İki alana ilişkin gözlemler ve tespitler
Pek çok çevreden duyduğumuz şudur: Bugün yüksek öğrenim gençliğinin, en “masumu” bile olsa kampüs ortamlarında (sol) siyaset yapabildiği bir üniversite, yüksek okul vb. neredeyse yoktur, kalmamıştır.
Toplumsal-siyasal mücadele süreçlerinde görece kısa dönemlerin (örneğin 30-40 yıl) kapanıp kapanmadığının değerlendirilmesinde basit bir yol vardır. Gerçi herkes değil, geçmiş dönemleri yaşamış kişiler için geçerli bir yol olduğu ileri sürülebilir; ama gene de belirtelim: Geçmişte olumlu özellikleri ve etkileriyle öne çıkmış olguların bugün nasıl yeniden canlanabileceğini/canlandırılabileceğini düşünün…
Aklınıza bunun yolları, imkanları, vb. hiç gelmiyorsa bilin ki bir dönem, en azından o olgu açısından kapanmış demektir. Başka bir deyişle, “Eskisi gibi nasıl olur?” sorusunun herhangi bir yanıtını bulamıyorsanız, mevcut durum “Buradan başka ne çıkabilir/çıkarılabilir?” sorusunu dayatıyorsa, bazı şeylerin artık geçmişte kaldığını kabul etmeniz gerekir.
Yukarıdaki önermeyi iki başlıktan hareketle açmaya çalışacağız: Sendikal hareket ve öğrenci gençlik dinamizmi…
***
Bu alanlar hiç kuşkusuz birbirinden çok farklı bağlamlara oturur. Her birinin yapısal ve dönemsel belirleyenleri farklıdır. Ayrıca, yapısal ve dönemsel nedenlerin ağırlıklı bileşimi birbirinden farklılaşabilir. Örneğin bizce Türkiye’de sendikal hareketin bugünkü belirleyenleri arasında yapısal olanlar, öznel ve gelip geçici nedenlere daha ağır basarken, öğrenci dinamizminde (ya da bugün böyle bir dinamizmden söz edilemeyecek olmasında) yapısal denebilecek kimi nedenler de olsa bile dönemsel olanlara daha fazla ağırlık tanınabilir.
Fazla uzatmadan baştaki “test” ışığında bir sonuca varmak gerekirse söylenebilecek olan şudur: Türkiye’de işçi sınıfının sürmekte olan mücadelesinin ağırlıklı temsilinde ve mücadelenin bir sınıf hareketine dönüşmesinde sendikaların eski rollerini ve ağırlıklarını yeniden kazanmaları mümkün görünmemektedir.
Bu açıdan bakıldığında, bir dönem artık kapanmış sayılmalıdır.
Öğrenci dinamizminin geri dönmesi ise bu kadar imkansız görünmemektedir. Ancak, bu alanda da çoktan kapandığı söylenebilecek bir dönem vardır: Türkiye’de öğrenci gençlik dinamizminin aynı zamanda siyaset kuruculuğu işlevini de üslendiği dönem bir daha gelmemecesine kapanmıştır.
1960’ların sonunda Türkiye’ye özgü bir biçimde böyle olmuştur; bir daha olması mümkün değildir.
***
İşçi sınıfı-sınıf mücadelesi-sınıf hareketi-sendikalar “zincirinin” son halkasında durum yukarıdaki gibiyse, sendikaları elbette yok saymadan, devrini büsbütün doldurmuş örgütlülük formları olarak görmeden yeni yollar, yeni formlar ve tarzlar üzerinde durulması gerekir. Yeter ki şu bilinsin: Bugünkü düzen içindeki herhangi bir iktidar değişiminin, sendikaların önünü açacak, 1960’ların ve 70’lerin sendika ağırlığını ihya edecek bir ortam yaratması mümkün görünmemektedir.
Nedenleri ayrı bir yazı (ve tartışma) konusudur.
***
Pek çok çevreden duyduğumuz şudur: Bugün yüksek öğrenim gençliğinin, en “masumu” bile olsa kampüs ortamlarında (sol) siyaset yapabildiği bir üniversite, yüksek okul vb. neredeyse yoktur, kalmamıştır.
Bu alanda, artık nasıl tanımlanacaksa depolitizasyonun, gelecek kaygılarının, günümüzün angajman/bağlanma gibi değerleri kıyıya köşeye iten kültürel ortamlarının, pop kültürün, vb. daha “yapısal” ya da “nesnel” nedenler olduğu söylenebilir. Ancak, işin içinde 20 yıllık AKP iktidarı, güvenlik baskısı, YÖK, eğitim kalitesindeki gerileme, giderek öğretim üyelerinin kalitesizliği gibi etmenlerin de olduğu bir gerçektir.
Soru şu: İkinci kategorideki etmenlerin hepsi büsbütün ortadan kalkmasa bile hafiflediğinde, diğer taraftaki “nesnel” olumsuzlukları en azından törpüleyici, karşı ağırlık oluşturucu bir öğrenci gençlik dinamizmi yeniden ortaya çıkabilir mi?
Büsbütün imkansız görünmemektedir.
Türkiye İşçi Partisi’nin 13 Şubat etkinliğindeki öğrenci gençlik ağırlığı pek çok çevrenin dikkatini çekmiş görünüyor.
Bizce en azından bu gençlerin kendi okullarında geçmişteki örneklere benzer bir ağırlık taşı(ya)mamasının nedeni, az önce sıralananlardan “yapısal olmayan”, yani dönemsel etmenlerdir.
O halde, genel siyasal ortamda nispi bir ferahlamanın kampüs bazında yeni bir canlanmaya ön açması olasılığı, aynı ferahlamanın sendikal hareketi güçlendirmesi olasılığından daha yüksek görünmektedir.
***
Kuşkusuz, bunlar bizim görebildiklerimiz ve sezebildiklerimizdir.
“Öğrenci gençliğin bundan böyle siyaset kuruculuğu yapamayacağı” tespiti dışında hepsi tartışmaya açıktır.