Hesaplaşmanın kanat sesleri

Güray Öz’ün romanı Kuşların Kanat Sesleri geçenlerde yayınlandı (Bilim ve Sanat Yayınları, Ankara 2019, 173 sayfa).

Roman bir hesaplaşma üzerine kurulu. Bu, bizim öznel yargımız değil. Öz’ün kendisi de geçen hafta çıktığı bir söyleşide romanının “çöküş sonrası” bir iç hesaplaşmayı yansıttığını belirtti. Gereken hesaplaşmanın yeterince yapılmadığını söyledi; gelen bir soru üzerine kendi düşündüğü boyutlarda bir hesaplaşmanın en iyi romanla anlatılabileceği kanısında olduğundan bu türe başvurduğunu ekledi.

Hesaplaşma, Türkiye solunda artık “eski tüfek” sayılması gerekenlerin tamamıyla değil belirli bir kesimiyle ilgili: Geçmişte “Sovyetik” çizgide yer almış, 1987 öncesi TKP mensubu kişiler.  Çöken de Sovyetler Birliği…

Öz’ün romanının “edebi açıdan” değerlendirilmesi kuşkusuz mümkün; ama bizim boyumuzu aşar.   Buna karşılık, zamanında hangi çizgide yer almış olurlarsa olsunlar “geçmişiyle hesaplaşan solcular” olgusuna tanıklığımız, dolayısıyla söyleyecek sözümüz vardır.

***

“Hesaplaşma” konusuna geçmeden önemli bir ayrım noktası üzerinde durmamız gerekiyor.  

Sosyalist siyasette başarısızlıkların, yenilgilerin ve yaşanan düş kırıklıklarının genele giden bir soyutlaması mümkün olsa da iş sonunda dönüp dolaşıp Tolstoy’un ailelerine gelir: “Mutsuz her ailenin mutsuzluğu kendine özgüdür...” Bunun gibi, eski TKP’lilerin çöküş sonrası mutsuzluğunun da kendine özgü yanları vardır.  

Nasıl olmasın ki?

Öz’ün romanını izlersek, karakterleri “beş yıl sonra yıkılacak bir dünyanın” insanlarıdır (s. 42). Üstelik bu yıkılış hiç beklenmeyen bir durumdur (s.48). Daha çarpıcı olanına ise romanın sonlarında rastlarız: Bir uçak yolculuğundaki sohbette “aşk acısı” sonucu intihar eden bir erkekten söz açıldığında “Kız ne yaptı peki?” diye sorulur. “Kızın ondan haberi yoktu” yanıtının verdiği şaşkınlık üzerine eklenir: “Kız değildi, kocaman bir sistemdi, ansızın terk ediverdi bizleri.” (s. 159)

Evet, “ailelerden” biri böyle ağır bir darbe almıştır. Uzatmadan genel bir sonuca varmak mümkün görünüyor: Sovyetler Birliği’nin dünyamıza getirdiği, “siyasal açıdan” son derece köklü değişiklikler ile aynı varlığın önce kendi yurttaşlarına sonra da insanlığa kazandırabildiği kültürel, etik, insani vb. değerler arasında hep ciddi bir boşluk olmuştur…  

Deyip geçelim.

***

“Hesaplaşma” dedik, oradan devam edelim.

Türkiye’de solun kendi geçmişiyle, geçmişte inandıkları ve bağlandıklarıyla yüzleşmesi genellikle hep sorunlu olagelmiştir. Sapla samanın birbirine karıştırıldığı, pire için yorgan yakıldığı örnekler çoktur.

Madem “her ailenin mutsuzluğu kendine özgüdür” dedik, kimi ortaklıklara rağmen Öz’ün ailesi ile başka aileler arasında belirli bir fark gözetilmesi yerinde olacaktır. Öz’ün ailesi, 12 Eylül’le gelen ve solun her ailesine vuran darbenin ardından bir de 1991 çöküşünü “daha özel biçimde” yaşamıştır. Deyim yerindeyse, başkalarının teknesi alabora olurken bu tekne batmıştır.

Gene de, teknesi alabora olanların da batanların da birbirine benzer hesaplaşmalar, yeni yol arayışları içinde yer almış olduklarını söyleyebiliriz. Türkiye’de 1990’larla birlikte yükselen liberal dalga, tekneleri alabora olanları da batanları da aşağı yukarı eşit ve benzer biçimlerde etkilemiştir.  Dolayısıyla Öz’ün kendi karakterlerine yaşattıkları belirli bir aileye değil tüm ailelere ilişkin sayılmalıdır.

Bize göre, gösterilen çıkış ya da yeniden ayağa kalkış yolları da…

Nasıl mı?

Kuşların Kanat Sesleri’nin bir yerinde Gezi devreye girer, şunu söyletir: “(…) şimdi her şeye yeniden, kaldığım yerden değil geldiğim yerden mi başlayacağım? Öyle yapacağım…” (s. 152). Gerçekten, dünyada ve Türkiye’de yaşananların ardından en doğrusu bu görünmektedir. Süreklilik, geçmişle bağlantılar vb. elbette olacaktır; ama sosyalist mücadelenin dünya ölçeğinde belirli bir tarihsel dönemi artık kapanmıştır. Bu noktada sorulması gereken, “nerede kalmıştık” değil “nereden geliyoruz ve neyi hedefliyoruz” sorusu olmalıdır.   

***

Bu arada unutmayalım: Kendi hesaplaşmalarını tarihsel geçmişe atıfla, çok yönlü ve daha derinden yapanların yanı sıra bir de “güncel” ve “kişisel” hesaplaşmalara meraklı olanlar vardır.  Yeni dönemin mücadelesine örgütlü biçimde katılacaklar, özellikle gençler için de şu sözler kulağa küpe olmalıdır: “Büyük anlatılar bizim küçük dertlerimiz ya da kişilik sorunlarımız için icat edilmemiştir.” (s. 77)