2007 yılından bu yana açılan “siyasi” davaların, bu davalarda gözaltına alınanların, tutuklananların haddi hesabı yok.
Bu davaların büyük çoğunluğunun “kumpas olduğu”, “çöktüğü”, “iflas ettiği” söyleniyor ki doğrudur. Ancak, hepsinin, bu ülke solunun insanlarını belirli bir alanda pusulasız bıraktığı, sersemlettiği ve ilkesizleştirdiği de bir o kadar doğrudur.
“Belirli bir alanda” dedik, açıklayalım: Bir solcunun, öteden beri hiç hazzetmediği, görüşlerine en küçük bir değer vermediği insanlar olabilir… Ancak, zindancı başının kim olduğuna hiç bakmadan bu insanların dört duvar arasında tutulmalarına sevinmek, bu sevinci “oh olsun”, “yüreğim yağ bağladı vallahi” gibi ifadelerle dışa vurmak ilkellik ve zavallılıktır...
İlk kez söylemiyoruz.
Zamanında Ergenekon ve Oda TV davalarında tutuklanan kimi solculardan hoşlanmayan başka solcular bu tür ilkellikler sergilediklerinde de yazmıştık: İnsanın içinden geçenleri sanki siyasal bir doğruymuş gibi görüp fütursuzca dışa yansıtması, bir tür postmodern çirkinliktir...
Daha eskilerden örnek verdiğimizi de hatırlıyoruz:
Bu ülkede Demokrat Parti iktidarından en fazla komünistler çekmiş, zarar görmüştür. Ama 27 Mayıs’tan sonra DP’liler Yasasıada'ya tıkılıp idam sehpaları kurulduğunda aralarından “oh olsun” diyen, “yüreğinin yağ bağladığını” söyleyen çıkmamıştır.
“Dinsizin hakkından imansız gelsin bari” demeyi kendilerine yakıştıramadıklarından…
Dükkânından daha az haraç almasını beklediği bir mafya çetesinin daha rahatsız edici saydığı başka bir mafya çetesini tepelemesinden memnuniyet duyacak biçare esnaf kişiliksizliğini kendilerine yediremediklerinden…
***
Bir yandan gidişatı diktatörlük, hatta faşizm yönünde göreceksin, sonra da aynı gidişatın hapse tıktığı, üstelik en geniş anlamıyla senin safında yer alabilecek insanlara karpuz seçer gibi yaklaşacaksın: “Ahmet’e üzüldüm, ama Mehmet hak etmiş olabilir…” “FETÖ bağlantısı mı? Doğrusu Hasan’a hiç konduramam, ama Hüseyin’den o kadar emin değilim…”
Zaten adamlar sen karpuz sergisindeymişsin gibi davran diye on yıldır kendilerince “kokteyl” yapıp önüne koyuyor…
Bilmem kime olan öfken, bu oyunu görmeni engelleyecek kadar mı kabarık?
Sonra, bugün ülkede kimin iktidarı, kimin devleti, kimin yargısı var ki birinin zamanında “yetmez ama evet” demesi, ötekinin liberal fikirleriyle tanınması o insanların başlarına gelenleri hak etmiş olduklarına karine sayılsın?
Lütfen dikkat; tekrar ediyoruz: Yetmez ama evet’çiyle, liberalle, beğenmediğin başkalarıyla çatır çatır hesaplaşırsın, ağzının payını verirsin, demediğini bırakmazsın, icabında lime lime edersin, orası ayrı…
Ama Saray Rejimi zindanlarını bu insanların müstahak oldukları, adeta başka yanlışlarının kefaretini ödedikleri mekânmış gibi görmek neyin nesi?
“Etme bulma dünyası…”, “Besle kargayı oysun gözünü…”; bunlar siyasal feraset ve olgunlukla hiç bağdaşmayacak sıradan ve ilkel avuntular sayılmalıdır.
Her zaman öyle olmuştur: Siyasette kesinliğin ve keskinliğin uçlarına gidenlerin sonunda varacakları yer, duyguların başka her şeye baskın çıktığı bir apolitizm olacaktır.
***
Denecektir ki “Bizim yaptığımız, şunun bunun içerde olmasından rahatlama, haz duyma meselesi değil; birtakım oyunlar var, bunları görüyoruz…”
O zaman biz de şunu deriz:
Dün, “derin devletle hesaplaşıldığını”, “bağırsak temizlendiğini” düşünüp “sonuna kadar gidilsin” diyenlere siyasal öngörüsüzlük yakıştırabilir, hatta “ahmak” denebilir; bugünse, örneğin Cumhuriyet davasını “FETÖ”yle, liberal tasallutla ve ABD/AB emperyalizminin oyunlarıyla hesaplaşma arenası olarak görmek sadece meczupluktur.
Hani taşeronlaşmaya karşıydın?
Birtakım oyunlar olduğunu ve bunlara karşı çıkmak gerektiğini düşünüyorsan kalk sen yap…
Neden bu işi Saray Rejimine ve onun yargısına havale ediyorsun ki?