İki günün ardından

Bu portalda önceki yazımız, Birleşik Haziran Hareketi (BHH) Türkiye Meclisi toplantısı başlamadan hemen önce yayınlanmıştı. Okuyanlar, yazıda BHH’nin kimi avantajlarıyla birlikte “kapıda bekleyen risklere” de şöyle bir değinildiğini hatırlayacaklardır. 

İki gün süren toplantı şimdi geride kaldı. Ardından neler söylenebilir?

İlk gün ziyadesiyle, ikinci gün bir biraz daha az olmak üzere, önceki yazıda belirtilen bir “avantajın” doğrulandığını söylemek mümkündür. BHH’nin temsil ettiği sol, bir zamanlar, hadi tarih de verelim 1990-2000 kesitinde solun aklını oradan buradan bir kurt gibi kemiren “post”lu, “neo”lu”, “pre”li, ama son tahlilde liberal iğvadan (ayartmadan) büyük ölçüde kurtulmuştur.       

O zaman ortalık güllük gülistanlık mı olacak?

Elbette olmayacak; ancak, henüz yola çıkmışken çok önemli bir avantaj sayılması gerektiği açıktır.

***

Önceki yazıda, BHH ve 2015 seçimlerine de bir cümleyle değinilmişti. 

BHH’nin önündeki en ciddi sınav olacaktır. (Bu yazı hariç) şimdiden ciddi biçimde ele alınması, çeşitli olasılıklar üzerinde durulması, ama en önemlisi herkesin meramını açıkça dillendirebildiği, gerçekten katılımcı süreçlerde tartışılması gerekmektedir.  

“Bu yazı hariç” dendi; seçim konusu bu yazıda tartışılmayacaksa, yazının sonu nasıl gelecek? Sonra, önceki yazıda “riskler” de denmişti; Türkiye Meclisi toplantısının ipuçlarını verdiği başka “risklerden” söz edilebilir mi?   

Edilebilir. 

BHH, adı üzerinde, bir “hareketin” örgütlenmesine yöneliktir; örgütlü ya da örgütsüz farklı öznelerin “birleşik olma” durumuna işaret etmektedir ve çıkış noktası da 2013 Haziran’ının kitleselliği, hareketliliği ve eylemliliğidir. Eğer durum bu ise, BHH’nin ancak “kompakt” yapılarda söz konusu olabilecek, hatta “kompakt” yapılarda bile ucu açık bırakılması, farklı eğilimlerin tolere edilmesi gereken başlıklarda “kesin” ve “bağlayıcı” formülasyonlara yönelmesi bir hata olacak, risk oluşturacaktır. 

Türkiye Meclisi toplantısında “böyle oldu” diye söylemiyoruz. Ama yarın bu tür riskler ortaya çıkabileceği için örneklemek istiyoruz. 

Tarihsel olgularla bunların güncel siyasete ve eylemliliğe yansıması bir tür “dönüşüm/dönüştürme” süreciyle gerçekleşir. İlk çıkış noktası (tarihsel olgu) belirli bir özün çevresindeki tartışmalara, ağırlık kaydırmalarına, “çekiştirmelere” açık olabilir. Sonra bu tarihsel olgu, belirli bir ülkenin kendi tarihsel gerçekliğiyle test edilir ve en sonunda o ülkenin güncel siyasal şekillenmesine göre eylemliliğe ve harekete dönüşür. En baştaki “tartışılabilirlik” ve “ucu açıklık” en sondaki halkada söz konusu olamaz. En son halka, mutlaka netlik ve kesinlik taşımalıdır. 

Örneğin, 18. yüzyıl Aydınlanması (tarihsel olgu); Türkiye’nin aydınlanma-laiklik deneyimi ve günümüzde AKP karşıtı laiklik mücadelesi böyle bir zincirdir. İnsanlar tarihsel bir olgu olarak Aydınlanma düşüncesinin eksiklerini gediklerini tartışabilirler. Türkiye’deki “aydınlanma” girişimlerine ve laiklik uygulamalarına çeşitli eleştiriler getirebilirler. Ancak bugün Türkiye’de AKP iktidarının kimi niyetleri ve uygulamaları apaçık ortadaysa, burada kesinkes gerekli olan, yan tartışmaları geride bırakacak bir netlik ve kararlılıktır. 

Daha açığı, bu son halkada, “Tamam, AKP gericiliğine karşı mücadele edelim, ama şu Aydınlanmaya da biraz eleştirel bakalım” denmez…

Bu son halkada, “AKP’nin niyeti gerçekten kötü, ama Kemalist dönemin Aydınlanma ve laiklik adına yaptığı işlere de pirim vermememiz gerekir” gibi şeyler söylenmez…

BHH toplantısında böyle mi yapıldı? 

Başta söyledik; böyle yapılmadı. Ancak, insanlar gündemdeki asıl meselenin dört başı mamur bir parti oluşturmak değil de bir hareketi ve eylemliliği örgütlemek olduğunu unuttukları ölçüde bu tür risklerin yaşanması da kaçınılmaz hale gelecektir.

Örnek olarak Aydınlanma düşüncesi-güncel laiklik mücadelesi zincirini verdik. 

BHH’nin ne olup ne olmadığı konusunda tam bir netlik sağlanmadıkça, benzer sorunlar başka alanlarda da yaşanacaktır:

Ulusal sorun-Kürt ulusal hareketi…

Kamuculuk…

Üniversiteler ve özerklik…

Kadın hareketi…

Çevre sorunları…

Evet, risklidir. Ama çok şükür bir avantajımız da var: Öyle bir AKP ki, bizleri hemen her başlıkta, üstelik “ortalamacı” da sayılamayacak kesinliklere ve netliklere zorluyor…