Hiç sobelenmeden saklambaç

Bu ülke solunda daha deneyimli olanların genç kuşaklarına karşı ciddi sorumlulukları vardır.

Ne yazık ki bu sorumlulukların gerektiği gibi yerine getirildiğini söyleyemiyoruz. Dahası, insanı öfkelendiren durumlara tanık oluyoruz: Gençlere belirli bir Marksizm anlayışının kazandırılmasında, sosyalizmin tarihinin ve güncel sorunlarının masaya yatırılmasında, önemli birtakım tartışma başlıklarında söyleyecek fazla sözü olmayanların, hangi merkezlerin nasıl hangi eylemlerle sola tuzak kurdukları konusunda üstat kesilip ona buna trafik polisliği yapmaya kalkışmaları…

Dur: “İşin arkasında FETÖ var…”

Bekle: “İşin arkasında (ya da içinde) Sorosçuların, liberallerin ve bölücülerin olmadığı hele bir kesinleşsin…” 

Geç: “Biz kendimiz, kendi gücümüzle yapıyoruz; artık gelebilirsin…”

Oldu…

***

1960’lı yıllarda TİP’in “Aman faşizm gelir” umacısıyla gençleri eylemden, daha aktif siyasal yaşamdan alıkoyduğu söylenmişti.  Bizce TİP’in tamamına teşmili mümkün olmayan, bu bakımdan haksız bir eleştiriydi (eleştiridir). Ama günümüzün düpedüz faşizan rejiminde özellikle gençleri “Aman FETÖ gelir”, “Soros kapıda”, “Bak bildiğin gibi değil, pusudaki liberalizm…” gibi umacılarla bekleme salonunda tutmaya çalışmanın mazur görülebilir hiçbir yanı yoktur.

Oysa kriterler açık ve nettir.

Eylemin gerekçesi: Eylemin gerekçesi “adalet” talebidir. “Haksız”, “saptırıcı”, gürül gürül akmakta olan bir suyun önüne baraj kurucu bir talep olduğunu kim söyleyebilir? Üstelik mevcut hukuk yollarının tıkalı olması karşısında sokağa, halka müracaat edildiği söylenmektedir.

Eylemi kimin yaptığı: Eylem CHP’nin kararı, yürüyen de bu partinin genel başkanıdır. Bu partiye ve liderine her tür eleştiri yapılabilir; ancak bir parti yürümediğinde “Erdoğancı”, “AKP uzantısı”, yürüdüğünde ise “FETÖ’cü”, “Sorosçu” vb. sayılıyorsa böyle bir tutumun inandırıcılığı olamaz.

Eyleme kimlerin destek verdiği: CHP’nin çok solundaki kesimlerle birlikte halk ve HDP eyleme destek vermekte, en azından olumlu yaklaşmaktadır. HDP’nin bir eylemden uzak durduğunda “kimlikçi” ve “yalnız bırakıcı”, destek verdiğinde ise “gölge düşürücü” sayılması bu partiye ve temsil ettiği halka “En iyisi siz hiç var olmayın” demekten farklı değildir.    

***

Bir eylemin, daha genel olarak bir olgunun ya da sürecin bizatihi kendisi ile ondan kimlerin neyi murat ettiği, nereye yönlendirebileceği ya da nasıl kullanabileceği arasında bir ayrım yapılması gerekir.

Bu ayrım yapılmazsa insanın örneğin 1967’de DİSK’in kuruluşunu ve 15-16 Haziran 1970 büyük işçi direnişini “işçi sınıfının sendikal bütünlüğünü parçalamaya” ve “öncü işçileri işyerlerinden temizlemeye” yönelik bir kurgu sayması pekâlâ mümkündür (sayanlar vardır).

Gezi Direnişini asıl tetikleyenin restorasyoncu liberal çevreler olduğuna da inanılabilir (inananlar vardır).

Hepsi vardır da böyle bir mantığın sonu yoktur.  

“Süreç” dediğimiz dinamik her zaman çok yönlüdür; kendi içinde birbirinden farklı eğilimleri, yönelimleri, ucu başka dinamiklere açılabilecek zenginlikleri barındırır. Yapılması gereken, az önce sıralanan kriterlere bakıp süreçle şöyle ya da böyle ilişkilenmek, ona belirli bir yön kazandırmak için çalışmaktır.

Bir köşede oturup akıl satmak değil…

Ortada bir hareketlilik olacak ama bu hareketlilikte hiç “liberal” olmayacak…

Sonra bu hareketlilik öylesine geçirimsiz olacak ki “yabancı unsurlar” bırakın yönlendirmeyi buraya sızamayacak bile…

Kitlesel olacak elbette ama Kürtler dışarda duracak…

Nihayet, sonrası “Gezi gibi” gelmezse de sayılmayacak…

Oldu…

***

Kuşkusuz CHP eyleminin kararlılığı, soluğu ve başarısı konusunda garanti verebilecek durumda değiliz.

Ama uzaklardan ahkâm kesmenin değersizliğini vurgulayabilecek durumdayız.

Çocukluk dönemimize ait, daha önce bir vesileyle paylaştığımız bir anıyla bitirelim.

Saklambaç oynarken sobelenmeden son kalanımız “kurt” sayılır, bir sonraki turun ebesi belirlenirken ebelikten muaf olurdu. Bir arkadaşımızın hiç sobelenmeyip sonunda hep “kurt” olmasında bir bit yeniği aradık. Sonra öğrendik ki bu arkadaşımız evine gider, pencereden oyunu izler, son kalanın kendisi olduğunu görünce de “kurdum” diye dışarı çıkarmış…

Çocuk aklımızla bile bu “kurnazlığa” herhangi bir değer biçmemiştik…