HDP düğümü

“Türkiye’nin bir numaralı sorunu Kürt sorunudur” sözü bundan 15-20 yıl kadar önce çok sık söylenirdi. Böyle düşünenler kuşkusuz bugün de vardır. Gelgelelim, sorunun oturduğu bağlam son dönemde epey değişmiştir ve bugün aynısını söylemek o kadar inandırıcı olmayacaktır.

Sorun ne çözülmüş ne de önemini yitirmiştir. Ancak, “bağlam” dedik ya, orası epey farklılaşmıştır. “Bir numaralı sorun” tespiti, bu sorunu çözen Türkiye’nin “uçuşa geçmesi” ya da Avrupa Birliği yolunun bu sorunun çözümüyle açılması veya aynı sorunun çözülmesinin Türkiye’yi (“İslam bayrağı altında”) bölgesel süper güç yapması gibi bağlamlarda anlamlandırılırken bugün bunlar eski inandırıcılığını yitirmiş görünmektedir.

Türkiye’de güncel siyasetin bugün geldiği noktada “Kürt sorunu” Türkiye’nin bir numaralı sorunu gibi görünmese bile Kürt siyasetinin taşıyıcısı (ya da taşıyıcılarından biri) olarak HDP’nin kendisinin mevcut rejimin bir numaralı sorunu haline geldiği açıktır.

Şöyle de söyleyebiliriz: Rejimin aşırı iddialı söylemlerinin ardındaki basit güdü, yani her ne pahasına olursa olsun seçim kazanıp kendini sürdürme güdüsü, karşı taraftaki HDP’yi de “ulusal sorunun çözümü” ya da “özerklik” gibi büyük denebilecek hedeflerin berisinde varlığını koruma çabalarına ittirmektedir.

***

Pervin Buldan’ın “Çözüm sürecinde bize vaat edilenleri açıklarsak…” sözü ve Süleyman Soylu’nun “birinin” yerine oynadığı iması elbette bir “pazarlık marjı” içermektedir. Böyle olsa bile, HDP’nin üzerine gelen çok yönlü saldırılar karşısında var olma anlamında içine düştüğü can derdi dikkate alındığında normal sayılmalıdır. Rejimden gelen saldırılara başka taraflardan gelen “Türkiye’yi bırak bölgeye bak”, “Daha Kürdistani parti ol” ve “Solcularından kurtul” gibi telkinler de düşünüldüğünde HDP’nin işi gerçekten zordur.

“Karşı tarafa” gelince;

Sürrealist projeler, yeni anayasa, yargı reformu, “insan hakları eylem planı”, vb. bunların hepsini “ya tutarsa” mantığıyla ortaya sürülen oyalamalar olarak görmek en doğrusudur. Rejimin asıl kilitlendiği noktanın Millet İttifakı’nı bölmek olduğu söylense bile, bu bölme işleminin tek anahtarının HDP olduğu da açıktır. Özetle, erken seçim, baskın seçim, normal tarihinde seçim, Erdoğan’ın yeniden adaylığı gibi iç siyasete ilişkin tüm gündemlerde HDP’nin varlığı/yokluğu belirleyici önemdedir.

***

Solculara (genel anlamda) gelince;

HDP kapatılırsa/kapatıldığında “bölücülük” ve “terörizm” gibi umacılardan kurtulan geniş kesimlerin gönül rahatlığıyla sola yöneleceğini düşünen var mıdır, kalmış mıdır, bilemiyoruz; varsa ve kalmışsa da böylelerine söyleyecek söz bulamıyoruz.

HDP ile birlikte, onunla aynı çizgide yürümek istemeyen solcular olabilir; ancak bu mesafenin, saldırı altındaki HDP’nin sahiplenilmemesini, destekten yoksun bırakılmasını, bu partiye yönelik kriminalizasyon girişimlerine duyarsız kalınmasını da gerektireceğini kimse söyleyemez.

Yukarıda söylenenlere, demokrasi ve özgürlükler adına katılanlar olacaktır; ama naçizane bir ek yaparak bunları aynı zamanda sosyalizm mücadelesi, Türkiye’nin sosyalist geleceği adına söylediğimizi de belirterek bitirelim.