Hani ideoloji, egemen ideoloji, ideolojik mücadele gibi kavramlar kullanırız ya karşımızda ne var, buna bir bakalım.
Karşımızdaki hangisi: Liberalizm, milliyetçilik, şovenizm, faşizm, dincilik, popülizm, devletçilik?
Sonra, hangi kesimden söz ediyoruz: Belirli bir ideolojiye sahip mevcut rejimden mi yoksa kimi ideolojik motiflere bir şekilde alıcı olan geniş halk kesimlerinden mi?
İdeoloji cephesinde “yeni” sayılabilecek olan, rejim ideolojisinin tekil herhangi bir ideolojiye indirgenemeyecek bir şekilsizlik taşıması, ayrıca iki kesimin (rejim ve halkın “yarısı”) ideolojik planda adeta iç içe geçmesidir.
Bizce, her yerde ve her zaman görülmeyip, yaratılan “liderlik kültüne” uyan, ancak onunla gerçekleşebilecek bir durumdur.
Açmaya çalışalım.
***
Rejim ideolojisinin, tek başına belirli bir ideolojiye indirgenemeyeceğini söyledik.
Gerçekten de, başta reisi olmak üzere rejim, “milliyetçiliği ayaklarımızın altına aldık” deyip düpedüz milliyetçilik yapabilmekte, gerektiğinde milliyetçiliğini ümmetçilikle dengeleyebilmekte, kendi elitizmini popülizm ambalajıyla pazarlayabilmekte, “yerli ve milli” söylemine yeri geldiğinde kozmopolitlik katabilmekte, dinciliğini pragmatizmle frenleyebilirken ademi-merkeziyetçi ve liberal yönelimleri de merkeziyetçi, devletçi ve faşizan vurgularla sınırlayabilmektedir.
Az şey değildir.
Rejimin ve özellikle reisinin bu alandaki becerileri elbette önemlidir; ama yalnızca bu değildir. İçinde bulunduğumuz zaman, uluslararası dengeler, sermaye sınıfı ve halk da böyle bir şekilsizliğe yol veren özellikler taşımaktadır. Gene de birinci ön koşul liderlik kültüdür. O olmadan bunların becerilebilmesi mümkün değildir.
“İdeolojilerin sonu” bir dönem revaçta olan söylemdi; “biz ideolojilerin dışındayız” söylemi de… Havada döne döne uçarken ara sıra katalogdaki çeşitli ideolojilere konma anlamında söylendiyse belirli bir gerçek payı vardır. Ancak, yeterince görülemeyen nokta, bu tür bir uçarılığın ve şekilsizliğin kendisinin de “yeni” bir ideolojiye işaret ettiğidir.
Post-modern durumlarda ideoloji süreçleri ve ideolojik yapılanmalar böyle bir mecra da bulmuştur. Parçaların (ideolojiler) farklı ve daha geniş bir bütünsellik içinde yeniden belirlenmesi diyalektik bir süreçtir; ideolojiler alanındaki bu diyalektiğin peşinen “negatif” (Adorno?) sayılmasının ise pek doğru olmayacağı kanısındayız.
***
Yeni olan, yalnızca rejimin kendi ideolojik şekilsizliği ve uçarılığı değildir; bu şekilsizliğin ve uçarılığın aynı zamanda hitap ettiği kesimle özdeşleşmiş olması halidir. Başka bir deyişle rejim hitap ettiği geniş kesimi belirli bir ideolojiyi adres göstererek oraya yöneltmekten çok, ona “sen neysen ben oyum, ben neysem sen osun” demektedir. Rejimde liberalizm, milliyetçilik, şovenizm, faşizm, dincilik, popülizm, devletçilik vb. hep birlikte ne kadar varsa, bunlarla bağlantılı motifler de hitap edilen kesimde o kadar vardır.
Hep söyleriz: İdeoloji söz konusu olduğunda halkta, şekilli, yapılandırılmış, sınırları çizilmiş ideolojilerden çok ideolojik motiflerden ve yönelimlerden söz edilebilir. İşte bugünkü rejim de kendini “öyle göstermekten” çok öyle olma durumundadır. Bizce Cumhuriyet tarihinde iktidarın/rejimin olduğu “şeyle” geniş bir halk kesiminin olduğu “şey” ilk kez birbirine bu kadar yakındır.
Söylenenlere “aslında rejimin sert ve çekirdek bir ideolojisi var, ama bunu şekilsiz görünümle örtmeye çalışıyor” itirazı yöneltilebilir.
Öyle düşünmesek bile tartışmaya değer bir itirazdır…
Ayrıca, mevcut durumun ilanihaye sürmesinin mümkün olmadığını da ekleyelim.
***
Kıssadan hisse?
Kesinlikle ve kesinlikle “madem karşımızdaki öyle biz de öyle yapalım” olmamalı.
Bunu “ana muhalefet partisi” CHP yapıyor ve bilindiği gibi hiç de başarılı olamıyor.
Bizim yapabileceğimiz, kendi saflarımıza da sirayet edecek gibi görünen şekilsizlik eğilimlerine set çekmek, “ideoloji kavgasını” (netleşme anlamında) kendi cephemizde vererek bu cepheyi pekiştirmektir.
Yoksa kendi çözücü dinamikleri dışında, bizim cephemizden verilecek ideolojik mücadeleyle, yalnızca böyle bir mücadeleyle, karşı cepheyi çözmek pek mümkün görünmemektedir.