Hep söyleriz: Felsefesiyle, tarihe yaklaşımıyla, teorileriyle, çözümleme yöntemiyle, kapitalist üretim tarzına yönelik tespitleri ve değişime/dönüşüme ilişkin öngörüleriyle Marksizm’e bunların hepsini kucaklayan bir ad verilecekse en doğrusu “dünya görüşü” demektir. Almanca “weltanschauung” sözcüğünün karşılığı oluyor…
19. yüzyılda ortaya çıktığı bilinmektedir.
Oysa biz 21. yüzyılda yaşıyoruz, o zaman?
O zamanı bu zamanı yoktur; Marksizm bir dünya görüşü olarak geçerliliğini günümüzde de sürdürmektedir. 21. yüzyıla gelindi diye “yeni” bir dünya görüşü” aramak beyhude bir çaba olacaktır. Bakın, burada özellikle bir dünya görüşünden söz ediyoruz ve bunun bir başkasıyla ikame edilemeyeceğini vurguluyoruz.
O zaman bırakalım 19. yüzyılda nasıl şekillendiyse orada hep öyle dursun mu demiş oluyoruz?
Bir kez daha dikkat: Omurganın kendisi ile onu tamamlayan parçalar arasında bir fark gözetmek gerekir. Omurga, felsefedir, tarihe yaklaşımdır, çözümleme yöntemidir… Artı değer teorisi, sermayenin organik bileşimi ve hareket yasaları başta, kapitalist üretim tarzına ilişkin temel tespitlerdir…
Bunlar “yanlış çıkmışsa” elbette yapacak şey yoktur; yok, bunların yanlışlanmadığı ama günümüzün gerçekliğini kavramada yetersiz kaldığı söyleniyorsa o zaman sorunu başka yerde aramak gerekir: Gerekli güncellemeler yapılmamıştır, aynı dünya görüşü çerçevesinde yeni teoriler geliştirilmemiştir ve güncel pratiğin teorisinde eksik kalınmıştır…
Lenin, bunu gördüğü ve gereğini yaptığı için Lenin olmuştur.
Ve bir sonuç daha: Dünyamızın yeni Lenin(ler) görmesi mümkündür; ama yeni bir Marx ortaya çıkması (dünya görüşü ve omurga) mümkün değildir.
***
Bugünkü duruma bir yaklaşım denemesi olarak isterseniz gerilere dönelim ve Isaac Deutscher’in 1965 yılında London School of Economics’te yaptığı konuşmadan kısa bir bölüm aktaralım: “Burada pratik aşırı büyürken (hipertrofi) teorinin güdük kaldığı (atrofi) tarihsel bir durumla karşı karşıyayız (...) Teori ile pratik arasındaki gerilimlerin çözülmeden durduğu gelip geçici dönemler olur; son birkaç on yıldır yaşamakta olduğumuz da işte böyle bir dönemdir. Bu çözülmemiş gerilimler Marksist düşüncenin tüm yapısını etkiler.” (Isaac Deutscher, Marxism in Our Time)
Tespit değerlidir ve ön açıcıdır; ama “işte bugün de aynen böyle” dememek koşuluyla…
En başta, Deutscher’in 1965 yılında sözünü ettiği “aşırı büyüyen” pratik ile günümüzün gene “aşırı büyümüş” pratiği arasındaki önemli farklılığı görmek gerekir. Günümüzde “aşırı büyüyen”, Deutscher’in kastettiğine göre farklılaşmış bir pratiktir. Ağırlığı ve giderek belirleyiciliği olan gündelik yaşam pratiğidir, belirli bir bütünlüğe referansı olmayan tikel düşünce pratiğidir, eylem boyutundan yoksun bir enformasyon “indirme”, “yayma” ve “değerlendirme” pratiğidir…
Ağırlıklı olarak böyle belirlenmiş bir pratikten “dünya görüşü” çıkmayacağı zaten kesin de ya “teori” ya da “teoriler”?
Zor görünse bile belirli bir dolayımla mümkündür.
Dolayımdan kastımız, pratik denilen şeyi bugünkü ağırlıklı belirleniminden daha öteye taşıyarak ilk başta yeni teorilere zemin sunacak, sonra bir süreç içinde “dünya görüşü” ile temas noktaları oluşturacak kitlesel hareketlenmeler ve eylemlilik durumlarıdır.
***
Deutscher’e dönersek, pratiğin hipertrofisi ile teorinin atrofisi arasındaki gerilimi “yeni bir dünya görüşü” iddiası taşımadan küresel ölçekte hafifletecek yeni teoriler geliştirilmesi mümkündür.
“Hafifletme” diyoruz, ya “tamamen ortadan kaldırma”?
Sosyalist devrimin ardından bile uzunca bir süre böyle bir “ortadan kaldırma” mümkün olmayacaktır.
Atrofiyle malul olmayan bir teorinin bile, en fazla, hipertrofik pratiğe “yakınlaştığı” dönemler olabilir.
Zaten bu da “devrimci durumun” göstergelerinden biri sayılmalıdır ve şimdilik ulusal devlet ölçeği dışında tasavvur edilemez görünmektedir.