış tıpış olmasa bile pek de fazla hır çıkarmadan gideceği öngörülür.
Bugün için bakıldığında bu iki senaryodan herhangi birinin diğerini kenarlara ite ite başatlık kazandığını söylemek mümkün değildir. Sonra, iki senaryo arasında kimi kesişme noktaları da olabilecektir. Örneğin, kör gözüm parmağına tuhaflıkta bir seçim yasası çıkarılması ve/ya da HDP’nin seçimlerden düşürülmesi, bunlar hep “yasal düzenlemelerle” gerçekleştirileceğinden, “maraza senaryosu” dışında mı sayılacaktır?
Bizim dışardan görebildiklerimiz bir yana, rejimin kendisinin de kesin bir tercihte bulunmadan iki senaryo arasında gidip geldiği söylenebilir. Bir ihtimal, yukarıda değinilen yeni “yasal” düzenlemelerle yeni bir seçim zaferi kazanacaklarını düşünüyor da olabilirler. Ancak, İstanbul seçimlerinin tekrarlanması sonucu ortaya çıkan durumdan ders alıp bu kez “bir denesek ne çıkar” rahatlığında davranacaklarını pek sanmıyoruz.
Tekrar edersek, iki senaryo arasında gelgitler söz konusudur ve hangi etkenlerin ve değişkenlerin bunlardan hangisine ağırlık kazandırabileceği üzerinde durmakta yarar vardır.
***
Sedat Peker videoları ve Süleyman Soylu olayı üzerine AKP içinde baş gösteren huzursuzlukların, bu huzursuzlukların AKP’nin hinterlandında yol açabileceği savrulma ve kendini kurtarma hesabına dayanan “kaçakların” iki senaryo üzerindeki etkileri konusunda ne söylenebilir?
Biz bu gelişmelerin rejimi ve AKP’yi toparlayıcı, kapsamlı bir iç konsolidasyona vesile yaratıcı etkileri olacağını elbette düşünmüyoruz; ama “yumuşatıcı” ve maraza senaryosunu caydırıcı etkileri olabileceğini de hiç düşünmüyoruz. Başka bir deyişle, söz konusu gelişmeler rejimi, iktidarı ve AKP’yi sarsmış olsa bile bu durumun “şansı zorlama” etkisi “kadere razı olma” etkisine daha ağır basacak gibi görünmektedir.
Mesele sadece AKP’nin ve reisinin siyaset tarzından, hırs ve iddialarından ibaret değildir. Ortada, “Türk-İslam sentezi” denilen ideolojinin rejim/iktidar olarak cisimleşmiş hali vardır. “Türk” kısmının faşizmle, “İslam” kısmının da din devleti/şeriatla iç içe geçebildiği böyle bir sentezin, hazır güç eldeyken, “tıpış tıpış senaryosuna” razı olmasını beklemek biraz fazla iyimserlik gibi görünmektedir
***
Diğer etkenler arasında içerde sermaye sınıfının tercih ve yönelimleri, uluslararası planda ise süper güçlerle ilişkiler yer alıyor.
Sermaye sınıfı söz konusu olduğunda tekrarlamakta yarar var: Bu sınıfın tek kırmızı çizgisi varsa o da “özel mülkiyet hakkına” ve “dış sermaye akışına uygun iç ortamların varlığına” ilişkindir. Hal böyleyken, rejimin oraya buraya “çökmeler”, onun bunun varlığına “el koymalar” dahil son dönemde açığa çıkan pratikleri belirli çevrelere bu açıdan ürküntü verici olmalıdır.
Eğer başlıcası olmasa bile bir “frenden” söz edilecekse bu söylenebilir.
“Dış ilişkiler” söz konusu olduğunda, az önce değinilen “mülkiyet hakkı” ve “ortamla” ilişkili hususlar burada da geçerlidir. Bunun ötesinde, özellikle ABD ile olan ilişkilerde elde tutulan kimi kozların, birinci (maraza) senaryo tercihini “hafifletici” etkileri olabileceği herhalde düşünülmektedir.
Ayrı ve üzerinde daha uzun durulması gereken bir başlıktır.
***
Senaryoları etkileyebilecek etkenler ve değişkenler arasında, kuşkusuz, bir bütün olarak muhalefetin konumu ve performansı da yer almaktadır.
Burada işin bam teline gelmiş oluyoruz: Rejime/iktidara kaldığında, ağırlık “maraza senaryosuna” kayar gibi görünmektedir. Gelgelelim, “tıpış tıpış” senaryosuna ağırlık tanıyanlar da bunun tek güvencesinin ne içerdeki sermaye sınıfı ne de “dış ilişkiler” olacağını, tek güvencenin ancak muhalefetin caydırıcı performansı olabileceğini mutlaka akılda tutmalıdır.